Tehlikeyi görmek için önce bakmak, anlamak, neden ve niçinleri sorgulamak artı ehil adamlarla istişare gerekir. Bakmadan, gördüğünü iddia edip, adımını atarsan kendini bir fosseptik çukurunda bulursun. Sonra ne eline, ne yüzüne bakabilirsin. Çünkü her tarafın pistir, pislik içindedir ve kokuyordur.
“Kelin ilacı olsa başına sürer” diye bir atasözümüz vardı. Sağ olsun! AKP, bu sözümüzü de tarihe gömdü. Çünkü AKP iktidarı bakmıyor, görmüyor, gördüğünü anlamıyor. Kendi milletinin-devletinin derdine çare bulup, derman üretmesi gerekirken, vermişler eline “zalime karşı demokrasi” isimli bir çakma ilaç, sür komşularının başına deniyor. Haliyle bu çakma ilacı hem alan, hem tezgâhtarlığına soyunan kaybediyor. Üreten ise “peşin sattığı” için hep kârda!
Ülkemiz maalesef patlamaya hazır bir bomba haline getirildi. Sözde Esad’ın zulmünden kaçıp, ülkemize sığınan sığınmacılar bile, artık nereden kuvvet alıyorlarsa, benim devletime, benim polisime karşı direniş gösteriyor, eylem yapıyor, taşlıyor…
Son bir yıl içinde yaşadığımız doğal afetlerde kendi halkına sağlayamadığı olanakları, Suriye’den gelen bu sığınmacılara (!) sağlayan hükümet, bu tepkiye karşı polisi devreye sokuyor. Haklı olarak, sen taş atarsan, bende gaz bombası ile karşılık veririm, diyor. Ya kurşun sıksaydılar neyle karşılık verirdik?
Diğer taraftan PKK’nın dağ kadrosu her gün eylem içinde. Bu terör örgütünün siyasi ve sokak uzantıları da boş durmuyor. Yasadışı eylemler, gösteriler, polisle çatışmalar sürüp gidiyor.
Yaptıkları açılımlarla “güzel günlerin” müjdesini verenler, sonraki süreçte “ne olursa olsun bu açılım tamamlanacak, muhatabımız şeytan bile olsa anlaşacağız” mantığını ortaya koyanlar, hayal kırıklığı içindeler demiyorum. Hala gaflet, delalet… İçindeler.
Bakın! Erdoğan’ın “kadim dostu” ABD’nin Dışişleri Bakanlığı, İnsan Hakları Raporu yayınladı. Raporda Türkiye’ye ilişkin bölümünde terörle mücadele konusunda şöyle denildi;
“…PKK dağ kadrosuna çocukları almaya devam ediyor ve örgütün yarısına yakınını 18 yaş altındaki çocuklar oluşturuyor. Rapora göre Türkiye’deki terörle mücadelede faaliyetleri sırasında geçen yıl güvenlik güçlerinden ölümler ve yaralanmalar iki kattan fazla arttı. Sivil ölüm ve yaralanmaların sayısı da 2010’a göre artış gösterdi… ”
Yani ABD bile açılımın hiçbir faydası olmadığı gibi verilen tavizler neticesinde PKK’nın artık hem dağda, hem şehirde eskisinden daha güçlü ve organize olduğunu ifade ediyor.
Suriye’de para ve değişik araçlarla devşirilmiş bir grup insan, Suriye devletine, ordusuna, halkına karşı bir isyan hareketi başlatmış. Bombalar patlatıyorlar. Askerle çatışmaya giriyorlar. Hatta bu terörist hareketlerini devletin en tepe noktasına kadar bile hissettirebiliyorlar. Devlet te haliyle varlığını korumak için gerekeni yapıyor.
Yok, hayır, olmaz öyle şey vs. diyorsanız PKK’yı haklı çıkarıyorsunuz, derim bende. Daha geçen hafta Diyarbakır’da, PKK’nın kravatlı temsilcileri ve şehir uzantıları izinsiz bir gösteri veya eyleme kalkıştılar.
PKK’nın bu kravatlı temsilcileri ne istiyorlardı? Hükümet bize (PKK’ya) 6 söz verdi. Sözünüzü tutun. Apo’ya özgürlük vs. Neticede bağımsız Kürdistan’a gidecek her yolun açık olması.
Bu eylemin sonucu ne oldu? Devlet görevini yaptı. Neydi o görev? Devletin ve milletin bölünmez bütünlüğüne karşı başlatılan her türlü hareketi önleme ve gereken müdahaleyi yapma göreviydi.
Bu müdahalede, kravatlı ve devletten iyi maaş alan eylemcilerden biri Türk devletine zavallı, Türk Milletine ise işgalci dedi.
