Gökyüzünün gözyaşları yaman aktı bu gece. Sabahleyin ezan sesi ile bizim Kemal Alkan'ın telefonu birleşince uyanmakta hiç de zorlanmadım. Misafirimi Erzurum otogarından almak için dışarı çıktığımda; biraz geç kalmış müezzinlerin ezan sesi ile akşamdan beri devam eden yağmurun sesi tam bir ahenk içindeydiler. Çayı ben demledim sofrayı Kemal Bey koydu. Acele yaptığımız kahvaltının ardından yola revan olduk.
Ağrı'ya doğru ağır ağır ilerlerken yağmurun hızı da epey gerilemişti. Horasan'da verdiğimiz çay molasından sonra şoför koltuğunu misafirime bıraktım. Yollar kıvrım kıvrım bizi Ağrı'ya yaklaştırırken arabanın teybinden Aşık Reyhani'nin otuz sene önceki sesi yankılanıyor:
"Bizim yaylaların cennet zamanı
Göreceksen ömrüm bitti çabuk gel
Yeşile büründü çayır çimeni
Dereceksen ömrüm bitti çabuk gel."
Eleşkirt'te araba bekleyen üç kişiyi de alıyoruz, hem yolculuğumuz hem de sohbetimiz sürüp gidiyor. Biri bayan iki yeni atanmış çiçeği burnunda öğretmenler. Üçüncü kişi de onları yerleştirmeye gelmiş bir veli. Aksaraylı arkadaşlar, tayinlere torpil karıştığından, torpillilerin merkeze ve merkeze yakın yerlere yerleştirildiğinden, adamı olmayanların ise en ücra dağ köylerine, mezralara gönderildiğinden şikayet ediyorlar. En azından bayanın tayinini merkeze aldırmak için uğraşacağız diyorlar.
Ağrı il başkanımız Resul Bayram; hiç eksik olmayan tebessümü ile bizleri kucaklıyor ve çaylar eşliğinde sohbeti koyulaştırıyoruz. Bir ara Resul Bey gözleri dolu dolu şöyle diyor: "Parti falan bir yana, Prof. Dr. Haydar Baş Bey'i Allah için çok seviyorum, sebebini izah edemediğim özel bir muhabbet duyuyorum. Sadece ben değil; seçim döneminden kalma afişleri, Haydar Bey'in resimleri ile evlerini süsleyen çok aileler tanıyorum."
Ayağımızın tozu ile yerel kanal ART'nin kameraları karşısına geçiyoruz, mini bir söyleşiden sonra vedalaşıp ağır ağır Ağrı'dan ayrılıyoruz. Horasan'da Aras nehri ile tekrar buluşuyoruz ve onun akışı istikametinde Kars'a doğru ilerliyoruz. Yanıbaşımızda çağlayan Aras'ı kaybettikten bir süre sonra Sarıkamış'ın sarıçam ormanları bizi karşılıyor ve ilçe merkezine kadar bize eşlik ediyor. Cengiz kardeşimizin çaylarından ve bir ikindi molasından sonra; Mükerrem Kemertaş'ın "Göç göç oldu göçler yola dizildi/ Uyku geldi elâ gözler süzüldü" türküsü eşliğinde yola koyuluyoruz. Akşam vakti giriyor ve biz de kandilleri yanan Oluklu köyüne giriyoruz. Cemaat dağılmak üzere iken camiye giriyoruz. Biz çıkana kadar dışarıda bekleyen köylülerle merhabalaşıyoruz. "Çay içmeden hiçbir yere bırakmam" diyen köy muhtarı bize bir de mantı sürprizi yapıyor.
Sabah namazını Erzurum'da, öğleyi Ağrı'da, ikindiyi Sarıkamış'ta, akşamı Selim'in Oluklu'da, yatsıyı da Karslı Turan Irmak'ın evinde kılarak günü noktalıyoruz.
Ağrı'ya doğru ağır ağır ilerlerken yağmurun hızı da epey gerilemişti. Horasan'da verdiğimiz çay molasından sonra şoför koltuğunu misafirime bıraktım. Yollar kıvrım kıvrım bizi Ağrı'ya yaklaştırırken arabanın teybinden Aşık Reyhani'nin otuz sene önceki sesi yankılanıyor:
"Bizim yaylaların cennet zamanı
Göreceksen ömrüm bitti çabuk gel
Yeşile büründü çayır çimeni
Dereceksen ömrüm bitti çabuk gel."
