Herkes şunu soruyor: Şimdi ne olacak? Hukukun üstünlüğü mü, politikanın dayanılmaz hafifliği mi; hangisi tecelli edecek?
Seçim, ne mi? Demokrasilerin belkemiği, omurgası, üzerinde yükseldiği "kaide"si.
Kaide, lekesiz, şaibesiz, illetsiz, sağlam olmalı.
Şaibelerden vazgeçtik; çünkü seçime ilişkin şaibe çok? Zincirleme hukuk yanlışlarına göz yumulmuş. Seçim yasağı bulunan bir zâtın Genel Başkan olarak adının oy pusulalarına kaydedilmesinden, bir partinin satın alınarak seçime girildiği şeklindeki suç duyurularına kadar pek çok şey vaki?
DEHAP işi, şaibenin ötesinde? Ortada maddi bir suç var. Somut bir sahtekârlık var. DEHAP'ın maddi suç ve somut sahtekârlığıyla ma'lul bir seçim, demokrasiyi şaibeli hâle sokmaz mı?
Somut suça dayalı "şaibeli demokrasi" mi, şaibeli demokrasi üzerine yükseltilmiş "güdümlü istikrar" mı; yoksa "bölgesel-küresel konjonktür gereği" aynı anda her ikisi mi? İşte tam bu noktada, hukukun üstünlüğü mü, yoksa politikanın dayanılmaz hafifliği mi; hangisinin tecelli edeceği üzerinde beyin fırtınaları yapılıyor.
Gözardı edilemeyecek, kolay kolay sindirilemeyecek "demir leblebi" türünden birkaç gerçek sözkonusu:
Ortada maddi bir suç, somut bir sahtekârlık var, bir.
Geçerli sayılmış 1 milyon 960 bin oy var. Yok sayılamaz, iptal edilemez. Çünkü, seçimin geçerli olduğunu ilan eden merci tarafından geçerliliği tasdik edilen oylar bunlar. Bunların yok sayılması seçimin yok sayılması demektir.
Demokrasiler, artı "tek oy"a dayalı sistemlerdir. Bir oy, koltuk kazandırır, koltuk kaybettirir. Dolayısıyla; değil 1 milyon 960 bin oyun yok sayılması, geçerliliği ilan edildikten ve bayram geçtikten sonra "bir oy"u dahi yok saymak kolay değil, iki.
Bu bağlamda DYP, kendisine "leşten post çıkartma gayreti"nden vazgeçmelidir, üç.
Deniyor ki, YSK, topu Meclis'e atmalı? Yanlış. Topu taca atarak, penaltı iptal edilemez, dört.
"Maddi suç" temelleri üzerinde şekillenmiş Meclis'e, sözkonusu "maddi suçun sonuçları"na siz karar verin demek, hukukun üstünlüğünü değil, politikanın dayanılmaz hafifliğini tercih etmek olur.
Bu neye benzer biliyor musunuz; millet malından milyarlarca doları hortumlayan kimi politikacıları ya da "aile fotoğrafı" üyelerini, hapse atar gibi yaparak Kartal Bölge Hastahanesi'nde birkaç ay gözetimde tuttuktan sonra salıvermek işine benzer.
YSK, hukukun üstünlüğünü ayakta tutmak yerine, politikanın dayanılmaz hafifliğine doğru bel vererek, "istikrar"ı bahane ediyor.
YSK'nın sorunu "istikrar" değil, ortadaki "maddi suç"tur. İstikrar konusu, YSK'nin değil, Meclis'in meselesidir. Maddi suç üzerine bina edilecek istikrar, hukuksuzluğa ve bizzat devlet eliyle "hukukun politizasyonu"na yol açar.
Hülasa YSK'nin durumu, yukarı tükürse sakal, aşağı tükürse bıyık işine döndürülerek, Ankara'dakiler öldükçe diriltilmeye, cilaları döküldükçe cilalanmaya çalışılmaktadır.
Fark etmediniz mi; AB, ABD ve patronlar hemen "resmi istikrar geçidi" yaptılar. Bu şunu da göstermiş oldu; ülkemizde kastedilen istikrar, AB, ABD ve kimi patronlarının hizmetlerindeki "politikanın sürekliliği"nin ne şekilde olursa olsun sağlanması, kesintiye uğramaması...