“20 bin polisle, yüzlerce panzerle, TOMA’yla, copla gerçeği örtmeye çalıştınız. Ama yapamadınız. Çünkü zavallısınız… Artık başka bir dönemdeyiz. İşgalci zihniyet bize bu topraklarda hükmedemez. Bize köle muamelesi yapamaz…”
Şimdi 1 Mayıs 1977’yi, Maraş olaylarını, Madımak olayını, Başbağlar katliamını vs. bir hatırlayın. Allah korusun… Diyarbakır’da veya buna benzer birçok eylemlerde az önce bir kaçını saydığım yaşadığımız acı olaylar yaşansa, sonuç ne olur?
Daha açıkçası, bir gösteride, birileri bomba patlatsa, polis ve göstericilerden yüzlerce ölü, bir o kadar yaralı olsa veya yine aynı odaklar, kullandıkları PKK’lılara özellikle büyük şehirlerde, aynen Suriye’de olduğu gibi isyan hareketi, insan katliamı, AVM’lere, devlet kurumlarına bombalı saldırılar vs. yaptırmaya kalksalar ve kardeş olan iki halkı karşı karşıya getirseler sonuç ne olur?
Bu sonuca karşı devletin, askerin, polisin tavrı nasıl olur? En önemlisi bu sonuçların yaşanmasına zemin hazırlayanların sonu ne olur?
Son olarak derim ki; Hepimizin bildiği ama ısrarla “karanlık odaklar” olarak adlandırdığı, o kapitalist haçlı zihniyet, isterse bir anda Türkiye’yi Suriye yapar. Neden mi yapmıyor? Çünkü planları var ve henüz Türkiye’ye sıra gelmedi. Sen, ben sahip çıktıkça bu ülkeye asla o sıra gelmeyecek…
“Kelin ilacı olsa başına sürer” diye bir atasözümüz vardı. Sağ olsun! AKP, bu sözümüzü de tarihe gömdü. Çünkü AKP iktidarı bakmıyor, görmüyor, gördüğünü anlamıyor. Kendi milletinin-devletinin derdine çare bulup, derman üretmesi gerekirken, vermişler eline “zalime karşı demokrasi” isimli bir çakma ilaç, sür komşularının başına deniyor. Haliyle bu çakma ilacı hem alan, hem tezgâhtarlığına soyunan kaybediyor. Üreten ise “peşin sattığı” için hep kârda!
Ülkemiz maalesef patlamaya hazır bir bomba haline getirildi. Sözde Esad’ın zulmünden kaçıp, ülkemize sığınan sığınmacılar bile, artık nereden kuvvet alıyorlarsa, benim devletime, benim polisime karşı direniş gösteriyor, eylem yapıyor, taşlıyor…
Son bir yıl içinde yaşadığımız doğal afetlerde kendi halkına sağlayamadığı olanakları, Suriye’den gelen bu sığınmacılara (!) sağlayan hükümet, bu tepkiye karşı polisi devreye sokuyor. Haklı olarak, sen taş atarsan, bende gaz bombası ile karşılık veririm, diyor. Ya kurşun sıksaydılar neyle karşılık verirdik?
Diğer taraftan PKK’nın dağ kadrosu her gün eylem içinde. Bu terör örgütünün siyasi ve sokak uzantıları da boş durmuyor. Yasadışı eylemler, gösteriler, polisle çatışmalar sürüp gidiyor.
Yaptıkları açılımlarla “güzel günlerin” müjdesini verenler, sonraki süreçte “ne olursa olsun bu açılım tamamlanacak, muhatabımız şeytan bile olsa anlaşacağız” mantığını ortaya koyanlar, hayal kırıklığı içindeler demiyorum. Hala gaflet, delalet… İçindeler.
Bakın! Erdoğan’ın “kadim dostu” ABD’nin Dışişleri Bakanlığı, İnsan Hakları Raporu yayınladı. Raporda Türkiye’ye ilişkin bölümünde terörle mücadele konusunda şöyle denildi;
“…PKK dağ kadrosuna çocukları almaya devam ediyor ve örgütün yarısına yakınını 18 yaş altındaki çocuklar oluşturuyor. Rapora göre Türkiye’deki terörle mücadelede faaliyetleri sırasında geçen yıl güvenlik güçlerinden ölümler ve yaralanmalar iki kattan fazla arttı. Sivil ölüm ve yaralanmaların sayısı da 2010’a göre artış gösterdi… ”
Yani ABD bile açılımın hiçbir faydası olmadığı gibi verilen tavizler neticesinde PKK’nın artık hem dağda, hem şehirde eskisinden daha güçlü ve organize olduğunu ifade ediyor.
