Bugün yeni diye takdim edilen liberalizm ve liberalistlerin savunduğu serbest piyasa fikri, aslında yeni değildir. Liberalizm dünyada ve hatta ülkemizde farklı zamanlarda uygulanmış bir sistemdir. Hal böyleyken, şimdi birileri kalkmış bu sistemi yeni bir buluş gibi sunmaya çalışıyor. Liberalizmin yeniden gündeme getirililişini iktisatçı ve aynı zamanda filozof olan A. Von Hayek, şöyle ifade ediyor; "Ben gençken liberalizm ihtiyardı, şimdi ben ihtiyarladım liberalizm gençleşti." Gerçekten liberalizm ihtiyarlamıştı. Çünkü 1929 yılında patlak veren büyük ekonomik buhran onun ürünüydü. O buhrandan sonra devletin ekonomiye müdahalesinin şart olduğunun savunanlar ortaya çıktı.
Liberalizm fikri ülkemizde yeni değildir dedik. Evet öyle. Tanzimatçılar bizim ilk liberalistlerimiz sayılabilirler. Tanzimatçıların öncülerinden Mustafa Reşit Paşa, liberalist düşüncelerle ülkemizin kurtulacağını şiddetle savunuyordu. Bu gerekçeyle 16 Ağustos 1838 yılında Balta Limanı Anlaşması'nı imzaladı. Doğan Avcıoğlu, "Türkiye'nin Düzeni" adlı kitabında bu antlaşmayı "Türkiye'nin idam fermanı" olarak nitelendirir. Gerçekten de öyle oldu. O antlaşmadan sonra yabancı mallar iç pazarları istila etti. Sanayi devremini tamamlamış Avrupa ile el tesgahlarına dayalı Osmanlı ekonomisi rekabet edemedi.
Bir başka dikkat çeken husus da şu: Liberalizmi ve serbest piyasa fikrini Osmanlı'da yaymaya çalışanlar azınlıklar olmuştur. Örneğin Ermeniler bu konuda başı çekmişlerdir. Ermeni Sahak Efendi 'İlm-i Tedbir-i Menzil' adlı bir kitap yazdı ve bu kitapta liberalizmi ve serbest piyasayı övdü. Bütün çalışmalar sonucunda Osmanlı'da serbestlik sağlandı. Peki, bu serbetlikten kimler yararlandı? Bunu da S.S. Aydemir'den dinleyelim: "Yabancı malullerin Türkiye'ye ithali ve Türk gıda ve hammaddelerinin yabancı ülkelere ihracı işi, Türk soyundan olanların değil, Türkiye'deki azınlıklarla, yerleşmiş frenklerin ve yabancıların tekelinde idi" (Tek Adam, cilt 3, s. 343).
Liberalistler, kalkınmak için dışa açılmanın kaçınılmaz olduğunu hep savunagelmişler. Halbuki iktisat tarihi, bu tezide yalanlıyor, eğer bu tez doğru olsaydı, I. Dünya Savaşı'ndan önce, iki büyük devlet olan Osmanlı Devleti'yle, Hindistan'ın sanayi devrimini gerçekleştirmeleri gerekirdi. Çünkü her iki ülkede de dış ticaret serbestti. Gümrükler alabildiğine açıktı. Böyle olduğu halde bu ülkelerde ekonomik kalkınma sağlanamadı. Tam aksine her iki ülkede yarı sömürü durumuna düştü.
Liberalistlerin bir başka tutarsızlığı, daha doğrusu yalanı serbest piyasa konusundadır. Zira onların iddia ettiği şekilde, bir serbest piyasa hiçbir zaman hiçbir yerde görülmüş değildir. Ünlü iktisatçı Adam Schaff, bu gerçeği şöyle dile getirir: "Serbest piyasa kocaman bir yalandır. Nobel ödüllü Prof. Milton Friedman, uluslararası şirketler adına yalan söylüyor. O bir yalancıdır. Serbest piyasayı ve o akımın babası sayılan Prof. Friedman'ı küresel güçler meşhur etmişlerdir. Şu sıralar en büyük moda akımı "Takeover" işidir. Yani büyük şirketlerin küçükleri yutması" Adam Schaff'ın söyledikleri çok doğru, nitekim, Takeover işinin, şirket evlilikleri kavramı ile ifade edildiğine ve dara düşen şirketlerimize tek çıkış yolu olarak gösterildiğine son yıllarda şahit olmaktayız. Tekrar başa dönerek söylemek istersek şunu ifade ederiz: eskiyi yeni deyip önümüze sürenlerin yalanlarına aldanmayalım. Bizim milli anlayışımızdan, milli duruşumuzdan doğan ve asırlardır süzülüp gelen bir ekonomik tezimiz vardır. Bu milli ekonomi tezidir. Bugün bu tezi Prof. Dr. Haydar BAŞ, güncelleştirmiş ve millettimize sunmuştur. Bu tezde milli ekonomimizde toplumcu ve devletçi eğilimler ağır basar. Çünkü bizde devlet babadır. Atatürk, bu gerçekten hareket ederek ekonomide de başarı sağlamıştır. İşte şu sözler ona aittir: "Milletimiz doğuştan devletçidir ki, her türlü ihtiyacını devletten istemek için kendisinde bir hak görüyor". Son tavsiyemiz, milli ekonomiye evet, serbest yalana hayır olsun.
