Suç vakalarındaki artış

Son zamanlarda toplumumuzu rahatsız eden suç olaylarında belirgin bir artış vardır.

Hırsızlık, gasp, cinayet, tecavüz, fuhuş, alkol ve uyuşturucu madde bağımlılığı, aile dramları, intihar gibi milletimizi oldukça tedirgin eden vakaları ana haber bültenlerinde, gazete manşetlerinde gözlemlemekteyiz.

Bu durum az çok duyarlılığı olan bütün vatandaşlarımızı derinden üzmektedir.

Bu kötüye gidişatın temelde 4 sebebi mevcuttur:

1) Dini ve ahlaki eğitimin yetersizliği.

2) Ekonomik sıkıntılar.

3) Ceza-i müeyyidelerin yetersizliği ve caydırıcı olmaması.

4) Bu tür faaliyetlerin dış kaynaklı bir takım güçler tarafından suni olarak körüklenmesi.

Şimdi bu maddeleri tek tek inceleyelim...

Dini ve ahlaki eğitimin yetersizliği:

Dini ve ahlaki eğitim gerek gençlerimize, gerekse toplumun geneline yeterli verilmemektedir.

Dini ve ahlaki eğitimin temelinde, "Beni Rabbim terbiye etti, ne güzel terbiye etti" diyen ve ahlakı Kuran ahlakı olan Peygamber efendimiz(SAV)'in sevgisi ve de sünneti bulunmaktadır.

Onu anlamadan ve onun bizden istediklerini yerine getirmeden sıhhatli bir toplum olmak ve birbirimizle kaynaşmak hiç ama hiç mümkün değildir. Çünkü o son peygamberdir ve Cenab-ı Hakkın ifadesiyle "alemler onun hürmetine yaratılmıştır".

Allah(cc), ondan bahsederken "Habibim" demektedir. Yani Hz. Muhammed "Allah'ın sevgilisi"dir.

Kıyamet günü ilk şefaat hakkı ona aittir ve diğer peygamberler ondan sonra şefaat etme hakkına sahiptir.

O peygamberin sevgisine, sünnetlerine ve de onun ehli beytine sahip çıktığımız dönemlerde zaferden zafere koşmuş ve de bütün dünyaya adaleti doya doya yaşatmışız, ama ona açı yaptıkça ne hale geldiğimiz malum.

Çünkü insanları mutlu edecek bütün fıtri özellikler Allah'ın muradındadır ve Allah'ın muradı ise O'nun habibi Hz. Muhammed(SAV)'dir.

İşte bizlerde toplumumuz dejenere eden olaylardan en kısa zamanda kurtulmak istiyorsak O Habibin sevgisini ve de onun ahlaki değerlerini topluma öğretmek mecburiyetindeyiz.

Bütün bu gerçeklere rağmen, maalesef bugünkü iktidarımız bırakın Peygamberi gençlerimize öğretmeyi, Milli Eğitimin din kitaplarından onun mübarek ismini çıkarmıştır. Kelime-i Tevhid'den "Muhammedür Rasulullah" iifadesi çıkarılmış Veda Hutbesinde Rasulullah'ın emanet ettiği iki şey anlatılırken sadece "Allah'ın kitabı Kuran" zikredilmiş, ama "Rasulünün sünneti" ifadesi çıkarılmıştır.

Dinlerarası Diyalog kapsamında zaten yapılmak istenen de Rasulullah'ı sadece bir postacı olarak topluma lanse etmek ve devreden çıkarmak. Vatikan'ın "Asya'yı Hıristiyanlaştırmak" için ortaya attığı Dinlerarası Diyalog faaliyetleri maalesef hükümetimiz tarafından bir devlet politikası haline getirilmiştir.

İslam dinini öğrenme konusunda her türlü engellemeler artarken, AKP'nin çıkardığı kanunlarla 33.000 ev tipi kilise açılmış, 8 milyon İncil milletimize bedava dağıtılmıştır.

"Dini bütünlüğümüz milli bütünlüğümüzün teminatıdır" ölçüsünden hareketle milli eğitim inancımıza, kültürümüze ve özümüze uygun olacak şekilde acilen tekrar düzenlenmelidir.

Allah ve Peygamber sevgisine sahip olan ve ahirette hesap vereceğini bilen bir kişi asla başkasına bir kötülük yapmaz.

Ekonomik sıkıntılar:

IMF politikaları ve AB' ye uyum yasaları sebebiyle piyasada paranın azalması, vergilerin yüksekliği, gelir dağılımındaki dengesizlik ve buna bağlı olarak tüketimin daralması işyerlerinin malını satamamasına ve de kepenk kapatmasına sebep olmaktadır.

Tarım kesiminde ise maliyetinin altında alım fiyatlarının verilmesi, ürünlere yeterli pazarın sağlanmaması, maliyetlerin sürekli artması gibi durumlar çiftçilerimizi yıldırmıştır.

Bütün bu durumlar Türkiye'de işsizliğin artmasına sebep olmuştur. Çalışanlar da ihtiyacı karşılayabilecek düzeyde maaş alamamaktadır.

Dini ve ahlaki eğitimi de yeterli olmayan toplumumuz kolay para kazanma adı altında bazı suçları işlemeye meyletmekte veya sıkıntılardan dolayı girdiği bunalım onu kötü icraatlar yapmaya sevk etmektedir.

Cezai Müeyyidelerin yetersizliği:

Adi suçlar dediğimiz hırsızlık, cinayet, tecavüz gibi suçları esasen devletin affetmesi mümkün değildir. Çünkü bir taraf mağdur eden, diğeri de mağdur olandır. Mağdur olan taraf ikna edilmeden ve de rızası alınmadan suçlunun affedilmesi doğru değildir.

Suç işleyenlerin cezaları yeterli değildir. Eğer yeterli olsaydı, yukarıda bahsettiğimiz suç vakalarının azalması gerekiyordu.

Suçların önünün kesilmesi ancak caydırıcı cezalarla mümkün olduğunu bilerek ona göre adalet sistemimizi gözden geçirmeliyiz.

Dış kaynaklı suni teşvikler:

Ülkemizde toplumun huzurunu ve devlete olan güvenini sarsmak için bu tür organizasyonlar daha önceleri yapılmıştır ve yapılmaktadır.

Özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde bu vakaların artması oldukça manidardır. Acaba İstanbul'un boşaltılması için bir güvensizlik ortamı mı oluşturulmaya çalışılıyor bilmem, ama güvenliğimizden sorumlu unsurların akademisyenler ve toplum arasında konuşulan bu mevzuu değerlendirmesinde fayda var.

Ülkemize, bayrağımıza, marşımıza, dinimize ve de bizi biz yapan milli ve manevi bütün değerlerimize sahip çıkalım.