Allah’ın emir ve yasaklarını, insanlara eksiksiz ve noksansız olarak bildirmeleri anlamına gelen tebliğ, başlı başına bir sanattır. Gerekli donanıma sahip olmadan her önüne gelen bu göreve talip olmamalıdır. Çünkü usulüne göre yapılmayan tebliğ, belki de muhatabının yanlışta ısrarına, küfürde inadına ve nefretine sebebiyet verecektir.
İyiliği emredip kötülüğü yasaklamak her Müslüman’ın üzerine bir borçtur ancak bu konuda sadece bilgi sahibi olmak yetmez; beceri de gerekmektedir.
“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip, kötülükten men eden bir topluluk olsun; işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Al-i İmran: 3/104)
Yukarıdaki ayeti kerimede beyan edilen “hayra çağıran, iyiliği emredip, kötülükten meneden bir topluluk olsun” ifadesinden de anlaşılacağı üzere İslam âlimleri tebliğ işini farzı kifaye olarak görmüşlerdir. Tebliği ehliyetli kimselerin yerine getirmesi istenmiştir.
Yine de herkes bilgisi ve becerisi nispetinde gördüğü yanlışı bir şekilde düzeltmeye çalışmalıdır.
Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed (sav) efendimiz, İyiliği emredip kötülüğü yasaklamak konusunda yapılacak tebliğ ya da mücadelenin kişinin bilgi, beceri ve imkânlarına göre yapılmasını işaret etmiştir.
“Bir çirkinlik gördüğünüzde gücünüz yetiyorsa elinizle, yetmiyorsa dilinizle düzeltin, ona da yetmiyorsa içinizden -o eyleme- buğz edin. Buğz etmek imanın en zayıf mertebesidir.” (Müslim, İman 78; Ebu Davut, Salat, 232)
İyiliği emredip kötülükten men etmek noktasında kadın ya da erkek farkı gözetilmemiştir;
“İnanan erkekler ve kadınlar, birbirlerinin velisidirler. İyiliği emrederler, kötülükten menederler.” (Tevbe: 9/71)
Tebliğde bilginin dışında, güzel hitap, ruhi derinlik, edep ve becerinin esas olduğu da unutulmaması gereken bir gerçektir.
“(Ey Muhammed) Sen (insanları) Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütlerle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et” (Nahl, 16/125).
Bu ayette söz konusu olan “hikmet” ve “güzel öğüt”, tebliğ ile ilgilenen insanlar için çok önemlidir. Hikmet, kişinin tebliğ sırasında dikkatli ve basiretli olması, bunu körü körüne yapmamasıdır. Tebliğ edilecek kimselerin yani muhatapların, her yönden iyi tahlil edilmesi de gerekmektedir. Yani önce tahlil, sonra tedavi…
Tebliğe muhatap olan kişinin bilgi boyutu, zihin, yetenek ve diğer şartlarının göz önünde bulundurulması da gerekmektedir.
Ayrıca kişinin muhatabını, sadece mantıkî ikna metotlarıyla değil, aynı zamanda duygularını da cezp ederek inandırmaya çalışmalıdır.
Bu ayette geçen “Onlarla en güzel şekilde mücadele et” emri de, tebliğ vazifesinin yılmadan bıkmadan, ciddi bir şekilde yerine getirilmesi istenmektedir.
Elmalılı Hamdi Yazır tefsirinde, tebliğ sanatı hakkında şu tavsiyede bulunmuştur: “Tebliğ vazifesini yerine getirme, herkese son nefesine varıncaya kadar bir nevi farzdır. Bununla beraber, dünyada hiç bir-hususta ümitsizliğe düşmek caiz değildir. Her ne kadar günahkâr olurlarsa olsunlar, insanların tövbe ve takvasını arzu ve ümit etmek de bir vazifedir. İnsanlığın hali sürekli değişmededir ve kader sırrı meydana gelişinden önce bilinmez. Ne bilirsiniz, bu güne kadar hiç söz dinlemeyen bu insanlar belki yarın dinleyiverir ve sakınmaya başlar, bütün bütün sakınmazsa, belki biraz sakınır ve bu sayede azabı hafifler. Her halde tebliğde bulunup öğüt vermek, tebliği terk etmekten evlâdır. (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili)
İslam’ın edep, hayâ, nezaket, zarafet gibi boyutlarını kavramadan, ruhi derinliği yakalayamadan, ahlaki güzelliklere erişmeden, insanı tanımadan tebliğde istenilen neticeye varmak mümkün değildir. Velhasıl tebliğ bir sanattır…
İyiliği emredip kötülüğü yasaklamak her Müslüman’ın üzerine bir borçtur ancak bu konuda sadece bilgi sahibi olmak yetmez; beceri de gerekmektedir.
“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip, kötülükten men eden bir topluluk olsun; işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Al-i İmran: 3/104)
Yukarıdaki ayeti kerimede beyan edilen “hayra çağıran, iyiliği emredip, kötülükten meneden bir topluluk olsun” ifadesinden de anlaşılacağı üzere İslam âlimleri tebliğ işini farzı kifaye olarak görmüşlerdir. Tebliği ehliyetli kimselerin yerine getirmesi istenmiştir.
