Daha önce de belirttiğimiz gibi orucun fiziki ve sıhhi faydaları inkâr edilmeyecek kadar fazladır. Ancak; şunun da bilinmesi gerekir ki onun yararları sadece sağlıkla sınırlı değildir!
Ne yazık ki orucun faydaları üzerinde araştırma yapanlardan bazıları sadece onun bu yönüne dikkat çekmişlerdir. Oysaki orucun en önemli yararı, onun manevi boyutuyla ilgilidir. İnsanın kendini hata ve kötülüklerden arındırması ve eğitip yetiştirmesi konusunda orucun manevi etkileri, fiziki etkileriyle kıyaslanmayacak kadar değerli ve önemlidir. Kaldı ki söz konusu sıhhi/tıbbi yararları bile Yüce İslam dininin asaletini göstermektedir. Çünkü bu semavi kurallar, bundan on dört asır önce Yüce Allah'tan başkası tarafından gerçekleştirilmesi mümkün olmayan bir kapsam ve derin gönüllülükle zamanın cahil Arap ortamında öylesine tesis edilmiştir ki, çağımızın medeni tıp bilginleri bile kendi dallarında bunca ilerlemiş olmalarına rağmen onun bilim ve hikmetinin ancak küçük bir bölümünü keşfedebilmişlerdir.
Oruç-korunma ilişkisi:
Oruç; özellikle de oruç tutabilme durumundaki Müslümanların tuttuğu Ramazan orucu, takva (korunma) ve günahlardan perhiz etme ruhunu yaratmada ve takviye etmede önemli bir role sahiptir. Kur'an-ı Kerim, orucun bu büyük yararını; 'la allekumtattakun/umulur ki korunursunuz' sonuç cümlesiyle hatırlatır ve bu ibadeti, takva için önemli bir etken görür!
Takva ve perhiz (korunma ve çekinme) bir Müslüman'ın kendini eğitmesinde, düzeltmesinde ve İslami bir şahsiyet kazanmasında önemli rol oynar. İşte bu değerli sonuca ulaşabilmek içindir ki; Ramazan ayında oruçlu halde günahlardan sakınmak, ibadetlerin en iyisi olarak kabul edilmiştir!
Gönüller Sultanı Peygamber Efendimiz (sav) bir hutbesinde Müslümanlara Ramazan ayının faziletini anlatıyordu. İmam Ali (a.s) kendilerine, 'Bu ayın en iyi ameli nedir?' diye sorduğunda; 'Günahlardan sakınmak ve çekinip perhiz etmektir 'diye buyurdular. (Vesialu-Şia, el-Savm babı, c.7, s.228).
Oruçlu kimse, orucunun mükemmel olmasının yegâne şartı olan bu ilahi düsturu yerine getirmekle kendi özünde takva ruhunu canlandırır. Bu kontrol Ramazan ayında ve oruçlu halde daha çok kolaydır. Çünkü açlık, susuzluk ve oruçlu olmanın beraberinde getirdiği diğer kısıtlamalar, isyankâr hayvani içgüdü ve arzuların yaktığı ateşi önemli ölçüde söndürmektedir. Hatta geçici bile olsa aklı, nefsin pençesinden kurtararak, oruçlu kimse için takvaya müsait bir eğitim ortamı hazırlar. Böylece bir ay boyunca devamlı tekrarlanan bu eğitim, deney ve sürekli kontrol ediş sonucunda, o kişiye günahtan sakınmasını sağlayacak 'koruyucu kalkan' oluşturur. Bunun tabii sonucu olarak da o insanda günah, kötülük ve yanlışlıklardan çekinme ve sakınma huyu, bir alışkanlık olarak kökleşir ve giderek gelişmeye başlar. Bu bir aylık programın kendisine kazandırdığı tecrübe, sonuçta Ramazan ayından sonra da devam eder. Böylece Kur'an ve Peygamberin tabiriyle insanın kerametinin bağlı olduğu 'takva'nın yüce makamına sonsuza dek sahip olmayı başarır. (Müstedreku'l-Vesail, c.2, s.302; Gureru'l-Hikem, s.274).
Oruç-irade İlişkisi:
İnsan üzerinde kurulan hâkimiyetlerin en tehlikelisi, nefsanî arzu ve isteklerin (içgüdülerin) hâkimiyetidir. Bu türden hâkimiyet, insanı bütünüyle esir alıp güçsüzleştirir. Ayrıca alçaklık ve rezalet çukuruna yuvarlar.
