Geçtiğimiz ay bir sohbet esnasında Müslim Karabacak hocam bir örnek verdi. Ben, onun bilgi, belagat ve hitabetine sahip olmadığım için aynen değil de anladığımı, anlatmaya çalışacağım.
Allah Resulü (s.a.v) Mekke'de 13 yıl insanları, Hakka çağırdı. Yanılmıyorsam 153 kişi dışında (ki, bu mü'minlerin hemen hepsi de fakir kimselerdi) iman etmediler. Tam aksine her türlü eziyetin yanında bir de 3 yıl ekonomik ambargo uyguladılar, aç bıraktılar.
Allah Resulü tebliğinden vazgeçmedi. En son ölüm kararı aldılar.
Diğer taraftan da Hz. Muhammed'e iman etmeyen müşrikler yine O'nun 'emin-güvenilir' olduğundan bir an bile şüphe etmediler.
13 yıldır Allah Resulünün çağrısına kulak, kalp kapayan müşrikler 'ölüm' kararı aldıklarında bile Allah Resulünde emanetleri vardı.
Şimdi düşünün! Peygamberimize düşmanlık edenler kimlerdi? Mekke'de mal, makam, şöhret sahibi olanlar. Bugünkü tabirle Mekke'nin rantını yiyenler.
Peki, bu kimselerin, Hz. Resul'de nasıl emanetleri olabilirdi? Tava, tencere vs. değildi herhalde. O'na en kıymetli, değerli eşyalarını emanet vermişlerdi.
Hepiniz biliyorsunuz! Allah Resulüne hicret izni çıktı ve o gece Peygamberimiz, İmam Ali'ye kendi giysilerini giydirerek yatağına yatmasını istedi.
İmam Ali bir an bile tereddüt etmeden emri yerine getirdi.
Hz. Peygamberin, İmam Ali'den bir başka isteği daha vardı; 'Yarın bendeki emanetleri sahiplerine teslim et…'
O gece Peygamberimiz, evini kuşatan müşriklerin arasından çıkıp, Medine'ye doğru hareket etti.
Sabah müşrikler, Efendimizin evini basıp, İmam Ali'yi (a.s) Hz. Peygamberin yatağında görünce şoka girdiler…
Şimdi düşünelim!
Peygamberimiz, 'bunlar, beni baba toprağından, yurdumdan çıkarıyorlar. Malıma, mülküme el koyacaklar. Ben de, bunların emanetlerine el koyayım. Bir çeşit kıyas olur. Zaten Allah'a da inanmıyorlar, varacakları yer de cehennem' gibi bir mantık asla aklına bile gelmedi.
"Ya Ali! Emanetleri sahiplerine teslim et."
* * *
Bugüne gelelim! Camilerde, özel mekânlarda, ekranlarda malum ilahiyatçı ve tarikatçı güruh, Efendimizin hayatını, hicretini, çilelerini vs. gözleri yaşlı anlatırlar, anlatırlar, anlatırlar.
Efendimizin, 'emin' olduğundan, müşriklerin bile O'na güvendiğinden bahsederler.
O kadar süslü cümleler kurar, teşbihler yaparlar ki, bir anda kendini kaybedersin.
İşte insanlarımızın çoğu bu süslü cümlelere, gözyaşlarına kandı ve kendini kaybetti.
İnsanımız, kendini kaybedince bu Deccal kılıklı sözde din âlimleri vatan ve milletin gönlüne, 'Türkiye kâfir devlet' fitnesi ekti.
Ardından, 'kâfir devletin malının çalınmasında behis yoktur' zehri taban buldu.
Böylece hırsızlık, yolsuzluk, adam kayırma, kollama, rüşvet ve faiz sıradanlaşma gösterdi.
Hatta vatandaşta, 'tamam, yolsuzluk, hırsızlık vs. yapıyor ama namaz da kılıyor' algısı yerleşti ve vatandaş hırsıza, faizciye vs. sahiplenmeye kalktı.
Haramı meşrulaştıran hatta bir gereklilik olarak algılatan bu melun zihniyetin bir büyük darbesi de itikat noktasında oldu.
Yahudi ve Hıristiyanlara cennetin kapısını sonuna kadar açanlar (!) ne hikmetse Alevi ve Şiileri bu kapıdan kovmak için her yolu mubah saydılar.
Hatta bu zihniyet attıkları adımı bile Hz. Resul'den örneklendirmeye (!) kalktılar. Efendimizin ne kadar 'emin' olduğunu, üstün ahlakı tamamlamak için gönderildiğini bin bir taklalar atarak anlattılar.
Diğer taraftan ise 'Alevilerin, Şiilerin katli vaciptir, namusları helaldir, mallarını talan etmekte bahis yoktur' gibi alçakça sözleri fetva adı altında milletimize sundular.
Bunların şerrinden devlet ve milletimizi Allah (c.c) muhafaza eylesin…
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024