Türk askerinin çilesi biteceğe benzemiyor. Artık şu bir gerektir ki, iktidar askeri sevmiyor. CHP, asker üzerinden siyaset yapma derdinde. MHP, Öcalan ile 26. Genelkurmay Başkanını aynı kefede görüyor. Öcalan terör örgütü başı. İlker Başbuğ silahlı örgüt kurup, yönetme iddiasıyla tutuklu. Olur, mu böyle bir şey? Oldu bile. Ülkemizin oyu çok ama içi yok olan partilerinin askerimizi getirdiği nokta bu maalesef.
Sadece siyaset mi? Hayır. Hukukçu değilim ama bir ülkede hukukçular tarafından hukuk bu kadar gündem ve tartışma konusu oluyor, bilimsel delillere rağmen kanaat kullanılıyorsa ben, o hukukta ve uygulayıcılarında art niyet görüyorum.
Siyasete yön veren derin müttefiklerimiz ise her alanda hukuk ve demokrasiyi tavsiye ederken ne hikmetse Balyoz ve Ergenekon süreçlerinde hiç hukuktan bahsetmediler. Yine yağlı koltuklarından, yatlarından, katlarından ülke meselelerine müdahil olmaya kalkışan sanayici ve holding sahipleri aman ABD ve AB’yi kızdırmayalım diye askerin çilesine kayıtsız kaldılar.
1980’de, 1998’de askerin postalını yalayan, şimdilerde ise Öcalan’ın el ve eteğinin altında himmet bekleyen okyanus ötesi anlayış, yıllardır süren askerin çilesine o meşhur gözyaşlarını (!) bile esirgedi.
Diğer bir kesim ise ordusu olmayan veya zayıf olan ülkelere her gün yağan belaları görmemişçesine askere yönelik “Allah belanızı verdi” anlayışıyla kıs kıs gülüyor. O bela yakında sana da gelir.
Peki, asker süt kuzusu mu? Hiç hatası yok mu? Olmaz mı? Orman çakalsız olur mu? Askerin içindeki bazı zevatlar öyle hatalar, art niyetler yaptı ve ortaya koydu ki bu ülkede milletle kendisini karşı karşıya getirdiler. Yine bu zevatlar yüzünden, birilerinin de gazıyla “asker din düşmanı” olarak algılanmaya başlandı. Haliyle şu yaşanılan hukuk adı altındaki esarete milletin tepkisizliğinin bir sebebi de askerdir.
Türk Ordusunun tasfiye edilme süreci yeni değildir. Taa 1945’lere dayanır. Türkiye’ye borç vermek isteyen ABD’nin ilk şartı asker sayısının azaltılmasıdır. O anlayış bugüne kadar gelmiştir.
21 Şubat 1998 tarihli “2000’e Doğru” Dergisinde “Gizli Kırıkkale Toplantısı” başlığıyla “TÜPRAŞ Tesislerinde, dönemin Gaziantep Valisi Abdülkadir Aksu, İzmir Valisi Vecdi Gönül, Ankara Valisi Cahit Bayar, Emniyet Genel Müdürü Saffet Arıkan Bedük, içişleri Müsteşarı Galip Demirel gibi isimlerin 21 Ocak 1987 de toplanarak, Amerikan güdümünden çıkan Milli ve güçlü orduya karşı, alternatif bir polis teşkilatını kurmayı ve bunu ılımlı ve Amerikancı İslamcılarla doldurmayı ve ordu-polis çatışması gibi bir kaos ve kavgayı başlatmayı amaçlayan, Emniyetteki “Süper NATO” örgütlenmesi, iddiaları doğru mudur? Acaba günümüzde TSK personelinin başına gelenler o günlerin bir uzantısı mıdır?
Sonra kendi askerini “yan gelip yatan” diye vasfeden anlayışın, Irak’ta milyonlarca Müslüman’ı katleden, ırzına geçen haçlı askerlerine dua etmesi, aynı haçlı askerlerinin, Türk Askerinin başına çuval geçirip esir etmesine ses çıkarmaması acaba bugünlerin habercisi miydi?
Balyoz’a gelirsek… Anayasa Mahkemesi bir başka davada “delillerin hukuka aykırı elde edildiği” gerekçesiyle mahkemenin verdiği kararı bozdu. Hemen birileri çıkıp; Bu karar, başka davaları (Ergenekon ve Balyoz) bağlamaz” diye bağırdılar.
