Osmanlı döneminde yazılı basının doğuşu ve gelişimi
Osmanlı’da yazılı basın, imparatorluğun modernleşme sürecinin bir yansıması olarak doğmuş ve gelişmiştir. Başlangıçta devletin bir aracı olarak kullanılan basın, zamanla düşünsel özgürlüğün ve toplumsal dönüşümün başlıca platformlarından biri hâline gelmiştir. Her ne kadar sansür ve baskı dönem dönem öne çıksa da, Osmanlı basını, Cumhuriyet dönemi medyasının temellerini atan bir okul niteliği taşımaktadır.
09.05.2025 18:00:00
Bayram ÇOŞGUN
Bayram ÇOŞGUN





Osmanlı İmparatorluğu'nda yazılı basının tarihi, imparatorluğun modernleşme çabalarıyla paralel şekilde gelişmiştir. Batı'da matbaanın yaygınlaşmasından yaklaşık üç yüzyıl sonra, Osmanlı'da basılı yayıncılığın başlaması, hem teknik hem de sosyal nedenlerle gecikmiştir. Ancak 18. yüzyıldan itibaren yaşanan dönüşümler, yazılı basının ortaya çıkmasına ve zamanla güçlü bir kamusal alan oluşturmasına zemin hazırlamıştır.
İlk Adım: Matbaanın Gelişi
Osmanlı'da matbaa ilk kez 1727 yılında İbrahim Müteferrika tarafından kuruldu. Bu tarih, aynı zamanda Osmanlı basın hayatının başlangıç noktasıdır. Müteferrika'nın bastığı eserler daha çok bilimsel ve tarihî içeriklerdi. Bu dönemde basın, bugünkü anlamıyla haber yayını yapan bir araçtan ziyade, kitap çoğaltma ve bilgi aktarma görevini üstlenmiştir. Dini çevrelerin tepkisi ve hattatlık geleneğinin güçlü oluşu, matbaanın yaygınlaşmasını uzun yıllar engellemiştir.
Takvim-i Vekayi: Resmî Basının Başlangıcı
Osmanlı'da gazetecilik faaliyetlerinin ilk örneği, 1831 yılında yayın hayatına başlayan Takvim-i Vekayi ile görülür. II. Mahmud'un modernleşme politikalarının bir parçası olan bu gazete, devletin resmî görüşünü halka duyurmak amacıyla çıkarılmıştır. Yarı resmî bir nitelik taşıyan bu yayın, savaş haberlerinden yasal düzenlemelere kadar pek çok konuda bilgi sunmuştur. Ancak halkın büyük bölümü okuryazar olmadığından, bu gazetenin etkisi daha çok bürokrasi ve aydın sınıfla sınırlı kalmıştır.
Tanzimat Dönemi ve Özgür Basının Doğuşu
Tanzimat Fermanı'nın ilanıyla birlikte (1839), Osmanlı'da düşünce özgürlüğüne dair sınırlı da olsa bir alan açılmış, bu da özel gazetelerin yayınlanmasına zemin hazırlamıştır. 1840 yılında William Churchill tarafından çıkarılan Ceride-i Havadis, ilk yarı özel gazete olarak dikkat çeker. Ardından 1860 yılında Şinasi ve Agah Efendi'nin çıkardığı Tercüman-ı Ahval, Türkçe yayımlanan ilk özel gazetedir ve Osmanlı basın tarihinde bir dönüm noktasıdır.
Bu gazeteler, halkı bilgilendirme amacının ötesine geçerek edebi, siyasal ve toplumsal meselelere değinmeye başlamış; kamuoyunun oluşmasında aktif rol oynamışlardır. Aynı zamanda gazetecilik, dönemin aydınları için toplumu dönüştürme aracına dönüşmüştür. Namık Kemal, Ziya Paşa gibi isimler gazeteciliği bir tür entelektüel mücadele alanı olarak kullanmıştır.
Sansür ve Sınırlamalar
Her ne kadar basın özgürlüğü yönünde bazı adımlar atılmış olsa da, Osmanlı yönetimi eleştirel yayınlara karşı her zaman temkinli olmuştur. Abdülhamid II döneminde basına yoğun sansür uygulanmış; gazeteler ancak devletin uygun gördüğü içerikleri yayımlayabilmiştir. Bu sansür politikası, birçok yazar ve gazetecinin Avrupa'ya giderek yayın faaliyetlerini orada sürdürmesine yol açmıştır. Hürriyet, Mizan gibi gazeteler yurtdışında çıkmış ve muhalif düşüncenin taşıyıcısı olmuştur.
