Sosyal olaylar, iki zıt kanuna uyarak gelişirler. Bunlardan biri devam etme, diğeri değişmedir. Bir başka deyişle, toplumlarda her zaman muhafazakârlık ve değişim talepleri birlikte ortaya çıkarlar. Toplumlar, maddi alanda sürekli bir değişim, manevi alanda ise sürekli bir muhafazakârlık içindedir. Daha doğrusu, toplumların değişen ve değişmeyen değerleri vardır. Değişmesi gereken değerleri muhafaza etmeye, değişmeyecek değerleri değiştirmeye kalkışmak, toplumlarda daima sıkıntılar meydana getirmiştir. Toplumuyla bütünleşmiş gerçek liderler, bu ayırımı çok isabetli bir şekilde yapar ve değişimin de, muhafazakârlığın da öncüsü olurlar. Değişimden korkarak kendi kabuğuna çekilmek, nasıl doğru değilse, ne olursa olsun değişim peşinde koşmak da yanlıştır. Önemli olan neyi, nasıl muhafaza, neyi, nasıl değiştireceğini bilmektir.Muhafaza edilmesi gereken değerleri değiştirenler, yok olup giderler. Bu konuda İsmail Hami Danışmend’in şu tarihi tespitlerine kulak verelim: “Millet iki unsurdan oluşur. Bunlardan biri maddi, diğeri manevidir. Maddi unsur toprak ve servettir. Manevi unsur din, dil, örf ve adettir. Maddi unsuru kaybetmiş, istilâya uğramış bir millet, aradan yüzyıllar bile geçse, manevi unsurlar saklı kalmak şartıyla günün birinde dirilir. Fakat manevi binası yıkılmış bir millet için bir daha dirilme imkânı yoktur”. Bu tespitlerden anlıyoruz ki, maddi unsurlar değişir, manevi unsurlar muhafaza edilir. Onun içindir ki tarihçiler, “toprak kaybeden değil, kimliğini kaybeden milletler tarihe gömülür” derler.Esasen insanlık tarihi, muhafazakârlık ve değişim etrafında şekillenmiştir. Öyle ki, her dönemde sapık insanlar, “değişim” diyerek, peygamberlerin getirdiği hak dini bile değiştirmeye kalkmışlar, kendilerince değiştirmişler de. Maalesef, günümüzdeki değişimciler de aynı yolu izlemekte, yani tek değişmeyen din olan İslâm’ı da değiştirmek için gayret sarf etmektedirler. O bakımdan, Müslümanlar olarak en büyük görevimiz, İslâm’ı muhafaza etmek, bozulmasını önlemektir. Daha açık bir ifadeyle, imanımızı korumak birinci ve en öncelikli işimizdir. İmanımızı, dinimiz korumak, milli değerlerimizi korumakla eşanlamlıdır. Çünkü dini değerlerimizle, milli değerlerimiz bir bütündür, asla birbirinden ayrılmazlar. Ne yazık ki, dinimize saldırılar, içerimizdeki işbirlikçiler ve devşirmeler eliyle, çok sinsi bir şekilde yapılıyor. Onun için de, birçok Müslüman gafil avlanıyor, tuzağa düşüyor. Manevi değerlerimizi değiştirmek için yapılan çalışmaların en kapsamlısı, ‘dinler arası diyalog’ ve ‘medeniyetler ittifakı’ çalışmalarıdır. Bu çalışmalar kapsamlıdır, organizelidir, zira uluslararası düzeyde, devletlerin gücüyle sürdürülmektedir. Dinler arası diyalogcular diyorlar ki: “Tek hak din İslâm’dır dersek diyalog olmaz. Diyalogu kabul etmek için başka dinin doğrularına açık olmak, kendi dininin doğrularını tartışmak, başka dinin doğrularını kabul etmek gerekir”. Bu sözler, dinimizi değiştirmekten, bozmaktan başka bir anlam taşır mı?Muhafazakârlık ve değişim tartışmaları, politikada da bütün hızıyla sürdürülmektedir. Meselâ, Başbakan Erdoğan, sık sık AKP’yi “muhafazakâr demokrat” bir parti olarak tanımlıyor. Öte yandan da değişimin öncülüğüne soyunuyor, muhalefet partilerini eleştirirken, “değişimi erteleyebilirler, ancak engelleyemezler” ifadelerini kullanıyor. Öyleyse, AKP’nin hangi değerleri muhafaza, hangi değerleri değiştirmek istediğini sorgulamak gerekir. Başbakan Erdoğan, Medeniyetler İttifakı ve Büyük Ortadoğu Projelerinde eşbaşkan olarak görev yapmaktadır. Bu da gösteriyor ki, Başbakan Erdoğan, muhafazakârlık ve değişim konusunda yanlış saftadır. Yani muhafaza edilmesi gereken değerlerimizi değiştirmeyi amaç edinenlerle, el ele, kol kola yürümektedir. Bu, çok tehlikeli bir yürüyüştür. Daha tehlikelisi ve aldatıcı olanı, Başbakan Erdoğan’ın yanlış safta durduğu halde, milletle aynı dili konuşması ve milletin duygularına hitap etmesidir. Bu, böyle geldi, böyle gider mi? Gitmez, gün gelir, olaylar konuşur. Olaylar konuştuğunda ise, gerçekler bütün çıplaklığı ile ortaya dökülür.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018