Kuvay-ı milliye kadrosunun, Türkiye'yi içinde bulunduğu kuşatılmışlıktan çıkarmak için başlattığı yürüyüş Manisa ve Uşak'ta da devam etti. Kuvay-ı milliye kadrosunu büyük bir coşku ile bağrına basan binlerce Manisalı ve Uşaklı vatandaş, "Egemenlik devredilemez", "Türk bayrağı flama olamaz" mesajı verdi
Ülkemizin içinde bulunduğu problemler, karşı karşıya olduğu tehlikeler ve bu problemlerin çözüm adresi ile tehlikeleri bertaraf etmek için yapılması gerekenler hakkında bilgi aktarmak için Anadolu'yu karış karış dolaşmakta olan kuvay-ı milliye kadrosunun bu hafta sonu uğrak yerleri, şehzadeler kenti Manisa ile aşıklar şehri Uşak oldu. Manisa'da güzide bir park tesisi ile Uşak'ta 1 Eylül Sanayi Sitesi Sosyal Tesislerini tıklım tıklım dolduran binlerce Manisalı ve Uşaklı vatandaş, kuvay-ı milliye kadrosunun neferlerinden, Türkiye'nin bir ekonomik kriz yaşamayıp bilinçli olarak bir çöküşe sürüklendiği, neticede de haritadan silinmek istendiğine dair detaylı ve doyurucu bilgiler edindi. Tarihte görülmedik bu kuşatılmışlık karşısında çarenin de var olduğunu öğrendi. Çarenin, Prof. Dr. Haydar Baş'ın mimarlığını yaptığı kuvay-ı milliye kadrosunda olduğunu bizzat onları dinleyerek gördü. Bunun üzerine de Manisa ve Uşak semalarını "Bu vatan bizimdir bizim kalacak", "Bu vatan bu millet sizi bekliyor" tezahüratları ile inim inim inletti.
UMUT DOLU GÜNLERİN DO?MASI YAKINDIR
Kuvay-ı milliye kadrosunun Manisa ve Uşak'taki toplantısına rahatsızlığı nedeniyle Prof. Dr. Haydar Baş katılamadı. Manisa ve Uşaklı vatandaşlarımızla kadrodan, Yeni Mesaj Gazetesi Yazarı Ali Değirmenci, Dr. Abdullah Terzi, Abdullah Ağar, Dr. Nuri Kaplan, İşadamı İzzet Yaşar, Dr. Musa Demir ve işadamı Yahya Köse hemhal oldu.
Dr. Nuri Kaplan'ın, 7 Nisan 2001'de Trabzon'da 60 bin kişinin katıldığı mitingle start verilen, 20 Mayıs'ta İstanbul Çağlayan, 10 Haziran'da da Ankara Tandoğan Meydanında milyonlarca insanı buluşturan kuvay-ı milliye yürüyüşü hakkında kısa ve öz bilgi sunmasından, mitinglerin ardından Anadolu'daki illerin karış karış dolaşılmaya başlandığını aktarmasından ve toplumun omurga kesimiyle istişare için gerçekleştirilen bu hummalı çalışmaların devam edeceğini belirtmesinden sonra söz alan Ali Değirmenci, Manisa ve Uşaklılara, Prof. Dr. Haydar Baş'ın mesajını sundu. Ardından Türkiye'yi bekleyen tehlikelere dikkat çekti. Bu tehlikelerin farkında olan bir tek ses ve kadronun varlığından, bu sesin Prof. Dr. Haydar Baş, kadronun da onun mimarlığını yaptığı kuvay-ı milliye kadrosu olduğundan bahsetti. Ali Değirmenci, kuvay-ı milliye ruhunun yeniden canlanış sebebi tehlikelerden biri olarak gösterdiği AB ve AB'ye üyeliğin beraberinde getireceği negatifliklere dikkat çekti. Almanya eski Başbakanı Helmuth Kohl'ün, "Haçlar olmaz ise AB olmaz" sözünü hatırlatarak AB'nin gerçek kimliğine işaret eden Değirmenci şunları söyledi:
"Avrupa'da, parlamentosu, bayrağı, hükümeti, ordusu, parası ile bir birleşik devlet doğuyor. Türkiye, bu birliğe üye olursa çok ciddi badirelerle karşı karşıya kalacak. Türkiye bir eyalet olacak. Bunu kabul etmek mümkün müdür? Egemenliğimiz, kısmen AB'ye devredilecek. Egemenliğimizi eğer devredeceksek, bu millet, Çanakkale'de niye savaştı? İstiklal Savaşını niye yaptı? Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vazgeçilmez karakteri ulusal egemenlik ve tam bağımsızlık değil midir? Sevr ile AB Katılım Ortaklığı Belgesi arasında ne fark vardır? Bütün bu soruları sormamızı gerektiren şey odur ki Türkiye, kendimizin seçtiği insanların imzaları ile parçalanıyor. Fakat bilinmelidir ki bu millet aç, susuz, çıplak kalabilir. Ama vatanından, inancından, bayrağından, kimliğinden taviz vermez."