İslam'ın 'cihad-ı ekber/büyük cihad' olarak isimlendirdiği nefsani arzuların sultasına karşı mücadele, yiğitçe ayak diremeyi ve içgüdülerin zorlayıcı gücü karşısında dağ gibi bir iradeyle dikilmeyi gerektirir.
Yemek ve içmekten imsak etmek (sakınmak) ve bazı şeylerden uzak durmak olan oruç, gerçekte insanın kendi benliğinin istekleriyle savaşması, kendinden kaynaklanan içgüdülere karşı direnmesidir. Bunun defalarca tekrarlanması ve bu konuda sürekli insanın kendini eğitmesi, irade ve karar gücünün artmasına yol açar; canı, arzu ve isteklerin sultasından kurtararak bağımsız kılar. Nitekim hadiste şöyle buyurulur: 'İnsanların en üstünü, nefsani isteklerine karşı mücadele edenleridir. En güçlüleri, bu isteklere karşı mücadele verenleridir ve en yiğidi de bu isteklere karşı zafer kazanan kimselerdir.' (Gureru'l-Hikem, s.90). O halde oruç tutanlar, halkın en iyileridir. Çünkü onlar, nefislerinden gelen isteklerine karşı mücadele etmekteler. Ve eğer gayret gösterir ve dikkat eder de tuttukları bu oruçla nefislerine egemen olabilmeyi becerirlerse, halkın en güçlüleri de onlar olacaktır.
Ne yazık ki orucun faydaları üzerinde araştırma yapanlardan bazıları sadece onun bu yönüne dikkat çekmişlerdir. Oysaki orucun en önemli yararı, onun manevi boyutuyla ilgilidir. İnsanın kendini hata ve kötülüklerden arındırması ve eğitip yetiştirmesi konusunda orucun manevi etkileri, fiziki etkileriyle kıyaslanmayacak kadar değerli ve önemlidir. Kaldı ki söz konusu sıhhi/tıbbi yararları bile Yüce İslam dininin asaletini göstermektedir. Çünkü bu semavi kurallar, bundan on dört asır önce Yüce Allah'tan başkası tarafından gerçekleştirilmesi mümkün olmayan bir kapsam ve derin gönüllülükle zamanın cahil Arap ortamında öylesine tesis edilmiştir ki, çağımızın medeni tıp bilginleri bile kendi dallarında bunca ilerlemiş olmalarına rağmen onun bilim ve hikmetinin ancak küçük bir bölümünü keşfedebilmişlerdir.
Oruç-korunma ilişkisi:
Oruç; özellikle de oruç tutabilme durumundaki Müslümanların tuttuğu Ramazan orucu, takva (korunma) ve günahlardan perhiz etme ruhunu yaratmada ve takviye etmede önemli bir role sahiptir. Kur'an-ı Kerim, orucun bu büyük yararını; 'la allekumtattakun/umulur ki korunursunuz' sonuç cümlesiyle hatırlatır ve bu ibadeti, takva için önemli bir etken görür!
Takva ve perhiz (korunma ve çekinme) bir Müslüman'ın kendini eğitmesinde, düzeltmesinde ve İslami bir şahsiyet kazanmasında önemli rol oynar. İşte bu değerli sonuca ulaşabilmek içindir ki; Ramazan ayında oruçlu halde günahlardan sakınmak, ibadetlerin en iyisi olarak kabul edilmiştir!
Gönüller Sultanı Peygamber Efendimiz (sav) bir hutbesinde Müslümanlara Ramazan ayının faziletini anlatıyordu. İmam Ali (a.s) kendilerine, 'Bu ayın en iyi ameli nedir?' diye sorduğunda; 'Günahlardan sakınmak ve çekinip perhiz etmektir 'diye buyurdular. (Vesialu-Şia, el-Savm babı, c.7, s.228).