Milletimizin bu "istikrar işi"nde bezi yoktur, onun derdi başkadır. Hatta Ankara'ya artık çok da kulak asmamaktadır. Çünkü insanımız, açlık, işsizlik, borç batağı, üretimsizlik ve sahipsizlik içinde kıvranıyor.
Milletimiz, tek başına iktidara getirdiği ve hatta anayasal değişiklik yetkisi dahi bulunan hükümetin bir yıl zarfında, niye "kendi talepleri" yerine, önceki uyumlu koalisyondan daha beter vaziyette "sadece AB, ABD, IMF ve patronların talepleri"ne cevap vermekte olduğunu kestirmeye çalışmaktadır. İstikrar teranesi, hele de "maddi suç" üzerine bina edilen böyle bir istikrar bahanesi, milletimizin yüreğinin ateşini düşürmüyor, açlığını gidermiyor, karnını doyurmuyor. Güdümlü ve yönlendirmeli politikaların hafifliği artık milletimizin başını döndürmüş, öyle ki, seçim-meçim bile midesini bulandırmaktadır. İstenen de zaten budur; milleti kendi vatanına, kendi toprağına, kendi meselelerine, kendi geleceğine sahip çıkmaktan soğutup AB, ABD, IMF ve işbirlikçi patronların yol haritası istikametinde Türkiye'yi şekillendirmek. İstikrar bu ise, ki görünen bu, olmaz olsun böyle istikrar.
Bütün bu terane ve karşı teraneler, AB, ABD ve IMF güdümündeki gün geçtikçe tükenen Ankara politikalarına ömür kazandırmak içindir. Üç aylık periyotlar halinde, önce resepsiyonda başörtüsü kriz, ardından YÖK kapışmaları, şimdi de bayram geçtikten sonra tezgâha getirilen DEHAP kınası? Hepsi, Ankara'da cilası dökülenleri "cilalama oyunu"nun birer parçası. Dolayısıyla YSK'dan "oyunun bir parçası"ndan başka bir şey çıkmaz.
AB, ABD, IMF ve patronlar ise, bu arada malı götürüyor, Türkiye'yi götürüyor.
Siz, iyisi mi 24 saat seferber olun da, bu global-yerli konsorsiyum oyunlarını bozacak Bağımsız Türkiye Partisi'nin milli projeleri ve kaynaklarıyla milletimiz yeniden şahlansın. Ona hazırlık yapın.
Seçim, ne mi? Demokrasilerin belkemiği, omurgası, üzerinde yükseldiği "kaide"si.
Kaide, lekesiz, şaibesiz, illetsiz, sağlam olmalı.
Şaibelerden vazgeçtik; çünkü seçime ilişkin şaibe çok? Zincirleme hukuk yanlışlarına göz yumulmuş. Seçim yasağı bulunan bir zâtın Genel Başkan olarak adının oy pusulalarına kaydedilmesinden, bir partinin satın alınarak seçime girildiği şeklindeki suç duyurularına kadar pek çok şey vaki?
DEHAP işi, şaibenin ötesinde? Ortada maddi bir suç var. Somut bir sahtekârlık var. DEHAP'ın maddi suç ve somut sahtekârlığıyla ma'lul bir seçim, demokrasiyi şaibeli hâle sokmaz mı?
Somut suça dayalı "şaibeli demokrasi" mi, şaibeli demokrasi üzerine yükseltilmiş "güdümlü istikrar" mı; yoksa "bölgesel-küresel konjonktür gereği" aynı anda her ikisi mi? İşte tam bu noktada, hukukun üstünlüğü mü, yoksa politikanın dayanılmaz hafifliği mi; hangisinin tecelli edeceği üzerinde beyin fırtınaları yapılıyor.
Gözardı edilemeyecek, kolay kolay sindirilemeyecek "demir leblebi" türünden birkaç gerçek sözkonusu:
Ortada maddi bir suç, somut bir sahtekârlık var, bir.
Geçerli sayılmış 1 milyon 960 bin oy var. Yok sayılamaz, iptal edilemez. Çünkü, seçimin geçerli olduğunu ilan eden merci tarafından geçerliliği tasdik edilen oylar bunlar. Bunların yok sayılması seçimin yok sayılması demektir.
Demokrasiler, artı "tek oy"a dayalı sistemlerdir. Bir oy, koltuk kazandırır, koltuk kaybettirir. Dolayısıyla; değil 1 milyon 960 bin oyun yok sayılması, geçerliliği ilan edildikten ve bayram geçtikten sonra "bir oy"u dahi yok saymak kolay değil, iki.
