Ehl-i Kitap'ın İslam'a ve Müslümanlara yönelik yaklaşımları, bazı Müslümanları da kullanarak yürüttükleri çalışmalar, tarihî Endülüs İslam Devleti'nin yıkılışında somutlaşmıştır.
Ülkemizdeki gidişat, inanç ve kültürümüze yönelik tahribatlar, Endülüs'ü çağrıştırmaktadırlar.
Bugün, reformist hareketler adı altında Kur'an'ın Türkçe okunmasından, mezhep ve meşreplerin inkârına, hatta, Resulullah (sav) Efendimiz'in bir postacı yerine konduğu ithamlara kadar pek çok itikadı cinayet işlenmektedir.
Kur'an'ın metnini; Allah'ın himayesinde olması nedeniyle asla tahrif edemeyen bu zihniyet, O'nun mana ve mefhumunu saptırmaya çalışıyor.
Zaman ve mekan sınırlaması olmadan tüm kesimlere ve zamanlara gönderilen İslam dini ve Peygamberi Hz. Muhammed (sav) Efendimiz, tarih boyunca pek çok saldırıya maruz kalmıştır.
Endülüs'te denenen sinsi oyun, bu saldırının değişik bir boyutudur.
Asaf Hüseyin bu oyunla ilgili olarak, "Misyoner faaliyetlerin en etkili şekilde gerçekleştirileceği şekil, İslam'a cepheden saldırmak değildir. Aksine yeni fikirlerin bu inancın temellerini aşındırmasını beklemek yeterlidir!" görüşüne yer verir.
Tarihi Endülüs Devleti, İslam'ın kurumlarıyla tam 800 yıl varlığını sürdürmüştür. Yıkılış sürecinde ise önce İslam'ın temel akaidi ile oynanmış, İslam'dan imiş gibi gösterilen bazı hüküm ve kanaatler Endülüs felsefecileri tarafından da kabul görmüş ve Endülüs'te hakim olmuştur.
Milletlerin toprak bütünlüğünün parçalanmasında en etkili silah olan, milletin inanç ve akaidiyle oynanması projesi Endülüs'te ustaca hayata geçirilmiştir.
Yunan filozoflarının görüşlerinin zaman içinde Kur'an ayetlerinden üstün tutulur hale geldiği bir süreç sonun başlangıcı olmuştur.
"Akıl ile vahiy çatıştığında, akıl üstün tutulur" tezine kadar ilerleyen sapık görüşler, "Kurtuluş için son din İslam'dır" düsturu yerine "Musevilik ve İsevilik de haktır" görüşünü gündem ettiler.
Sağlam akide sahibi olan İspanyol Endülüs Müslüman şahsiyeti, özellikle saray etrafında çöreklenen bu misyonerlerin faaliyetleri ile bütünlüğünü yitirmeye başlamıştır.
Gazab-ı ilahinin tecellisini celbeden bu batıl dinleri hak gören tavizkarlar, hükümdarların sonunu getirmiştir.
Bugün de Türk Milleti üzerinde, İslam akaidi etrafında benzer tuzakların uygulandığı unutulmamalıdır.
Yapılması gereken Türkiye, "Endülüs" olmadan bu misyonerlik faaliyetlerinin önüne geçilmelidir. Aksi halde Endülüs benzeri acı bir akıbet Türkiye'yi beklemektedir.
Ülkemizdeki gidişat, inanç ve kültürümüze yönelik tahribatlar, Endülüs'ü çağrıştırmaktadırlar.
Bugün, reformist hareketler adı altında Kur'an'ın Türkçe okunmasından, mezhep ve meşreplerin inkârına, hatta, Resulullah (sav) Efendimiz'in bir postacı yerine konduğu ithamlara kadar pek çok itikadı cinayet işlenmektedir.