Türkiye'de yaşanmakta olan ekonomik krize değindiği konuşmasında Ali Değirmenci, Türkiye'de ekonomik kriz yaşanmadığını, dış güdümlü bir çökertme planının var olduğunu, IMF'nin talimatıyla tarımın baltalandığını, tütün, şeker, çay ekiminin engellendiğini, her şeyimize el konulduğunu belirterek, "bu ülkede IMF'nin mi, milletin mi dediği olacak?" diye sordu. Türkiye'nin hayrına olmayan AB'ye üyelik, IMF'nin çökertme politikalarına bir tek kuvay-ı milliyenin mimarı Prof. Dr. Haydar Baş'tan "hayır" sesinin yükseldiğini, Prof. Dr. Haydar Baş'ın, "24 saatte bu ekonomik krizi çözerim" çağrısında bulunmasına rağmen yetkililerin duymazlıktan geldiklerini söyleyen Değirmenci, "Ama bu çağrıya milletimiz cevap verdi. Bize, bizi bu badireden çıkaracak yeni bir ümit lazım, dedi. Yapılan anketlerde, milletimiz, Prof. Dr. Haydar Baş ve kadrosunu % 39 oranında bir destekle, problemlerimizi çözecek insan ve kadro olarak gösterdi. Trabzon, İstanbul, Ankara'da milyonların katıldığı mitinglerle de bu desteğini teyid etti. Onun içindir ki Prof. Dr. Haydar Baş hocamız, iş başa düştü, diye yollara düştü. Gittiği her ilde milletimizin, 'başımıza geç' çağrısıyla karşılaştı. Onun için Türkiye'de yeni bir tarih yazılıyor. Türkiye'de yeni günlerin doğması yakındır" dedi.
ÇÖZÜM MİLLİ DURUŞTADIR
Ali Değirmenci'den sonra söz alan Dr. Abdullah Terzi, bu milletin bin türlü entrika ile Balkanlardaki, Kafkaslardaki, Ortadoğu'daki kolu kırılıp Anadolu'ya sıkıştırıldığını, ama orada da rahat bırakılmayıp 20. yüzyılın başında Anadolu'nun bir çok yeri işgal edildiğini, canlanan kuvay-ı milliye ruhu ile bu işgale son verildiğini hatırlatarak, "O gün düşman görünüyor, biliniyordu. Onun için mücadele kolaydı. Bugün ise düşmanlar çok sinsi planlarla karşımızdalar. Sisli, puslu hava içerisinde ülkemizi kuşatma içerisine aldılar. Silahlı kuvvetlerle bu milleti yıkamadılar, bölemediler. Şimdi artık kafaları, beyinleri, gönülleri işgal ederek bu milleti dize getirmek istiyorlar. 'ABD olmadan Türkiye'yi yönetemeyiz. AB olmadan bu işler olmaz. Oradan icazet almalıyız' gibi bir mantık yerleşti. Bu çok tehlikeli bir gidişattır" dedi.
