4-11 Şubat 1945'te Kırım'ın güneyinde Karadeniz kıyısındaki Yalta'da Roosvelt, Churchill ve Stalin bir araya gelerek hem Almanya'ya yapılacak son taarruzu ve hem de İkinci Dünya savaşı sonrası dünyayı nasıl parselleyeceklerini konuşmuşlardı.
11-13 Ekim 2001'de Çin'in Şanghay kentinde Amerika, Rusya ve Çin Devlet Başkanları 11 Eylül sonrası dünyanın alacağı şekil kararlaştırıldı.
Bu dünya siyasetinde 10 şiddetinde deprem demektir, ama Türkiye'de duyulmadı.
Dünyada yer yerinden oynuyor, Türkiye içe dönük yaşıyor. 80 yıllık Cumhuriyet'te Resmî Gazetede neyin nasıl yayınlanacağının tartışmaları ile vakit geçiriyor.
10 sene öncesine kadar birbirine rakip, kanlı bıçaklı düşman olan Rusya, Amerika ve Çin bir araya gelip kadastro çalışmaları yapıyorlar. Türkiye, Asya-Pasifik İşbirliği Teşkilatı zirvesinde gözlemci olarak bile yok.
Bu zirve resmen; 22'inci yüzyılın lider devletleri ile, ufuksuz politikacılara kendilerini yönettiren küçük devletlerin yeni dünya düzenindeki görev dağılımlarının yapıldığı bir parselizasyon çalışmasıdır.
Bölge tamamen Türk coğrafyasıdır ama Türkiye'nin bu rol dağılımda aktör değil, figüran olarak bile rolü yoktur.
Bush "Rusya artık düşmanımız değildir" diyor ve ekliyor, "Petrolünüzü bize satın"...
Orta Asya petrolünün nereden geçeceğini, Bakü-Ceyhan hattının akibetini Türkiye'de artık kim biliyor?
Şanghay'da olanlar bununla da bitmiyor.
1996'da Rusya,Çin, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan "ayrılıkçı - bölücü akımlar, terörizm ve radikal İslâm'la" mücadele amacıyla "Şanghay Beşlisi" çatısı altında bir araya geldiler. Bu yılın 15 Haziran'ında da aralarına Özbekistan katıldı ve kuruluşun adını da Şanghay İşbirliği Örgütü olarak değiştirdiler.
Arkadan Temmuzun sonunda Moskova'da Putin ile Zemin arasında Rus-Çin dostluk anlaşması imzalandı.
Bu halkaya geçtiğimiz hafta sonu da anlattığımız gibi Amerika dahil oldu. Çok yakın bir gelecekte Türkmenistan'ın da ŞİÖ'ne katılacağı söyleniyor.
Türkiye'nin dışında yeni bir dünya kuruluyor.
Türkiye kayıkçı kavgası ile uğraşıyor.
Cumhurbaşkanı Sezer 25-26 Ekim tarihlerinde Pakistan İslam Cumhuriyeti'ne resmi bir ziyarette bulunacak. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi'nden yapılan açıklamaya göre, Sezer, ziyareti sırasında Pakistan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref ile görüşmelerde bulunacak. Görüşmelerde dost ve kardeş iki ülke arasındaki ikili ilişkiler ve işbirliği konuları ile bölgesel ve uluslararası gelişmeler ele alınacak. Sezer'in, Afganistan'a yönelik harekat nedeniyle zor günler yaşayan Pakistan'a Türkiye'nin desteğini ileteceği belirtiliyor.
Sezer'e bu ziyaretinde âdet olduğu üzere Dışişleri Bakanı değil, Çay da değil fakat nelerden sorumlu olduğunu halâ anlayamadığım Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel eşlik edecek.
Müşerref geçen sene Türkiye'ye gelmek istemiş fakat "sivil diktatör" Ecevit muhatabını "askerî diktatör" olduğu gerekçesiyle kabul etmemişti.
Pakistan şu anda dünyanın en kritik ülkesi. Dünya sıcak savaş tehlikesi tehdidi altında, dahası savaş Türkiye'nin kapısına dayanmış, Şanghay'da dünya paylaşılıyor, Sezer Pakistan'a gidiyor ama Sezer ve Ecevit "haftalık olağan görüşme"lerinde onbeş dakika beraber kalabiliyorlar, Ecevit Köşk'ü arka kapıdan terk ediyor.
Hükümet âdeti, usûlü, erkânı bir kenara bırakıp Cumhurbaşkanı'na Cem'in refakatini uygun görmüyor. Vâki onbeş dakikalık görüşmede de ancak hal-hatır sorulabileceği varsayımından hareket edersek, o zaman Sezer Pakistan'a gerçekten neden gidiyor?
Operasyon sonrası Kâbil'in güvenliğini tesis edecek "Müslüman Barış Gücü" içindeki Türkiye'nin rolünü konuşmak için ise bu ziyaret, o zaman çok daha geniş bir dışişleri heyetinin de Sezer'e refakati gerekmez miydi?
Sayın Cumhurbaşkanı Türk Dış Politikasının hedefleri, uygulama yöntemleri, pazarlık marjı konusunda yeterli karargâh çalışması ile desteklenmedi ise Müşerref'le neyi hangi noktaya kadar görüşeceğini nasıl belirleyecek?