Son Dönem: Meşrutiyet ve Basın Patlaması
II. Meşrutiyet'in ilanıyla birlikte (1908), Osmanlı'da basın adeta altın çağını yaşamaya başlamıştır. Anayasa'nın yeniden yürürlüğe girmesiyle birlikte sansür kaldırılmış, yüzlerce gazete ve dergi yayın hayatına başlamıştır. Bu dönemde basın yalnızca haber verme değil, halkı bilinçlendirme, siyasal yönlendirme ve ideolojik mücadele alanı hâline gelmiştir. Farklı etnik ve dini gruplar da kendi dillerinde yayınlar çıkarmış, basın çok kültürlü bir yapıya bürünmüştür.
İlk Adım: Matbaanın Gelişi
Osmanlı'da matbaa ilk kez 1727 yılında İbrahim Müteferrika tarafından kuruldu. Bu tarih, aynı zamanda Osmanlı basın hayatının başlangıç noktasıdır. Müteferrika'nın bastığı eserler daha çok bilimsel ve tarihî içeriklerdi. Bu dönemde basın, bugünkü anlamıyla haber yayını yapan bir araçtan ziyade, kitap çoğaltma ve bilgi aktarma görevini üstlenmiştir. Dini çevrelerin tepkisi ve hattatlık geleneğinin güçlü oluşu, matbaanın yaygınlaşmasını uzun yıllar engellemiştir.
Takvim-i Vekayi: Resmî Basının Başlangıcı
Osmanlı'da gazetecilik faaliyetlerinin ilk örneği, 1831 yılında yayın hayatına başlayan Takvim-i Vekayi ile görülür. II. Mahmud'un modernleşme politikalarının bir parçası olan bu gazete, devletin resmî görüşünü halka duyurmak amacıyla çıkarılmıştır. Yarı resmî bir nitelik taşıyan bu yayın, savaş haberlerinden yasal düzenlemelere kadar pek çok konuda bilgi sunmuştur. Ancak halkın büyük bölümü okuryazar olmadığından, bu gazetenin etkisi daha çok bürokrasi ve aydın sınıfla sınırlı kalmıştır.
Tanzimat Dönemi ve Özgür Basının Doğuşu
Tanzimat Fermanı'nın ilanıyla birlikte (1839), Osmanlı'da düşünce özgürlüğüne dair sınırlı da olsa bir alan açılmış, bu da özel gazetelerin yayınlanmasına zemin hazırlamıştır. 1840 yılında William Churchill tarafından çıkarılan Ceride-i Havadis, ilk yarı özel gazete olarak dikkat çeker. Ardından 1860 yılında Şinasi ve Agah Efendi'nin çıkardığı Tercüman-ı Ahval, Türkçe yayımlanan ilk özel gazetedir ve Osmanlı basın tarihinde bir dönüm noktasıdır.
Bu gazeteler, halkı bilgilendirme amacının ötesine geçerek edebi, siyasal ve toplumsal meselelere değinmeye başlamış; kamuoyunun oluşmasında aktif rol oynamışlardır. Aynı zamanda gazetecilik, dönemin aydınları için toplumu dönüştürme aracına dönüşmüştür. Namık Kemal, Ziya Paşa gibi isimler gazeteciliği bir tür entelektüel mücadele alanı olarak kullanmıştır.
Sansür ve Sınırlamalar
Her ne kadar basın özgürlüğü yönünde bazı adımlar atılmış olsa da, Osmanlı yönetimi eleştirel yayınlara karşı her zaman temkinli olmuştur. Abdülhamid II döneminde basına yoğun sansür uygulanmış; gazeteler ancak devletin uygun gördüğü içerikleri yayımlayabilmiştir. Bu sansür politikası, birçok yazar ve gazetecinin Avrupa'ya giderek yayın faaliyetlerini orada sürdürmesine yol açmıştır. Hürriyet, Mizan gibi gazeteler yurtdışında çıkmış ve muhalif düşüncenin taşıyıcısı olmuştur.
Son Dönem: Meşrutiyet ve Basın Patlaması
II. Meşrutiyet'in ilanıyla birlikte (1908), Osmanlı'da basın adeta altın çağını yaşamaya başlamıştır. Anayasa'nın yeniden yürürlüğe girmesiyle birlikte sansür kaldırılmış, yüzlerce gazete ve dergi yayın hayatına başlamıştır. Bu dönemde basın yalnızca haber verme değil, halkı bilinçlendirme, siyasal yönlendirme ve ideolojik mücadele alanı hâline gelmiştir. Farklı etnik ve dini gruplar da kendi dillerinde yayınlar çıkarmış, basın çok kültürlü bir yapıya bürünmüştür.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.