Suriye’de para ve değişik araçlarla devşirilmiş bir grup insan, Suriye devletine, ordusuna, halkına karşı bir isyan hareketi başlatmış. Bombalar patlatıyorlar. Askerle çatışmaya giriyorlar. Hatta bu terörist hareketlerini devletin en tepe noktasına kadar bile hissettirebiliyorlar. Devlet te haliyle varlığını korumak için gerekeni yapıyor.
Yok, hayır, olmaz öyle şey vs. diyorsanız PKK’yı haklı çıkarıyorsunuz, derim bende. Daha geçen hafta Diyarbakır’da, PKK’nın kravatlı temsilcileri ve şehir uzantıları izinsiz bir gösteri veya eyleme kalkıştılar.
PKK’nın bu kravatlı temsilcileri ne istiyorlardı? Hükümet bize (PKK’ya) 6 söz verdi. Sözünüzü tutun. Apo’ya özgürlük vs. Neticede bağımsız Kürdistan’a gidecek her yolun açık olması.
Bu eylemin sonucu ne oldu? Devlet görevini yaptı. Neydi o görev? Devletin ve milletin bölünmez bütünlüğüne karşı başlatılan her türlü hareketi önleme ve gereken müdahaleyi yapma göreviydi.
Bu müdahalede, kravatlı ve devletten iyi maaş alan eylemcilerden biri Türk devletine zavallı, Türk Milletine ise işgalci dedi.
“20 bin polisle, yüzlerce panzerle, TOMA’yla, copla gerçeği örtmeye çalıştınız. Ama yapamadınız. Çünkü zavallısınız… Artık başka bir dönemdeyiz. İşgalci zihniyet bize bu topraklarda hükmedemez. Bize köle muamelesi yapamaz…”
Şimdi 1 Mayıs 1977’yi, Maraş olaylarını, Madımak olayını, Başbağlar katliamını vs. bir hatırlayın. Allah korusun… Diyarbakır’da veya buna benzer birçok eylemlerde az önce bir kaçını saydığım yaşadığımız acı olaylar yaşansa, sonuç ne olur?
Daha açıkçası, bir gösteride, birileri bomba patlatsa, polis ve göstericilerden yüzlerce ölü, bir o kadar yaralı olsa veya yine aynı odaklar, kullandıkları PKK’lılara özellikle büyük şehirlerde, aynen Suriye’de olduğu gibi isyan hareketi, insan katliamı, AVM’lere, devlet kurumlarına bombalı saldırılar vs. yaptırmaya kalksalar ve kardeş olan iki halkı karşı karşıya getirseler sonuç ne olur?
Bu sonuca karşı devletin, askerin, polisin tavrı nasıl olur? En önemlisi bu sonuçların yaşanmasına zemin hazırlayanların sonu ne olur?
Son olarak derim ki; Hepimizin bildiği ama ısrarla “karanlık odaklar” olarak adlandırdığı, o kapitalist haçlı zihniyet, isterse bir anda Türkiye’yi Suriye yapar. Neden mi yapmıyor? Çünkü planları var ve henüz Türkiye’ye sıra gelmedi. Sen, ben sahip çıktıkça bu ülkeye asla o sıra gelmeyecek…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Küfrün karşısında bir tek İmam Hüseyin kalmıştı / 05.07.2025
- ‘Bana Hüseyin’den haber ver’ / 04.07.2025
- Milletin sorunlarını artık kale bile almıyorlar / 02.07.2025
- Ortadoğu'da ikinci dizayn dönemi / 30.06.2025
- Fitneye karşı Hüseyin olmak / 29.06.2025
- Sözde ‘Terörsüz Türkiye’ye’ feda edilen değerlerimiz / 28.06.2025
- NATO toplantısı öncesi ve sonrası / 27.06.2025
- İsrail, ABD-İran savaşından 15 ders / 26.06.2025
- Türkiye, BOP’un neresinde? / 24.06.2025
- TBMM’deki rezalet BOP’un parçasıdır / 23.06.2025
- ‘Bana Hüseyin’den haber ver’ / 04.07.2025
- Milletin sorunlarını artık kale bile almıyorlar / 02.07.2025
- Ortadoğu'da ikinci dizayn dönemi / 30.06.2025
- Fitneye karşı Hüseyin olmak / 29.06.2025
- Sözde ‘Terörsüz Türkiye’ye’ feda edilen değerlerimiz / 28.06.2025
- NATO toplantısı öncesi ve sonrası / 27.06.2025
- İsrail, ABD-İran savaşından 15 ders / 26.06.2025
- Türkiye, BOP’un neresinde? / 24.06.2025
- TBMM’deki rezalet BOP’un parçasıdır / 23.06.2025