Yine de herkes bilgisi ve becerisi nispetinde gördüğü yanlışı bir şekilde düzeltmeye çalışmalıdır.
Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed (sav) efendimiz, İyiliği emredip kötülüğü yasaklamak konusunda yapılacak tebliğ ya da mücadelenin kişinin bilgi, beceri ve imkânlarına göre yapılmasını işaret etmiştir.
“Bir çirkinlik gördüğünüzde gücünüz yetiyorsa elinizle, yetmiyorsa dilinizle düzeltin, ona da yetmiyorsa içinizden -o eyleme- buğz edin. Buğz etmek imanın en zayıf mertebesidir.” (Müslim, İman 78; Ebu Davut, Salat, 232)
İyiliği emredip kötülükten men etmek noktasında kadın ya da erkek farkı gözetilmemiştir;
“İnanan erkekler ve kadınlar, birbirlerinin velisidirler. İyiliği emrederler, kötülükten menederler.” (Tevbe: 9/71)
Tebliğde bilginin dışında, güzel hitap, ruhi derinlik, edep ve becerinin esas olduğu da unutulmaması gereken bir gerçektir.
“(Ey Muhammed) Sen (insanları) Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütlerle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et” (Nahl, 16/125).
Bu ayette söz konusu olan “hikmet” ve “güzel öğüt”, tebliğ ile ilgilenen insanlar için çok önemlidir. Hikmet, kişinin tebliğ sırasında dikkatli ve basiretli olması, bunu körü körüne yapmamasıdır. Tebliğ edilecek kimselerin yani muhatapların, her yönden iyi tahlil edilmesi de gerekmektedir. Yani önce tahlil, sonra tedavi…
Tebliğe muhatap olan kişinin bilgi boyutu, zihin, yetenek ve diğer şartlarının göz önünde bulundurulması da gerekmektedir.
Ayrıca kişinin muhatabını, sadece mantıkî ikna metotlarıyla değil, aynı zamanda duygularını da cezp ederek inandırmaya çalışmalıdır.
Bu ayette geçen “Onlarla en güzel şekilde mücadele et” emri de, tebliğ vazifesinin yılmadan bıkmadan, ciddi bir şekilde yerine getirilmesi istenmektedir.
Elmalılı Hamdi Yazır tefsirinde, tebliğ sanatı hakkında şu tavsiyede bulunmuştur: “Tebliğ vazifesini yerine getirme, herkese son nefesine varıncaya kadar bir nevi farzdır. Bununla beraber, dünyada hiç bir-hususta ümitsizliğe düşmek caiz değildir. Her ne kadar günahkâr olurlarsa olsunlar, insanların tövbe ve takvasını arzu ve ümit etmek de bir vazifedir. İnsanlığın hali sürekli değişmededir ve kader sırrı meydana gelişinden önce bilinmez. Ne bilirsiniz, bu güne kadar hiç söz dinlemeyen bu insanlar belki yarın dinleyiverir ve sakınmaya başlar, bütün bütün sakınmazsa, belki biraz sakınır ve bu sayede azabı hafifler. Her halde tebliğde bulunup öğüt vermek, tebliği terk etmekten evlâdır. (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili)
İslam’ın edep, hayâ, nezaket, zarafet gibi boyutlarını kavramadan, ruhi derinliği yakalayamadan, ahlaki güzelliklere erişmeden, insanı tanımadan tebliğde istenilen neticeye varmak mümkün değildir. Velhasıl tebliğ bir sanattır…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- Kur’an Furkan’dır anlayana! / 24.05.2025
- Gazze’de çocuklar açken tok yatan insanlık / 23.05.2025
- Şüphelilerden kaçınan dinini ve kendini korur / 22.05.2025
- Atatürk’ü anmak ve anlamak hepimizin vazifesi olmalıdır / 21.05.2025
- Yalan yere "Bu helaldir, şu da haramdır" demeyin / 20.05.2025
- Atatürk’ün Samsun’a çıktığı ruha o kadar muhtacız ki… / 19.05.2025
- Kürt kardeşlerim oyuna gelmeyin! / 18.05.2025
- Yalan dünya için değer mi bunlar? / 17.05.2025
- Terörsüz Türkiye projesi bir deccal oyunu olmasın? / 16.05.2025
- Suça giden yollar kesilmeden suç bitmez / 15.05.2025
- Gazze’de çocuklar açken tok yatan insanlık / 23.05.2025
- Şüphelilerden kaçınan dinini ve kendini korur / 22.05.2025
- Atatürk’ü anmak ve anlamak hepimizin vazifesi olmalıdır / 21.05.2025
- Yalan yere "Bu helaldir, şu da haramdır" demeyin / 20.05.2025
- Atatürk’ün Samsun’a çıktığı ruha o kadar muhtacız ki… / 19.05.2025
- Kürt kardeşlerim oyuna gelmeyin! / 18.05.2025
- Yalan dünya için değer mi bunlar? / 17.05.2025
- Terörsüz Türkiye projesi bir deccal oyunu olmasın? / 16.05.2025
- Suça giden yollar kesilmeden suç bitmez / 15.05.2025