Dünyada "Şanghay düzeni", Türkiye'de ille de "uyum ve istikrar düzeni".
Bu devlete, bu millete, bu vatana, bu bayrağa yazık oluyor.
11-13 Ekim 2001'de Çin'in Şanghay kentinde Amerika, Rusya ve Çin Devlet Başkanları 11 Eylül sonrası dünyanın alacağı şekil kararlaştırıldı.
Bu dünya siyasetinde 10 şiddetinde deprem demektir, ama Türkiye'de duyulmadı.
Dünyada yer yerinden oynuyor, Türkiye içe dönük yaşıyor. 80 yıllık Cumhuriyet'te Resmî Gazetede neyin nasıl yayınlanacağının tartışmaları ile vakit geçiriyor.
10 sene öncesine kadar birbirine rakip, kanlı bıçaklı düşman olan Rusya, Amerika ve Çin bir araya gelip kadastro çalışmaları yapıyorlar. Türkiye, Asya-Pasifik İşbirliği Teşkilatı zirvesinde gözlemci olarak bile yok.
Bu zirve resmen; 22'inci yüzyılın lider devletleri ile, ufuksuz politikacılara kendilerini yönettiren küçük devletlerin yeni dünya düzenindeki görev dağılımlarının yapıldığı bir parselizasyon çalışmasıdır.
Bölge tamamen Türk coğrafyasıdır ama Türkiye'nin bu rol dağılımda aktör değil, figüran olarak bile rolü yoktur.
Bush "Rusya artık düşmanımız değildir" diyor ve ekliyor, "Petrolünüzü bize satın"...
Orta Asya petrolünün nereden geçeceğini, Bakü-Ceyhan hattının akibetini Türkiye'de artık kim biliyor?
Şanghay'da olanlar bununla da bitmiyor.
1996'da Rusya,Çin, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan "ayrılıkçı - bölücü akımlar, terörizm ve radikal İslâm'la" mücadele amacıyla "Şanghay Beşlisi" çatısı altında bir araya geldiler. Bu yılın 15 Haziran'ında da aralarına Özbekistan katıldı ve kuruluşun adını da Şanghay İşbirliği Örgütü olarak değiştirdiler.
Arkadan Temmuzun sonunda Moskova'da Putin ile Zemin arasında Rus-Çin dostluk anlaşması imzalandı.
Bu halkaya geçtiğimiz hafta sonu da anlattığımız gibi Amerika dahil oldu. Çok yakın bir gelecekte Türkmenistan'ın da ŞİÖ'ne katılacağı söyleniyor.
Türkiye'nin dışında yeni bir dünya kuruluyor.
Türkiye kayıkçı kavgası ile uğraşıyor.
Cumhurbaşkanı Sezer 25-26 Ekim tarihlerinde Pakistan İslam Cumhuriyeti'ne resmi bir ziyarette bulunacak. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi'nden yapılan açıklamaya göre, Sezer, ziyareti sırasında Pakistan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref ile görüşmelerde bulunacak. Görüşmelerde dost ve kardeş iki ülke arasındaki ikili ilişkiler ve işbirliği konuları ile bölgesel ve uluslararası gelişmeler ele alınacak. Sezer'in, Afganistan'a yönelik harekat nedeniyle zor günler yaşayan Pakistan'a Türkiye'nin desteğini ileteceği belirtiliyor.
Sezer'e bu ziyaretinde âdet olduğu üzere Dışişleri Bakanı değil, Çay da değil fakat nelerden sorumlu olduğunu halâ anlayamadığım Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel eşlik edecek.
Müşerref geçen sene Türkiye'ye gelmek istemiş fakat "sivil diktatör" Ecevit muhatabını "askerî diktatör" olduğu gerekçesiyle kabul etmemişti.
Pakistan şu anda dünyanın en kritik ülkesi. Dünya sıcak savaş tehlikesi tehdidi altında, dahası savaş Türkiye'nin kapısına dayanmış, Şanghay'da dünya paylaşılıyor, Sezer Pakistan'a gidiyor ama Sezer ve Ecevit "haftalık olağan görüşme"lerinde onbeş dakika beraber kalabiliyorlar, Ecevit Köşk'ü arka kapıdan terk ediyor.
Hükümet âdeti, usûlü, erkânı bir kenara bırakıp Cumhurbaşkanı'na Cem'in refakatini uygun görmüyor. Vâki onbeş dakikalık görüşmede de ancak hal-hatır sorulabileceği varsayımından hareket edersek, o zaman Sezer Pakistan'a gerçekten neden gidiyor?
Operasyon sonrası Kâbil'in güvenliğini tesis edecek "Müslüman Barış Gücü" içindeki Türkiye'nin rolünü konuşmak için ise bu ziyaret, o zaman çok daha geniş bir dışişleri heyetinin de Sezer'e refakati gerekmez miydi?
Sayın Cumhurbaşkanı Türk Dış Politikasının hedefleri, uygulama yöntemleri, pazarlık marjı konusunda yeterli karargâh çalışması ile desteklenmedi ise Müşerref'le neyi hangi noktaya kadar görüşeceğini nasıl belirleyecek?
Dünyada "Şanghay düzeni", Türkiye'de ille de "uyum ve istikrar düzeni".
Bu devlete, bu millete, bu vatana, bu bayrağa yazık oluyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002