Oruçlu kimse, orucunun mükemmel olmasının yegâne şartı olan bu ilahi düsturu yerine getirmekle kendi özünde takva ruhunu canlandırır. Bu kontrol Ramazan ayında ve oruçlu halde daha çok kolaydır. Çünkü açlık, susuzluk ve oruçlu olmanın beraberinde getirdiği diğer kısıtlamalar, isyankâr hayvani içgüdü ve arzuların yaktığı ateşi önemli ölçüde söndürmektedir. Hatta geçici bile olsa aklı, nefsin pençesinden kurtararak, oruçlu kimse için takvaya müsait bir eğitim ortamı hazırlar. Böylece bir ay boyunca devamlı tekrarlanan bu eğitim, deney ve sürekli kontrol ediş sonucunda, o kişiye günahtan sakınmasını sağlayacak 'koruyucu kalkan' oluşturur. Bunun tabii sonucu olarak da o insanda günah, kötülük ve yanlışlıklardan çekinme ve sakınma huyu, bir alışkanlık olarak kökleşir ve giderek gelişmeye başlar. Bu bir aylık programın kendisine kazandırdığı tecrübe, sonuçta Ramazan ayından sonra da devam eder. Böylece Kur'an ve Peygamberin tabiriyle insanın kerametinin bağlı olduğu 'takva'nın yüce makamına sonsuza dek sahip olmayı başarır. (Müstedreku'l-Vesail, c.2, s.302; Gureru'l-Hikem, s.274).
Oruç-irade İlişkisi:
İnsan üzerinde kurulan hâkimiyetlerin en tehlikelisi, nefsanî arzu ve isteklerin (içgüdülerin) hâkimiyetidir. Bu türden hâkimiyet, insanı bütünüyle esir alıp güçsüzleştirir. Ayrıca alçaklık ve rezalet çukuruna yuvarlar.
İslam'ın 'cihad-ı ekber/büyük cihad' olarak isimlendirdiği nefsani arzuların sultasına karşı mücadele, yiğitçe ayak diremeyi ve içgüdülerin zorlayıcı gücü karşısında dağ gibi bir iradeyle dikilmeyi gerektirir.
Yemek ve içmekten imsak etmek (sakınmak) ve bazı şeylerden uzak durmak olan oruç, gerçekte insanın kendi benliğinin istekleriyle savaşması, kendinden kaynaklanan içgüdülere karşı direnmesidir. Bunun defalarca tekrarlanması ve bu konuda sürekli insanın kendini eğitmesi, irade ve karar gücünün artmasına yol açar; canı, arzu ve isteklerin sultasından kurtararak bağımsız kılar. Nitekim hadiste şöyle buyurulur: 'İnsanların en üstünü, nefsani isteklerine karşı mücadele edenleridir. En güçlüleri, bu isteklere karşı mücadele verenleridir ve en yiğidi de bu isteklere karşı zafer kazanan kimselerdir.' (Gureru'l-Hikem, s.90). O halde oruç tutanlar, halkın en iyileridir. Çünkü onlar, nefislerinden gelen isteklerine karşı mücadele etmekteler. Ve eğer gayret gösterir ve dikkat eder de tuttukları bu oruçla nefislerine egemen olabilmeyi becerirlerse, halkın en güçlüleri de onlar olacaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hasan Kanaatlı / diğer yazıları
- Neden yazıyoruz / 16.01.2018
- Emevi mektebi / 26.11.2017
- Ehl-i Beyt mektebinin nitelikleri-2 / 17.11.2017
- Ehl-i Beyt mektebinin nitelikleri / 14.11.2017
- Muaviye'nin geçmişine kısa bir bakış / 13.11.2017
- İmam Hüseyin'i (a.s.) tanımak / 09.11.2017
- Şayet Hüseyin (a.s.) biat etseydi??2 / 08.11.2017
- Şayet Hüseyin (a.s.) biat etseydi?-1 / 07.11.2017
- Kur'an açısından Allah adına ıslah / 06.11.2017
- İmam Hasan (a.s.)'ın barışının mahiyeti / 05.11.2017
- Emevi mektebi / 26.11.2017
- Ehl-i Beyt mektebinin nitelikleri-2 / 17.11.2017
- Ehl-i Beyt mektebinin nitelikleri / 14.11.2017
- Muaviye'nin geçmişine kısa bir bakış / 13.11.2017
- İmam Hüseyin'i (a.s.) tanımak / 09.11.2017
- Şayet Hüseyin (a.s.) biat etseydi??2 / 08.11.2017
- Şayet Hüseyin (a.s.) biat etseydi?-1 / 07.11.2017
- Kur'an açısından Allah adına ıslah / 06.11.2017
- İmam Hasan (a.s.)'ın barışının mahiyeti / 05.11.2017