Eleşkirt'te araba bekleyen üç kişiyi de alıyoruz, hem yolculuğumuz hem de sohbetimiz sürüp gidiyor. Biri bayan iki yeni atanmış çiçeği burnunda öğretmenler. Üçüncü kişi de onları yerleştirmeye gelmiş bir veli. Aksaraylı arkadaşlar, tayinlere torpil karıştığından, torpillilerin merkeze ve merkeze yakın yerlere yerleştirildiğinden, adamı olmayanların ise en ücra dağ köylerine, mezralara gönderildiğinden şikayet ediyorlar. En azından bayanın tayinini merkeze aldırmak için uğraşacağız diyorlar.
Ağrı il başkanımız Resul Bayram; hiç eksik olmayan tebessümü ile bizleri kucaklıyor ve çaylar eşliğinde sohbeti koyulaştırıyoruz. Bir ara Resul Bey gözleri dolu dolu şöyle diyor: "Parti falan bir yana, Prof. Dr. Haydar Baş Bey'i Allah için çok seviyorum, sebebini izah edemediğim özel bir muhabbet duyuyorum. Sadece ben değil; seçim döneminden kalma afişleri, Haydar Bey'in resimleri ile evlerini süsleyen çok aileler tanıyorum."
Ayağımızın tozu ile yerel kanal ART'nin kameraları karşısına geçiyoruz, mini bir söyleşiden sonra vedalaşıp ağır ağır Ağrı'dan ayrılıyoruz. Horasan'da Aras nehri ile tekrar buluşuyoruz ve onun akışı istikametinde Kars'a doğru ilerliyoruz. Yanıbaşımızda çağlayan Aras'ı kaybettikten bir süre sonra Sarıkamış'ın sarıçam ormanları bizi karşılıyor ve ilçe merkezine kadar bize eşlik ediyor. Cengiz kardeşimizin çaylarından ve bir ikindi molasından sonra; Mükerrem Kemertaş'ın "Göç göç oldu göçler yola dizildi/ Uyku geldi elâ gözler süzüldü" türküsü eşliğinde yola koyuluyoruz. Akşam vakti giriyor ve biz de kandilleri yanan Oluklu köyüne giriyoruz. Cemaat dağılmak üzere iken camiye giriyoruz. Biz çıkana kadar dışarıda bekleyen köylülerle merhabalaşıyoruz. "Çay içmeden hiçbir yere bırakmam" diyen köy muhtarı bize bir de mantı sürprizi yapıyor.
Sabah namazını Erzurum'da, öğleyi Ağrı'da, ikindiyi Sarıkamış'ta, akşamı Selim'in Oluklu'da, yatsıyı da Karslı Turan Irmak'ın evinde kılarak günü noktalıyoruz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Mutlu musunuz? / 23.05.2025
- Bir gram güven bir kilo altından pahalı / 22.05.2025
- Gençlik Bayramında gençliğin hali / 20.05.2025
- Dünya yansa bir bağ otu yanmayan tipler / 19.05.2025
- “Ey basiret ehli ibret alınız” / 11.05.2025
- Kavmi de Karun’a nasihat etmiş / 10.05.2025
- Ekmekten aştan bîhaber iktidar / 07.05.2025
- Bozulmamış ne kaldı? / 05.05.2025
- Aç bırakanlar ağlamayı da yasaklıyorlar / 02.05.2025
- Gözenin başında kim var? / 01.05.2025
- Bir gram güven bir kilo altından pahalı / 22.05.2025
- Gençlik Bayramında gençliğin hali / 20.05.2025
- Dünya yansa bir bağ otu yanmayan tipler / 19.05.2025
- “Ey basiret ehli ibret alınız” / 11.05.2025
- Kavmi de Karun’a nasihat etmiş / 10.05.2025
- Ekmekten aştan bîhaber iktidar / 07.05.2025
- Bozulmamış ne kaldı? / 05.05.2025
- Aç bırakanlar ağlamayı da yasaklıyorlar / 02.05.2025
- Gözenin başında kim var? / 01.05.2025