Oysa Balyoz davasında sapık ve teröristler şahit olarak dinlenmiş, çuvallarla belge getiren gazeteciye “bunları sana kim verdi” sorusu dahi sorulmamıştı. Mahkemenin delil kabul ettiği bu evrakların sahteliği bilimsel kurumlarca teyit edilmiş hatta Bakan bile bu kâğıtlarda yazılan yazıların programının 2003’te piyasada olmadığını vurgulamıştı.
Kamuoyu bu soruların cevabını beklerken mahkeme kararını verdi. Darbeye az teşebbüsten bütün askerler ceza aldı. Tabi beklemeye başladık. Çünkü gerekçeli kararda yukarıda bir kaçını yazdığım soru ve şüphelerin cevabını alır ve suçlu olan elbette cezasını çeksin, diyerek vicdanlarımızı rahatlatırız, diyorduk.
Gerekçeli karar açıklandı. Mahkeme kanaatini ortaya koymuş. Artı hedefte göstermiş. Bu belgelerin aslı “Genelkurmayda”. Yine malum medya günlerce birinci sayfadan askeri vicdanlarda da mahkûm ettirme derdin “Asıl deliller genelkurmayda” başlıklarıyla. Ve Genelkurmay açıklama yapıyor; “Delillerin asılları bizde değil.” Demek ki, Genelkurmayda yıllarca beraber silah tuttukları, toplantılar yaptıkları arkadaşlarını suçlu bulmuşlar ve “delillerin asılları bizde değil” diyorlar. Yani ortada deliller var ama aslı bizde değil. Yazık değil mi ya!
Yani askerin çilesi pek biteceğe benzemiyor…
Sadece siyaset mi? Hayır. Hukukçu değilim ama bir ülkede hukukçular tarafından hukuk bu kadar gündem ve tartışma konusu oluyor, bilimsel delillere rağmen kanaat kullanılıyorsa ben, o hukukta ve uygulayıcılarında art niyet görüyorum.
Siyasete yön veren derin müttefiklerimiz ise her alanda hukuk ve demokrasiyi tavsiye ederken ne hikmetse Balyoz ve Ergenekon süreçlerinde hiç hukuktan bahsetmediler. Yine yağlı koltuklarından, yatlarından, katlarından ülke meselelerine müdahil olmaya kalkışan sanayici ve holding sahipleri aman ABD ve AB’yi kızdırmayalım diye askerin çilesine kayıtsız kaldılar.
1980’de, 1998’de askerin postalını yalayan, şimdilerde ise Öcalan’ın el ve eteğinin altında himmet bekleyen okyanus ötesi anlayış, yıllardır süren askerin çilesine o meşhur gözyaşlarını (!) bile esirgedi.
Diğer bir kesim ise ordusu olmayan veya zayıf olan ülkelere her gün yağan belaları görmemişçesine askere yönelik “Allah belanızı verdi” anlayışıyla kıs kıs gülüyor. O bela yakında sana da gelir.
Peki, asker süt kuzusu mu? Hiç hatası yok mu? Olmaz mı? Orman çakalsız olur mu? Askerin içindeki bazı zevatlar öyle hatalar, art niyetler yaptı ve ortaya koydu ki bu ülkede milletle kendisini karşı karşıya getirdiler. Yine bu zevatlar yüzünden, birilerinin de gazıyla “asker din düşmanı” olarak algılanmaya başlandı. Haliyle şu yaşanılan hukuk adı altındaki esarete milletin tepkisizliğinin bir sebebi de askerdir.
Türk Ordusunun tasfiye edilme süreci yeni değildir. Taa 1945’lere dayanır. Türkiye’ye borç vermek isteyen ABD’nin ilk şartı asker sayısının azaltılmasıdır. O anlayış bugüne kadar gelmiştir.
