Dünkü yazımızda toryumla alakalı son gelişmeleri ve Prof. Dr. Engin Arık’ın toryumun nükleer yakıta çevrimini sağlayan prototipinden bahsetmiştik. Bugünkü yazımızda da Toryumla ilgili detaylı bilgiler vermeye çalışalım.
Uranyum gibi, toryum da bir nükleer enerji hammaddesidir. Toryum doğada serbest halde bulunmaz, 60 civarında mineralin içinde rastlanır.
Toryuma dayalı nükleer santrallerin henüz ticari yapılabilirliği olmayıp, deneme safhasında bulunması ve bu sektörün dışındaki kullanımının sınırlılığı nedeniyle, dünyada bugüne kadar, doğrudan toryum aramalarına fazla önem verilmemiştir.
Uluslararası Enerji Ajansı’na toryum rezervi bildiren ülkeler; Arjantin, Avustralya, Brezilya, Güney Afrika Cumhuriyeti, Kanada, Mısır, Norveç, Tayland ve Türkiye’dir.
Toryum bugün için geleceğini bekleyen bir nükleer yakıt hammaddesi durumundadır. Bunun en büyük nedeni, nükleer yakıt çevrim sorunudur.
Yakıt çevrimi sorunu nedeniyle, bugün için toryumla çalışan ticari ölçekli santraller bulunmamakla birlikte, bu santrallerin prototipleri İngiltere, Almanya ve ABD’de uzun zamandır denenmektedir.
Ticari ölçekte üretimin yapılamaması nedeniyle, halen toryumun enerji hammaddesi olarak tüketimi yok denilecek düzeydedir. Yani Toryum madenleri bakirdir.
Dün de bahsettiğimiz gibi, Prof. Dr. Engin Arık işte Toryumla alakalı bu sorunları ortadan kaldıran bir prototipi icat etmişti.
Akla şöyle bir soru gelebilir: Peki, Uranyum olmasına rağmen, Toryuma bu ilginin sebebi nedir?
Toryum yakıt döngüsünde uranyumdan daha az plütonyum ve diğer trans–uranyum elementleri üretildiğinden, toryum, nükleer santrallerin en temiz yakıtı olarak kabul edilir. Çevreye daha az zarar vermesi açısından da ileride nükleer reaktörlerde uranyum yerine kullanılması düşünülmektedir.
Toryuma ilginin nedenlerinden bir diğeri ise, tabiatta uranyumdan yaklaşık üç kat daha fazla bulunmasıdır.
2006 verilerine göre Dünya’da bilinen toplam toryum rezervinin 2,5 milyon ton olduğu ve ortalama % 6–7 civarında toryum oksit içerdiği söylenebilir.
Türkiye’de diğer madenlerde olduğu gibi ciddi bir araştırma yapılmamış olmasına rağmen, Toryum rezervleri konusunda en zengin ülke olduğu bilinmektedir.
1959 yılı sonlarına doğru Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA) tarafından yapılan araştırmalar sonucunda, Eskişehir’e bağlı Sivrihisar ilçesinin kuzey batısında, Karaburhan, Kızılcaören, Karkın ve Okçu Köyleri arasında yer alan 15 km2‘lik bir sahada, toryumun yanı sıra nadir toprak elementleri, barit ve fluorit de içeren karmaşık yapılı yataklara rastlanmıştır.
Bu bölgelerle birlikte, Kuluncak, Hekimhan, Malatya, Felahiye, Kayseri ile Sivas ve Diyarbakır il sınırları içinde rastlanan toryum yataklarında gerekli çalışmaların yapılması sonucunda, Türkiye’nin toryum rezervinin artacağı tahmin edilmektedir.
Nükleer yakıta çevrim prototipinin de bir Türk bilim adamı tarafından bulunduğu Toryum madeninin aranması, işletilmesi ve de pazarlanmasının bir özel şirkete devredilmesi ve büyük bir ihtimalle de bu şirketin bir Amerikan şirketi ya da onun taşeron olarak kullanacağı bir yerli şirket olması oldukça düşünülmesi gereken bir konudur.
Mülkiyeti bizde kalsa bile bu tarz bir özelleştirme, kaynaklarımızın farklı bir görünümle peşkeşi olarak ifade edilebilir.
Bu kaynaklar Türkiye’nin geleceğidir, geleceğini satan ülkelerden olmayalım.
Uranyum gibi, toryum da bir nükleer enerji hammaddesidir. Toryum doğada serbest halde bulunmaz, 60 civarında mineralin içinde rastlanır.
Toryuma dayalı nükleer santrallerin henüz ticari yapılabilirliği olmayıp, deneme safhasında bulunması ve bu sektörün dışındaki kullanımının sınırlılığı nedeniyle, dünyada bugüne kadar, doğrudan toryum aramalarına fazla önem verilmemiştir.