Liberalizm fikri ülkemizde yeni değildir dedik. Evet öyle. Tanzimatçılar bizim ilk liberalistlerimiz sayılabilirler. Tanzimatçıların öncülerinden Mustafa Reşit Paşa, liberalist düşüncelerle ülkemizin kurtulacağını şiddetle savunuyordu. Bu gerekçeyle 16 Ağustos 1838 yılında Balta Limanı Anlaşması'nı imzaladı. Doğan Avcıoğlu, "Türkiye'nin Düzeni" adlı kitabında bu antlaşmayı "Türkiye'nin idam fermanı" olarak nitelendirir. Gerçekten de öyle oldu. O antlaşmadan sonra yabancı mallar iç pazarları istila etti. Sanayi devremini tamamlamış Avrupa ile el tesgahlarına dayalı Osmanlı ekonomisi rekabet edemedi.
Bir başka dikkat çeken husus da şu: Liberalizmi ve serbest piyasa fikrini Osmanlı'da yaymaya çalışanlar azınlıklar olmuştur. Örneğin Ermeniler bu konuda başı çekmişlerdir. Ermeni Sahak Efendi 'İlm-i Tedbir-i Menzil' adlı bir kitap yazdı ve bu kitapta liberalizmi ve serbest piyasayı övdü. Bütün çalışmalar sonucunda Osmanlı'da serbestlik sağlandı. Peki, bu serbetlikten kimler yararlandı? Bunu da S.S. Aydemir'den dinleyelim: "Yabancı malullerin Türkiye'ye ithali ve Türk gıda ve hammaddelerinin yabancı ülkelere ihracı işi, Türk soyundan olanların değil, Türkiye'deki azınlıklarla, yerleşmiş frenklerin ve yabancıların tekelinde idi" (Tek Adam, cilt 3, s. 343).
Liberalistler, kalkınmak için dışa açılmanın kaçınılmaz olduğunu hep savunagelmişler. Halbuki iktisat tarihi, bu tezide yalanlıyor, eğer bu tez doğru olsaydı, I. Dünya Savaşı'ndan önce, iki büyük devlet olan Osmanlı Devleti'yle, Hindistan'ın sanayi devrimini gerçekleştirmeleri gerekirdi. Çünkü her iki ülkede de dış ticaret serbestti. Gümrükler alabildiğine açıktı. Böyle olduğu halde bu ülkelerde ekonomik kalkınma sağlanamadı. Tam aksine her iki ülkede yarı sömürü durumuna düştü.
Liberalistlerin bir başka tutarsızlığı, daha doğrusu yalanı serbest piyasa konusundadır. Zira onların iddia ettiği şekilde, bir serbest piyasa hiçbir zaman hiçbir yerde görülmüş değildir. Ünlü iktisatçı Adam Schaff, bu gerçeği şöyle dile getirir: "Serbest piyasa kocaman bir yalandır. Nobel ödüllü Prof. Milton Friedman, uluslararası şirketler adına yalan söylüyor. O bir yalancıdır. Serbest piyasayı ve o akımın babası sayılan Prof. Friedman'ı küresel güçler meşhur etmişlerdir. Şu sıralar en büyük moda akımı "Takeover" işidir. Yani büyük şirketlerin küçükleri yutması" Adam Schaff'ın söyledikleri çok doğru, nitekim, Takeover işinin, şirket evlilikleri kavramı ile ifade edildiğine ve dara düşen şirketlerimize tek çıkış yolu olarak gösterildiğine son yıllarda şahit olmaktayız. Tekrar başa dönerek söylemek istersek şunu ifade ederiz: eskiyi yeni deyip önümüze sürenlerin yalanlarına aldanmayalım. Bizim milli anlayışımızdan, milli duruşumuzdan doğan ve asırlardır süzülüp gelen bir ekonomik tezimiz vardır. Bu milli ekonomi tezidir. Bugün bu tezi Prof. Dr. Haydar BAŞ, güncelleştirmiş ve millettimize sunmuştur. Bu tezde milli ekonomimizde toplumcu ve devletçi eğilimler ağır basar. Çünkü bizde devlet babadır. Atatürk, bu gerçekten hareket ederek ekonomide de başarı sağlamıştır. İşte şu sözler ona aittir: "Milletimiz doğuştan devletçidir ki, her türlü ihtiyacını devletten istemek için kendisinde bir hak görüyor". Son tavsiyemiz, milli ekonomiye evet, serbest yalana hayır olsun.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018