Bu bağlamda DYP, kendisine "leşten post çıkartma gayreti"nden vazgeçmelidir, üç.
Deniyor ki, YSK, topu Meclis'e atmalı? Yanlış. Topu taca atarak, penaltı iptal edilemez, dört.
"Maddi suç" temelleri üzerinde şekillenmiş Meclis'e, sözkonusu "maddi suçun sonuçları"na siz karar verin demek, hukukun üstünlüğünü değil, politikanın dayanılmaz hafifliğini tercih etmek olur.
Bu neye benzer biliyor musunuz; millet malından milyarlarca doları hortumlayan kimi politikacıları ya da "aile fotoğrafı" üyelerini, hapse atar gibi yaparak Kartal Bölge Hastahanesi'nde birkaç ay gözetimde tuttuktan sonra salıvermek işine benzer.
YSK, hukukun üstünlüğünü ayakta tutmak yerine, politikanın dayanılmaz hafifliğine doğru bel vererek, "istikrar"ı bahane ediyor.
YSK'nın sorunu "istikrar" değil, ortadaki "maddi suç"tur. İstikrar konusu, YSK'nin değil, Meclis'in meselesidir. Maddi suç üzerine bina edilecek istikrar, hukuksuzluğa ve bizzat devlet eliyle "hukukun politizasyonu"na yol açar.
Hülasa YSK'nin durumu, yukarı tükürse sakal, aşağı tükürse bıyık işine döndürülerek, Ankara'dakiler öldükçe diriltilmeye, cilaları döküldükçe cilalanmaya çalışılmaktadır.
Fark etmediniz mi; AB, ABD ve patronlar hemen "resmi istikrar geçidi" yaptılar. Bu şunu da göstermiş oldu; ülkemizde kastedilen istikrar, AB, ABD ve kimi patronlarının hizmetlerindeki "politikanın sürekliliği"nin ne şekilde olursa olsun sağlanması, kesintiye uğramaması...
Milletimizin bu "istikrar işi"nde bezi yoktur, onun derdi başkadır. Hatta Ankara'ya artık çok da kulak asmamaktadır. Çünkü insanımız, açlık, işsizlik, borç batağı, üretimsizlik ve sahipsizlik içinde kıvranıyor.
Milletimiz, tek başına iktidara getirdiği ve hatta anayasal değişiklik yetkisi dahi bulunan hükümetin bir yıl zarfında, niye "kendi talepleri" yerine, önceki uyumlu koalisyondan daha beter vaziyette "sadece AB, ABD, IMF ve patronların talepleri"ne cevap vermekte olduğunu kestirmeye çalışmaktadır. İstikrar teranesi, hele de "maddi suç" üzerine bina edilen böyle bir istikrar bahanesi, milletimizin yüreğinin ateşini düşürmüyor, açlığını gidermiyor, karnını doyurmuyor. Güdümlü ve yönlendirmeli politikaların hafifliği artık milletimizin başını döndürmüş, öyle ki, seçim-meçim bile midesini bulandırmaktadır. İstenen de zaten budur; milleti kendi vatanına, kendi toprağına, kendi meselelerine, kendi geleceğine sahip çıkmaktan soğutup AB, ABD, IMF ve işbirlikçi patronların yol haritası istikametinde Türkiye'yi şekillendirmek. İstikrar bu ise, ki görünen bu, olmaz olsun böyle istikrar.
Bütün bu terane ve karşı teraneler, AB, ABD ve IMF güdümündeki gün geçtikçe tükenen Ankara politikalarına ömür kazandırmak içindir. Üç aylık periyotlar halinde, önce resepsiyonda başörtüsü kriz, ardından YÖK kapışmaları, şimdi de bayram geçtikten sonra tezgâha getirilen DEHAP kınası? Hepsi, Ankara'da cilası dökülenleri "cilalama oyunu"nun birer parçası. Dolayısıyla YSK'dan "oyunun bir parçası"ndan başka bir şey çıkmaz.
AB, ABD, IMF ve patronlar ise, bu arada malı götürüyor, Türkiye'yi götürüyor.
Siz, iyisi mi 24 saat seferber olun da, bu global-yerli konsorsiyum oyunlarını bozacak Bağımsız Türkiye Partisi'nin milli projeleri ve kaynaklarıyla milletimiz yeniden şahlansın. Ona hazırlık yapın.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019