Günlerden beridir ki Katar'la yatıp Katar'la kalkıyoruz.
Nüfusu bizim ortalama bir ilimizin nüfusu kadar olan Katar ile yapılan anlaşmalar, sözleşmeler, ısrarla bedelleri kamuoyundan saklanan satışlar haliyle ve haklı olarak bu ülkede yaşayan her vatandaşı meşgul ediyor.
Hatta, söz konusu ülke vatandaşlarının bizim ülkemizden aldıkları gayri menkullerin miktarının ve yüzölçümünün kendi ülkelerinin yüzölçümünü geçtiği yolundaki söylentiler "bir dakika, ne oluyoruz?" türünden soruları çığ gibi büyütüyor.
Yapılan anlaşmaları, satışları, özellikle de ortak su yönetimi anlaşmasını "katar katar satışlar" şeklinde eleştirenler olduğu gibi, meseleyi, "ülkemizin yabancı yatırımcı için cazibe merkezi haline geldiği" şeklinde manşete çeken gazeteler de var.
Konuyla ilgili soruların sürekli havada kalması, cevapsız bırakılması, şeffaflığın 'ş'si dahi olmayışı herkes gibi bizi de cidden endişelendiriyor.
Günlerdir Katar aşağı Katar yukarı konuşulunca içinde 'katar' geçen türkülerimiz zihinlerimizde canlandı.
Mesela; "Bana derler gam yükünü sen götür/Benim deve-katar kervanım mı var?' diyen şairimizi hayırla yâd ettik.
Mesela; çocukluğumuzda TRT radyolarından sıkça dinlediğimiz "Şu karşı yaylada göç katar katar" türküsünü ve o günlerimizi hatırladık.
70'li yılların başlarındayız… Köyümüzde ceviz sandığı büyüklüğünde radyoların bulunduğu evler bir elin parmak sayısına ulaşmıyor bile.
Sabah erkenden, radyo, o gün kapanıncaya kadar yayınlanacak programların isimlerini ve saatlerini vererek güne başlıyor.
Bazı genç abilerin, kalem kağıt elinde, o gün yayınlanacak olan 'türküler' programının saatini yazmak için radyonun başında pürdikkat beklediklerini hatırlıyorum.
İşte şu saatte, Ali Ekber Çiçek'ten, falanca saatte Bedia Akartürk'ten, filanca saatte İzzet Altınmeşe'den, şu saatte de Muazzez Turing'den türküler…
Özellikle bu son isim, bahsi geçen bu türküyü çok daha yanık, çok daha dertli söylerdi, daha sonraları öğrendik ki derleyicisi de Muazzez hanım imiş.
Kayda geçirilen o saat gelince, özellikle Kış mevsimlerinde komşular toplanır, mümkün olduğu kadar çocuklar da susturulur ve adeta çıt çıkmadan türküler dinlenir.
"Dertli türkülerde" özellikle anaların, ninelerin, hala ve teyzelerin ağladıklarına şahit olurduk, erkekler ise pek çaktırmamaya çalışırlardı.
"Dertli türküler" gurbetteki kocayı, askerdeki oğulu, Almanya'daki yakınları dile getirir, elbette herkes kendi derdine ağlardı.
İşte, Pir Sultan Abdal'a ait olan "Şu karşı yaylada göç katar katar" türküsü ta o günlerden satır satır ezberlediğimiz ve orijinal makamı ile söylediğimiz ve dahi 'analarımızı ağlatan' türkülerden idi:
"Şu karşı yaylada göç katar katar
Bir güzel sevdası serimde tüter
Bu ayrılık bana ölümden beter
Geçti dost kervanı eyleme beni
Şu benim sevdiğim başta oturur
Bir güzelin derdi beni bitirir
Bu ayrılık bize zulüm getirir
Geçti dost kervanı eyleme beni
Pir Sultan Abdal'ım kalkın aşalım
Aşıp yüceleri engin düşelim
Çok nimetin yedik helalleşelim
Geçti dost kervanı eyleme beni."
- Bir gram güven bir kilo altından pahalı / 22.05.2025
- Gençlik Bayramında gençliğin hali / 20.05.2025
- Dünya yansa bir bağ otu yanmayan tipler / 19.05.2025
- “Ey basiret ehli ibret alınız” / 11.05.2025
- Kavmi de Karun’a nasihat etmiş / 10.05.2025
- Ekmekten aştan bîhaber iktidar / 07.05.2025
- Bozulmamış ne kaldı? / 05.05.2025
- Aç bırakanlar ağlamayı da yasaklıyorlar / 02.05.2025
- Gözenin başında kim var? / 01.05.2025