Uluslararası Enerji Ajansı’na toryum rezervi bildiren ülkeler; Arjantin, Avustralya, Brezilya, Güney Afrika Cumhuriyeti, Kanada, Mısır, Norveç, Tayland ve Türkiye’dir.
Toryum bugün için geleceğini bekleyen bir nükleer yakıt hammaddesi durumundadır. Bunun en büyük nedeni, nükleer yakıt çevrim sorunudur.
Yakıt çevrimi sorunu nedeniyle, bugün için toryumla çalışan ticari ölçekli santraller bulunmamakla birlikte, bu santrallerin prototipleri İngiltere, Almanya ve ABD’de uzun zamandır denenmektedir.
Ticari ölçekte üretimin yapılamaması nedeniyle, halen toryumun enerji hammaddesi olarak tüketimi yok denilecek düzeydedir. Yani Toryum madenleri bakirdir.
Dün de bahsettiğimiz gibi, Prof. Dr. Engin Arık işte Toryumla alakalı bu sorunları ortadan kaldıran bir prototipi icat etmişti.
Akla şöyle bir soru gelebilir: Peki, Uranyum olmasına rağmen, Toryuma bu ilginin sebebi nedir?
Toryum yakıt döngüsünde uranyumdan daha az plütonyum ve diğer trans–uranyum elementleri üretildiğinden, toryum, nükleer santrallerin en temiz yakıtı olarak kabul edilir. Çevreye daha az zarar vermesi açısından da ileride nükleer reaktörlerde uranyum yerine kullanılması düşünülmektedir.
Toryuma ilginin nedenlerinden bir diğeri ise, tabiatta uranyumdan yaklaşık üç kat daha fazla bulunmasıdır.
2006 verilerine göre Dünya’da bilinen toplam toryum rezervinin 2,5 milyon ton olduğu ve ortalama % 6–7 civarında toryum oksit içerdiği söylenebilir.
Türkiye’de diğer madenlerde olduğu gibi ciddi bir araştırma yapılmamış olmasına rağmen, Toryum rezervleri konusunda en zengin ülke olduğu bilinmektedir.
1959 yılı sonlarına doğru Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA) tarafından yapılan araştırmalar sonucunda, Eskişehir’e bağlı Sivrihisar ilçesinin kuzey batısında, Karaburhan, Kızılcaören, Karkın ve Okçu Köyleri arasında yer alan 15 km2‘lik bir sahada, toryumun yanı sıra nadir toprak elementleri, barit ve fluorit de içeren karmaşık yapılı yataklara rastlanmıştır.
Bu bölgelerle birlikte, Kuluncak, Hekimhan, Malatya, Felahiye, Kayseri ile Sivas ve Diyarbakır il sınırları içinde rastlanan toryum yataklarında gerekli çalışmaların yapılması sonucunda, Türkiye’nin toryum rezervinin artacağı tahmin edilmektedir.
Nükleer yakıta çevrim prototipinin de bir Türk bilim adamı tarafından bulunduğu Toryum madeninin aranması, işletilmesi ve de pazarlanmasının bir özel şirkete devredilmesi ve büyük bir ihtimalle de bu şirketin bir Amerikan şirketi ya da onun taşeron olarak kullanacağı bir yerli şirket olması oldukça düşünülmesi gereken bir konudur.
Mülkiyeti bizde kalsa bile bu tarz bir özelleştirme, kaynaklarımızın farklı bir görünümle peşkeşi olarak ifade edilebilir.
Bu kaynaklar Türkiye’nin geleceğidir, geleceğini satan ülkelerden olmayalım.
Murat Çabas / diğer yazıları
- ‘AKP sebep, enflasyon sonuç’ / 04.05.2024
- Asgari ücret artmadı, enflasyon arttı! / 03.05.2024
- Taksim Meydanı, emekçilere neden kapalı? / 01.05.2024
- Vizesiz seyahat derken vizeyle hayal oldu! / 30.04.2024
- Bakan Şimşek’e göre sıkıntılar geride kalmış! / 27.04.2024
- Hükümetin enflasyonla mücadelesi millete zarar veriyor / 26.04.2024
- Vatandaşın refahı için maaşa zam yapmamak! / 24.04.2024
- Bugün ulusal egemenliği kazandığımız gün / 23.04.2024
- Asılla vekil arasındaki gelir uçurumu! / 20.04.2024
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024
- Asgari ücret artmadı, enflasyon arttı! / 03.05.2024
- Taksim Meydanı, emekçilere neden kapalı? / 01.05.2024
- Vizesiz seyahat derken vizeyle hayal oldu! / 30.04.2024
- Bakan Şimşek’e göre sıkıntılar geride kalmış! / 27.04.2024
- Hükümetin enflasyonla mücadelesi millete zarar veriyor / 26.04.2024
- Vatandaşın refahı için maaşa zam yapmamak! / 24.04.2024
- Bugün ulusal egemenliği kazandığımız gün / 23.04.2024
- Asılla vekil arasındaki gelir uçurumu! / 20.04.2024
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024