Trabzon'da bayram havasında bir kongreye şahit olduk. BTP Trabzon 8. Olağan Kongresi izlemeye ve görülmeye değer bir nitelikteydi… Çocuklar gibi şen/şakrak bir genç genel başkan… Hayat, umut, çözüm, çare, enerji, zeka ve cesaret dolu bir başkan… Gençliğimiz, geleceğimiz, umudumuz ve her şeyimiz…
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün işaret ettiği, merhum genel başkan Haydar Baş hocamızın yetiştirdiği özlenen ve beklenen genç… Kurtarıcımız…
Hüseyin başkanın duruşunda, konuşmalarında ve gözlerinin içine baktığınızda o ışığı görüyor ve yaşıyorsunuz. O, Haydar Baş Bey'in 30 yaş hali…
Çözüm ve çareyi her zamanki gibi kupon cümlelerle ortaya koyuyor: "Babamın sözlerini taklit edebilirsiniz ama zeka ve cesaret taklit edilmez… Hodri Meydan…" Bu Haydar Baş'ça bir meydan okuma; "Ben bilirim"…
Karşımızda 24 yaşında kendisini ülkenin bağımsızlığına adayan rahmetli Deniz Gezmiş gibi 30 yaşında genç bir genel başkan var… Hiçbir siyaside olmayan özellikleriyle…
Baştaki hükmedenlerin cimri oğlu cimri olduklarını, bu millete veremeyeceklerini, verdiklerini faizle geri aldıklarını ve başa kaktıklarını dile getiren sayın Genel Başkan nasıl milleti zengin kılacaklarını ve veren el olacaklarını çok basit usulle her zaman ortaya koyuyorlar.
Sahip olduğumuz her şeyi Atatürk'e borçlu olduğumuzu ve Gazi Paşa'nın Cumhuriyetin temellerini Hacıbektaş'ta attığını dile getiren Hüseyin Baş Bey çağrısını Trabzon'dan tekrar yeniledi: "Diyanet'in başına Hacı Bektaş'ı Veli'nin hamuruyla yoğrulmuş birisini getirsek ne olur ki?.."
Bu çağrı elbette anlamlıdır ve yerindedir. Hata üstüne hata yapan ve siyasallaşan Diyanet'in fabrika ayarlarına dönmesi şarttır. Hüseyin başkanın deyişiyle; "Atatürk'ün kurduğu günkü temizliğindeki Diyanet'i ve anlayışını kabul ediyoruz…"
Diyanet derken sevgili okurlar bir durum tespiti yapalım dilerseniz. Bu yaz tatilimin bir kısmını memleketim Trabzon ve ilçelerinde geçirdim. Of ilçesinden Çaykara'ya giderken yolun sağında bitirilmeyi bekleyen inşaat halinde koskoca bir cami… Şöyle bir hafızamı yokladım. Çocukluk yıllarımda doğduğum Arsin ilçesinin nüfusu 7 bin idi. Şimdilerde 35 bin. Gençliğimizde camiler dolardı. Cuma namazlarında hele teravihlerde camiler tıklım tıklımdı… Arsin ilçesine 2 cami fazla fazla yetiyordu. Şimdilerde her yerde, her tarafta camiler inşa ediliyor ama camiler bomboş… Gençliğimizde Ramazanlarda kahvehaneler ve lokantalar kapatırdı, kapatmayanlar camlarına içerisi görünmesin diye örtüler çekerlerdi. Şimdilerde ise oruç tutanı bulmak zor… Nüfus artmasına rağmen camiler boşaldı ve oruç tutanlar azaldı. Biz cemaati olmayan süslü, nakışlı camiler yapma yarışındayız!
Demem şu ki; "dağlara, taşlara hak yol İslam" yazacaklarını söyleyenler, geldiler bu milleti inançsızlık ve deist çukuruna yuvarladılar. Şimdi de "Dindar Anayasa" yapacaklarmış…
Zinayı suç olmaktan çıkar, domuzu kasaplık et statüsüne sok, faizi meşrulaştır ve şimdi de "Dindar Anayasa…" Bu ne perhiz, bu ne lahana…
İslam dinin bu kadar yozlaştığı ve kurallarının çiğnendiği başka bir dönem gösteremezsiniz… Ahlakın bozulduğu, işsizliğin ve ona bağlı olarak intiharların zirve yaptığı günler yaşıyoruz. Adaletin ve hukukun yerlerde süründüğü ve yandaşların huzur hakkı adı altında onlarca maaş aldığı günlerden geçiyoruz. Hiç ihmal edilmemesi gereken tarımın tamamen bitirildiği, ithal etmediğimiz bir ürünün kalmadığı üretimsiz, aşsız, işsiz ve bereketsiz bir Türkiye…
Çözüm ve çare Halil İbrahim bereketiyle bizlere kucak açmış bekliyor. Bizlere sadece açılan kucaklara koşarak sarılmak düşüyor…
- Kisa hadisi ve Ehl-i Aba / 25.11.2023
- Huzur hakkı ve çoklu maaş / 17.11.2023
- Zilzal Suresi / 26.10.2023
- Bu ülke insanı intihar edemez / 24.10.2023
- Taif ya da zulüm ve merhamet / 06.10.2023
- Boykot / 04.10.2023
- Hz. Fatıma anamızın nuru / 27.09.2023
- Âlemler nura gark oldu Muhammed doğduğu gece / 26.09.2023
- Ebu Leheb (Ateşin Babası) / 04.09.2023