21 Şubat 1998 tarihli “2000’e Doğru” Dergisinde “Gizli Kırıkkale Toplantısı” başlığıyla “TÜPRAŞ Tesislerinde, dönemin Gaziantep Valisi Abdülkadir Aksu, İzmir Valisi Vecdi Gönül, Ankara Valisi Cahit Bayar, Emniyet Genel Müdürü Saffet Arıkan Bedük, içişleri Müsteşarı Galip Demirel gibi isimlerin 21 Ocak 1987 de toplanarak, Amerikan güdümünden çıkan Milli ve güçlü orduya karşı, alternatif bir polis teşkilatını kurmayı ve bunu ılımlı ve Amerikancı İslamcılarla doldurmayı ve ordu-polis çatışması gibi bir kaos ve kavgayı başlatmayı amaçlayan, Emniyetteki “Süper NATO” örgütlenmesi, iddiaları doğru mudur? Acaba günümüzde TSK personelinin başına gelenler o günlerin bir uzantısı mıdır?
Sonra kendi askerini “yan gelip yatan” diye vasfeden anlayışın, Irak’ta milyonlarca Müslüman’ı katleden, ırzına geçen haçlı askerlerine dua etmesi, aynı haçlı askerlerinin, Türk Askerinin başına çuval geçirip esir etmesine ses çıkarmaması acaba bugünlerin habercisi miydi?
Balyoz’a gelirsek… Anayasa Mahkemesi bir başka davada “delillerin hukuka aykırı elde edildiği” gerekçesiyle mahkemenin verdiği kararı bozdu. Hemen birileri çıkıp; Bu karar, başka davaları (Ergenekon ve Balyoz) bağlamaz” diye bağırdılar.
Oysa Balyoz davasında sapık ve teröristler şahit olarak dinlenmiş, çuvallarla belge getiren gazeteciye “bunları sana kim verdi” sorusu dahi sorulmamıştı. Mahkemenin delil kabul ettiği bu evrakların sahteliği bilimsel kurumlarca teyit edilmiş hatta Bakan bile bu kâğıtlarda yazılan yazıların programının 2003’te piyasada olmadığını vurgulamıştı.
Kamuoyu bu soruların cevabını beklerken mahkeme kararını verdi. Darbeye az teşebbüsten bütün askerler ceza aldı. Tabi beklemeye başladık. Çünkü gerekçeli kararda yukarıda bir kaçını yazdığım soru ve şüphelerin cevabını alır ve suçlu olan elbette cezasını çeksin, diyerek vicdanlarımızı rahatlatırız, diyorduk.
Gerekçeli karar açıklandı. Mahkeme kanaatini ortaya koymuş. Artı hedefte göstermiş. Bu belgelerin aslı “Genelkurmayda”. Yine malum medya günlerce birinci sayfadan askeri vicdanlarda da mahkûm ettirme derdin “Asıl deliller genelkurmayda” başlıklarıyla. Ve Genelkurmay açıklama yapıyor; “Delillerin asılları bizde değil.” Demek ki, Genelkurmayda yıllarca beraber silah tuttukları, toplantılar yaptıkları arkadaşlarını suçlu bulmuşlar ve “delillerin asılları bizde değil” diyorlar. Yani ortada deliller var ama aslı bizde değil. Yazık değil mi ya!
Yani askerin çilesi pek biteceğe benzemiyor…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Diyanet’in 15 Temmuz hutbesi / 13.07.2025
- PKK, ‘ak’landı / 12.07.2025
- Küfrün karşısında bir tek İmam Hüseyin kalmıştı / 05.07.2025
- ‘Bana Hüseyin’den haber ver’ / 04.07.2025
- Milletin sorunlarını artık kale bile almıyorlar / 02.07.2025
- Ortadoğu'da ikinci dizayn dönemi / 30.06.2025
- Fitneye karşı Hüseyin olmak / 29.06.2025
- Sözde ‘Terörsüz Türkiye’ye’ feda edilen değerlerimiz / 28.06.2025
- NATO toplantısı öncesi ve sonrası / 27.06.2025
- İsrail, ABD-İran savaşından 15 ders / 26.06.2025
- PKK, ‘ak’landı / 12.07.2025
- Küfrün karşısında bir tek İmam Hüseyin kalmıştı / 05.07.2025
- ‘Bana Hüseyin’den haber ver’ / 04.07.2025
- Milletin sorunlarını artık kale bile almıyorlar / 02.07.2025
- Ortadoğu'da ikinci dizayn dönemi / 30.06.2025
- Fitneye karşı Hüseyin olmak / 29.06.2025
- Sözde ‘Terörsüz Türkiye’ye’ feda edilen değerlerimiz / 28.06.2025
- NATO toplantısı öncesi ve sonrası / 27.06.2025
- İsrail, ABD-İran savaşından 15 ders / 26.06.2025