Sayın Ekrem Buğra Ekinci'nin 21 Aralık'ta köşesinde yazdığı iddialara "reddiye"dir.
1- İranlı bilim tarihçisi Şiî Profesör Seyyid Hüseyn Nasr'ın dedikleri Şii veya Sünni dünya adına delil sayılamaz! Yalnızca kendisini bağlar. Sizin mantığınıza göre, herhangi bir bilim adamının sözlerini alıp önünüze koyduğumuzda, iddialarınız zaten çürümüş olacaktır. Ayrıca o beyefendinin sözleri üzerine bir tez bina etmeniz, akademik unvanınıza yakışmayan bir tutum. Çünkü Sünni dünya içinde de Ehl-i Beyt'in hakkını savunan çok insan var.
2- "Halifelerin şahsi günahlarının hesabını Allah sorar; bu, halifeliğin meşruluğuna halel vermez" teziniz, tamamen asılsız ve kendinizden menkul bir uydurmadır! Çünkü "halifeliğin meşruluğu" konusunun çok iyi bilinmesi gerekir. Burada iddianızı çürütmeye bile gerek olmasa da insanların bilmesi için açıklayalım:
İlk halife olan Hz. Ebubekir, sahabilerin oyu ile seçilmiştir. Hz. Ömer ise Hz. Ebubekir'in tayiniyle halife olmuştur ve insanlar arasında kabul görmüştür. Hz. Osman ise bir şûra tarafından seçilerek halife olmuştur. Hz. Ali'yi ise sahabe ve insanlar seçerek (aslında O bizzat Cenab-ı Hak tarafından nasb edilmişti) halife yapmışlardır. Şam'daki valinin görevi de halifeye biat etmektir. Bir vali, seçilen halifeye biat etmeyip halifelik iddia ederse, "asi" olmuş demektir. Burada kesinlikle bir "meşruluk" yoktur! Hz. Osman'ın katillerine kısas yapılmadığını "iddia" etmek, isyan etmeye ve asi olmaya sebep olamaz! Ayrıca, halifelik iddiasına "hiç" sebep olamaz!
Hz. Osman'ın katilleri konusunda, halife olan Hz. Ali'nin yaptıklarına hiç girmemişsiniz! Bu, bilim açısından noksanlıktır! Çünkü kendince haklı gördüğünüze uygun bir tarih zemini oluşturma gayretiniz apaçık ortadadır. Fakat tarih, sizin iddialarınızdan uzaktır. Hz. Ali; Hz. Osman'ın katilleri konusunda çok üstün bir çaba göstermiştir. Öyle ki Hz. Osman hayatta iken, oğulları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i Hz. Osman'ın kapısına dikerek onu korumaya almıştır. (Tabakat, İbn Sa'd, c.8, s.128). Öldürüldükten sonra da katillerini araştırmış ve olayın peşini bırakmamıştır. Bu konu, halife ile Muaviye arasındaki mektuplaşmalarda gayet açık ortadadır. Hz. Ali bir mektubunda Muaviye'ye şöyle demektedir: "Hangimiz Osman'a daha düşmanız ve onun öldürülmesine sebep olduk? Kendisinden yardım istediği halde gevşek davranıp kaderi gelinceye kadar eceli ona saçan kim?" (Nehcü'l-Belağa, s.281).
"…Yardımın sana faydası varken Osman'a yardım ettin, yardımın ona faydası varken onu yardımsız bıraktın…" (Nehcü'l-Belağa, s.296).
Kaldı ki Hz. Osman, kuşatma altında bulunduğu sırada Muaviye'ye mektup yazmış ve yardım istemiştir. Fakat Muaviye, Hz. Peygamberin (sav) ashabına muhalefet edemeyeceğini söylemiştir.
Yine; Hz. Osman öldürüldüğü sırada yanında olan ve parmakları kesilen eşi Naile bile, katilin kimliğini tespit edememiştir. (İbn-i Kuteybe, el-İmame ve's-Siyase, c.1, s.47). Dolayısıyla Muaviye'nin halifeye biat etmemesine neden olacak "hukuki" bir neden ve zemin yoktur!
Müslümanların hemen hemen hepsinin ittifak ile Hz. Ali'ye biat ederek halife seçmesi karşısında, Muaviye'nin yaptığı halifeye isyan etmek olup kesinlikle "meşru" bir görev değildir! "Şam tarafı ve bazı insanlar Hz. Ali'ye biat etmemiştir" denilecek olursa, benzer durum diğer halifelerde de yaşanmıştır. Hz. Osman'ı ve Hz. Ebubekir'i bir meclis seçmiş, Hz. Ömer'i de Hz. Ebubekir halife tayin etmiştir; diğer insanlar da bunu kabul etmişlerdir. Bu, onların halifeliğine nasıl bir halel getirmemişse, Hz. Ali'nin de halifeliğinde bir şüphe ve eksiklik asla yoktur! Hz. Ali halife olunca Muaviye'nin bunu kabul etmemesi, Hz. Ali'nin halifeliğine halel getirmez; aksine Muaviye'nin davranışlarının yanlışlığının delilidir.
Ayrıca, Peygamberimizin (s.a.v) haber verdiği 12 halife kendi soyundan gelen insanlardır. (Müslim, Sahih, Kitabü'l-İmare 33, H.No: 7/4685, Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/86/108, el-Hakim Nişaburi, el-Müstedrek Ala's-Sahihayn, 3/317).
3- "Günahsız insan yoktur" hadis-i şeriflerden anlaşılan; halifenin fısk veya zulmü, isyan için bahane olamaz" tezinizi de anlamak mümkün değil ki izahını yapalım?!
Bir kere, Hz. Hüseyin isyan etmemiştir! Kendisine Kûfe'den gelen "meşru" davete icabet etmek için yola çıkmıştır. Gayet demokratik ve meşru olarak, insanların binlerce mektupla dile getirdiği böyle bir isteğe ve davete karşılık vermiştir. Onun karşısına ordu ile çıkmaktır asıl yanlış olan! "Gitme, gidersen öldürürüz!" demenin neresi hukukidir? Ayrıca, çoluğu çocuğuyla yola çıkan, yolda olan bir insanın, "isyan" ettiğine nasıl hükmediyorsunuz? İsyan eden insan, asker ve ordusuyla yola çıkar; ailesiyle değil…
Devam edeceğiz…
- ‘Masa da masaymış ha!’ / 11.03.2023
- Reddiye-III / 29.12.2020
- Reddiye-II / 28.12.2020
- ABDAL MUSA SULTAN PEND-NAMESİ / 26.12.2020
- Reddiye-I / 25.12.2020
- Peygamberimiz (s.a.v) okuma yazma biliyordu! / 23.12.2020
- ‘Sınavsız üniversite’ ontolojisi / 18.12.2020
- Haydar Haydar… / 24.04.2020
- Sonuç ve Milli Ekonomi Modeli / 21.04.2020