O kendini biliyor diyerek başlanan yazılarda her zaman bir ilk vardır. ilk defa birileri için söylenecek nahif bir sözcüğe katıklanacak bir isim. İsim kendini bilir. Yazan o ismi bilir. Ama ne yazan, ne de isim kendinin peşinde değildir. Ben de öyle başlıyorum bugün, gündemden uzak gibi ama, aslında tam da ortasında gündemin.O kendini biliyor?Musa'sına düşkünlüğün devamınca firavunlara karşı tek başına başlayarak, yaradana sığınmışlığın verdiği büyük hazla o büyük kafa tutma hali. Kafa tutarken kafanın en derinini yaşar gibi. Asla verdiği sözlerden dönmeden bir gün gelecek ve o deniz yarılacak ve geçeceğiz o karşı tarafa, sonrası gene zor ama biz geçmiş olacağız ve görevimiz devam edecek der gibi.Bir davadan da öteler için, gölgede kalanlarla beraber yokluğa yürüyorsun diyenlere inat varlıkta koşma sevdası sadece yalın bir dava adamlığı ile anlatılamaz. Hani Medine kuşlarının en çok konduğu yerde, Ashab-ı Suffa'nın mekânında kendini okurken, Peygamberin kapısında her an emre hazır bir atlı, aynı anda gözlerde yaş ama kulaklar o meşhur hurma ağacının mihrabında. Aman Allah'ım. Bunca yıl kuru bir dava adamlığı öğrenmişim ve yıkılıyor işte gözlerimin içine baka baka. Ben şimdi seni hangi kelimelere sığdırayım ki be adam, hiçbir yere sığmıyorsun. Hani pek bir zaman önce dediğim gibi, senin hocan kim diye sorarlar. Kaplara sığmaz bir inancı taşırken dünyanın kirli sokaklarında yürümek. Ama en yırtıcı köpeklere dahi, durun belki adam olur diyerek kol kanat germek. İşin ehlinin sözünden bir katre ileri gitmez iken koskocaman kubbelerin altında bir sela uğruna kalelerin önünde tekfurlara ben geldim açın kapıları demek. İçeri giren ordunun en arkasında olmaktan umur etmez iken Fatih'e ayakta selam verdirmek. Büyük bir iş peşinde gibi görünürken ahiretin tasasında olabilmek. Asıl büyük işin bu olduğunu öğretmek. Çakmak gözlerinde derin bir muhabbet ederken kalbindeki zikri fikre dökmeden muhabbetin içinde başka bir muhabbet yakalamak. Yakaladığı yerden tuttuğu herkesi işin ehline taşırken edep dairesinde yaşadığımız mutluluğun hazzını hazdan saymamak. Hazzın hazzını işin ehlinde görerek yaşamak... Bir vatan sevmek? Öyle katıksız. Öyle sınırsız. Ulaşamadıklarımızın sorumluluğunu bizlere yüklerken bahaneleri yok saymak ve binlerce işin ancak bir sevda ateşinde zevkle taşınabileceğini yaşamak ve yaşatmak. Zevkle hamallık etmek ülkemin bütün dertleri için. En bela hallerde bile o muhteşem tebessümü eksik etmemek yüzden. Bu yüzden peygamber ocağına ihtiram etmek büyük bir vakarla?Her şeyin Allah'ın rızası için olduğunu söylemek. Söz ile değil hal ile. Zorla değil aşk ile. Hep derim zaten akıllı geçinen için değil bu vatan işi. İşin mükâfatı; işin ehlinin kıldıracağı bir cenaze namazı ve bembeyaz bir kefen olur. Böyle olunca güzel olur.O kendini biliyor. Sen, ben biliyor muyuz kendimizi? Sen ben seviyor muyuz memleketi? Bir de bu yazıdan sonra bakmak gerek aynaya. Aynaya bakmamak ve kendini görmemek gerekiyormuş onu da bana sen öğrettin be adam?
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012