Kur'an'ın metnini; Allah'ın himayesinde olması nedeniyle asla tahrif edemeyen bu zihniyet, O'nun mana ve mefhumunu saptırmaya çalışıyor.
Zaman ve mekan sınırlaması olmadan tüm kesimlere ve zamanlara gönderilen İslam dini ve Peygamberi Hz. Muhammed (sav) Efendimiz, tarih boyunca pek çok saldırıya maruz kalmıştır.
Endülüs'te denenen sinsi oyun, bu saldırının değişik bir boyutudur.
Asaf Hüseyin bu oyunla ilgili olarak, "Misyoner faaliyetlerin en etkili şekilde gerçekleştirileceği şekil, İslam'a cepheden saldırmak değildir. Aksine yeni fikirlerin bu inancın temellerini aşındırmasını beklemek yeterlidir!" görüşüne yer verir.
Tarihi Endülüs Devleti, İslam'ın kurumlarıyla tam 800 yıl varlığını sürdürmüştür. Yıkılış sürecinde ise önce İslam'ın temel akaidi ile oynanmış, İslam'dan imiş gibi gösterilen bazı hüküm ve kanaatler Endülüs felsefecileri tarafından da kabul görmüş ve Endülüs'te hakim olmuştur.
Milletlerin toprak bütünlüğünün parçalanmasında en etkili silah olan, milletin inanç ve akaidiyle oynanması projesi Endülüs'te ustaca hayata geçirilmiştir.
Yunan filozoflarının görüşlerinin zaman içinde Kur'an ayetlerinden üstün tutulur hale geldiği bir süreç sonun başlangıcı olmuştur.
"Akıl ile vahiy çatıştığında, akıl üstün tutulur" tezine kadar ilerleyen sapık görüşler, "Kurtuluş için son din İslam'dır" düsturu yerine "Musevilik ve İsevilik de haktır" görüşünü gündem ettiler.
Sağlam akide sahibi olan İspanyol Endülüs Müslüman şahsiyeti, özellikle saray etrafında çöreklenen bu misyonerlerin faaliyetleri ile bütünlüğünü yitirmeye başlamıştır.
Gazab-ı ilahinin tecellisini celbeden bu batıl dinleri hak gören tavizkarlar, hükümdarların sonunu getirmiştir.
Bugün de Türk Milleti üzerinde, İslam akaidi etrafında benzer tuzakların uygulandığı unutulmamalıdır.
Yapılması gereken Türkiye, "Endülüs" olmadan bu misyonerlik faaliyetlerinin önüne geçilmelidir. Aksi halde Endülüs benzeri acı bir akıbet Türkiye'yi beklemektedir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Kibarlı / diğer yazıları
- Başlıksız... / 19.01.2003
- Küreselleşme milliliği bitirir / 17.01.2003
- Kıbrıs'ta milli bütünlük dini bütünlükten geçer / 16.01.2003
- Asıl hedef başka / 15.01.2003
- Ekonomide kalıcı çözüm için / 11.01.2003
- Türkiye güçlü olmaya mecburdur / 09.01.2003
- Türkiye, savaşı önleyebilecek güçtedir / 08.01.2003
- Yabancılara el açmaktan kurtulmalıyız / 24.11.2002
- Türkiye yol ayrımında / 23.11.2002
- IMF ile bu iş olmaz / 19.11.2002
- Küreselleşme milliliği bitirir / 17.01.2003
- Kıbrıs'ta milli bütünlük dini bütünlükten geçer / 16.01.2003
- Asıl hedef başka / 15.01.2003
- Ekonomide kalıcı çözüm için / 11.01.2003
- Türkiye güçlü olmaya mecburdur / 09.01.2003
- Türkiye, savaşı önleyebilecek güçtedir / 08.01.2003
- Yabancılara el açmaktan kurtulmalıyız / 24.11.2002
- Türkiye yol ayrımında / 23.11.2002
- IMF ile bu iş olmaz / 19.11.2002