"Onlar; inançlarından, egemenliklerinden, vatanlarının bütünlüğünden, sınırlarından, dillerinden, ülkülerinden, kutsal topraklarından, bağımsızlıklarından, milli kimliklerinden asla ödün vermeyenlerdir? Onlar; Hiçbir maddi güçle satın alınamayanlardır. Onlar; paraya secde etmeyenlerdir. Onlar; avuç açmayanlardır. Onlar sadece kendi milletinden emir alanlardır"? Onlara selam olsun? Devlet-i Ali Osman; o şaşaalı, o görkemli, o güçlü kuvvetli devirlerde, dost bildiklerinin gerçek yüzüyle tanışmış, ama ne yazık ki artık, bu sinsi düşmanlarının, her türlü entrika, türlü düzen ve hilelerle elde ettiği kazanımlar, her türden oldu bittiler ve oluşturdukları haksız avantajlara karşı koyamayacak kadar bitkin ve güçsüz düşürülmüştür. Kendi içinde birliğini oluşturmaktan aciz olan ve 1911 yılının başından, 6 Ekim'e kadar otuz bin kişinin koleradan öldüğü İtalya; Papalıktan gördüğü maddi ve manevi yardımlarla, Osmanlı toprağı olan FİZAN(Libya) dahilinde bulunan Trablus ve Bingazi'nin kendisine verilmesini talep edebilme cesaretini gösterebilmiştir. Yemende İngiltere ile savaşmak zorunda kalan Osmanlı, Libya cephesinden askerlerini buralara kaydırmıştır. Kısacası Libya cephesi zayıftır ve müdafaası da yok denecek kadar azdır. Ayrıca Fizan(Libya) valisi İbrahim Paşa azil edilmesine rağmen, henüz yerine bir atama yapılmamıştır.Yani bir idari boşluk ta mevcuttur. Bütün bunları fırsat bilen, Avrupa'nın en korkak milleti olan o pısırık İtalyan bile, dağılmakta olan İmparatorluktan pay alma sevdasına kapılmış ve 23 Eylül 1911 de Osmanlı devletine bir nota vererek, Trablusgarp ve Bingaziyi resmen istemiştir. Henüz verdiği Notanın cevabını beklemek lüzumuna bile gerek görmeyerek, 29 eylül 1911 de, Devlet-i Ali Osman'a savaş ilan etmiştir. Ekim ayının ilk günlerinde son derece güçlü silah ve "Kiliseler birliği'nin" dolayısı ile de " Vatikan'ın" desteklediği kalabalık bir ordu ile Fizan'a asker çıkardılar. Savunmasız kalan, Trablus, Bingazi, Tobruk, Derne ve Hums şehirleri, birer, birer işgal edildi. Bu şehirlerde bulunan bir avuç Türk askeri, İç kısımlara çekildiler ve daha sonra yerli halktan düzenledikleri milis güçlerle İtalyan ordusunu durdurdular. İtalyan kuvvetleri, en modern, en teknik silah, donanıma sahip olmaları ve hele, hele durmadan takviye kuvvet almalarına rağmen, Fizan (Libya) kıyılarından içeri dahi girememiştir. Bazı gönüllü Türk subayları ki; bunların içinde, Mustafa Kemal, Ali Fethi (Okyar), Kuşcubaşı Eşref (Sencer), Enver Bey, Süleyman Askeri bey de vardır! Gönüllü olarak Libya cephesine giden bu kahramanlar, her türlü imkansızlıkla boğuşarak, büyük bir direnişi organize etmişlerdir. Bu kahraman Türk subayları, büyük zaferler kazanmalarına rağmen, ne yazık ki Balkan savaşı başlayınca, geri dönmek mecburiyetinde kalmışlardır. Böylece Osmanlı devleti bu cepheden Tamamen çekilmek zorunda bırakılmıştır. İşte İtalyanlar Fizan'ı, Osmanlı'dan ancak böyle koparabilmişlerdir.(Kıbrıs'ta çözümsüzlük, çözüm değildir! diyenlere duyurulur.) Ama daha sonraları bu topraklarda, Türk subayların başlattığı direniş meyvesini vermiş, Fizanın yerli Arap Halkı, ve bilhassa Şeyh El Sunusi'nin gayretleriyle, İtalyanları, vatanlarından def etmişlerdir.Anlayana sivrisinek saz, anlamayana? 6 Aralık 1911 günü İtalya'nın Osmanlı Toprağı olan Fizan'a (Libya'ya) saldırması ile ilgili kendisine yöneltilen bir soruya, Ünlü Fransız Yazar Pierre LOTİ' nin; "İtalia İllustrada" gazetesine verdiği cevap bir ders niteliğindedir. Anlayana tabi ki!... "Bana İtalya'nın ŞANLI teşebbüsü hakkında ne düşündüğümü soruyorsunuz? Ama ben, şan, şeref,ve hakkın, kendi topraklarını kahramanca savunanlara ait olduğunu görüyorum. Türkler topraklarında ani bir tecavüze uğramışlardır.Son derece küçük, onlarla kıyaslanmayacak kadar az bir kuvvetleri bulunduğu halde,makineli tüfeklerle yaylım ateşine tutulmuş, katliama uğramış ve ancak destanlarda rastlanan kahramanlıklar göstererek ölmüşlerdir. ŞAN ve ŞEREF ONLARINDIR. Zaten gerçek şan ve şeref, tecavüz edenlerde, saldırganlarda olamaz?" Pierre LOTİFransız AkademisyenYazar-EdipGaflet, Dalalet ve Hatta?. Ey! Vatikan misyonunun bir parçası olmayı marifet sayanlar, Ey! Kıbrıs'ı Afganistan'ı, Irak'ı, Balkanlar'ı Kafkasya'yı, Bişkek'i, Semerkand'ı, Kaşgar'ı, Urumçi'yi, Korgan'ı ve daha nice TÜRK ve İSLAM yurdunu kan gölüne çevirenlere biat edenler, Ey! ZAMANE YOLCULARI !... Size sesleniyorum. İçinizde şayet, bir zerre Türk ve İslam olma şuuru kamışsa eğer, halkımıza dönün ve diyiniz ki; "Doğrusu biz yanlış yoldaydık. Yanlışı savunuyorduk. Doğru söyleyenlere de çamur atıyorduk. Bizi bağışlayın. O doğrulara katılın, o ŞAN ve ŞEREF sahiplerine destek olun. Biliniz ki,kurtuluşumuz ancak böyle mümkün olur. Bizler, gaflet ve delalet içinde olanlara da, dua edin. Belki sizin hayır dualarınız sebep olurda, Allah(C.C)ihanetimizi de bağışlar"?
Mustafa Bekaroğlu / diğer yazıları
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (48) / Yazı dizisi / 07.03.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (47) / Yazı dizisi / 06.03.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (46) / Yazı dizisi / 05.03.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (45) / Yazı dizisi / 04.03.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (44) / Yazı dizisi / 03.03.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (43) / Yazı dizisi / 02.03.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (42) / Yazı dizisi / 01.03.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (42) / Yazı dizisi / 28.02.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (41) / Yazı dizisi / 27.02.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (40) / Yazı dizisi / 26.02.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (47) / Yazı dizisi / 06.03.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (46) / Yazı dizisi / 05.03.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (45) / Yazı dizisi / 04.03.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (44) / Yazı dizisi / 03.03.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (43) / Yazı dizisi / 02.03.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (42) / Yazı dizisi / 01.03.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (42) / Yazı dizisi / 28.02.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (41) / Yazı dizisi / 27.02.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (40) / Yazı dizisi / 26.02.2006