Başka ülkelerin insanlarının çalışarak Türkiye'yi bakacakları şeklindeki anlayışa kargaların bile güleceğini, bu milletin meselelerini ancak bu milletin çözebileceğini söyleyen Dr. Terzi, şöyle dedi: "Bugün, bir grup diyor ki, 'Bu ülkenin meseleleri çok ağırdır. ABD ile beraber olmadan, AB'ye girmeden bu problemleri çözmek mümkün değildir.' Bu görüş yeni bir görüş değildir. İstiklal harbindeki mandacı görüşün ta kendisidir. Ama Amasya ve Sivas Kongresinde bu millet, Mustafa Kemal'in başını çektiği kuvay-ı milliye hareketinde 'Biz mandacılığı kabul etmiyoruz' dedi. İkinci görüş ise bu görüştür. Çözüm milli duruştadır, diyen görüştür. Bu görüşün başını bugün Prof. Dr. Haydar Baş Bey çekmektedir. Onun için biz memleketin problemlerinin çözüm yollarını Avrupa başkentlerinde, ABD yollarında görüşüp çözmeye talip olmadık. Anteplisi, Adapazarlısı, Trabzonlusu, Uşaklısı ile bu millet ile çözmeye talip olduk. Onun için biz, bu milletten icazet almak için yollara düştük. Anadolu'yu karış karış dolaşıyoruz."
TÜRK BAYRA?I FLAMA OLAMAZ
Savunma stratejileri uzmanı Abdullah Ağar, kimi zaman soğuk kimi zaman sıcak gelişen millet arası mücadelelerde, milli ve manevi güç unsurlarına yapılan saldırılara dikkat çekerek, Türkiye'nin AB macerasında, bu açıdan önemli bir noktaya şöyle işaret etti:
" Uşaklılar olarak buraya bir bayrak ile geldiniz. Bu bayrağın bir anlamı vardır. Türk bayrağının oluşumunu şöyle anlatırlar. Kosova meydan muharebesi bitmiş, akşam olmuş, gaziler akşam namazını kılmaktalar. Gaziler başlarını kaldırdıklarında bir bakıyorlar ki gökteki ayın yanına bir yıldız gelmiş, bu ay ve yıldızın silueti yerdeki şehitlerin kanına aksetmiş ve Türk bayrağı böyle doğmuştur. Doğrudur. Ancak hepiniz göğe baktığınız zaman o ayın yanına o yıldızın o açıyla geldiğini göremezsiniz. Peki bu yıldız hangi yıldızdır? Bir gün Peygamber Efendimiz, Hz. Cebrail ile sohbet ediyor. Cebrail'e 'Sen kaç yaşındasın?' diye soruyor. Cebrail, 'Ben yaşımı bilmem ama -gökteki bir yıldızı göstererek- bu yıldız her 70 bin senede bir parlar. Ben bu yıldızın binlerce defa parladığını gördüm' diyor. Bunun üzerine Resulullah Efendimiz tebessüm ederek, 'Ya Cebrail, o yıldız benim' diyor. İşte benim bayrağımdaki yıldız, o yıldızdır. Yine Mehmet Akif, İstiklal Marşında, 'O benim milletimin yıldızıdır parlayacak / O benimdir, o benim milletimindir ancak' diyor. Yine İstiklal Marşında Mehmet Akif şöyle diyor: 'Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal / Kahraman ırkıma bir gül, ne bu şiddet bu celal?' Bizim inancımızda 'celal' sıfatı sadece Allah için kullanılır. Demek ki bu bayrakta Resulullah Efendimiz var. Bu bayrakta Allah var. Bu bayrakta şehitlerin ruhlar alemi var. Dumlupınarda Allah'ın rahmetine kavuşmuş olan atalarımızın kanı var. Güneydoğu'da benim vermiş olduğum 11 tane şehidimin kanı var."
Abdullah Ağar devamla, " Türkiye'yi sokmak istedikleri AB bayrağında 12 tane yıldız var. Bu yıldızlar, tahrif edilmiş Hıristiyanlıktaki 12 havariyi temsil etmektedir. Manasını aktardığım bizim bayrağımızı o bayrağın altında bir flama seviyesine düşürmeye çalışıyorlar" diyerek, "Siz o ay yıldızlı kutsal bayrağı o havari bayrağının altında ezdirecek misiniz?" diye sorduğunda salondan gür bir şekilde "hayır" sesleri yükseldi. Ağar, gafletin, dalaletin, ihanetin karşısındayız diyen önderiyle "Bu bayrak, bu vatan, bu asker, bu polis bizim" diyen bir kadronun, basiret, feraset, cesaret, çelikleşmiş bir yürek, bükülmez bir bilekle gelmekte olduğu müjdesini verdi.
ÇALIŞMAYA HAZIR OLUN
Abdullah Ağar'dan sonra işadamı İzzet Yaşar söz aldı. Yaşar, ülkemizin içine düştüğü krizde, ülkemiz üzerinde hesabı olanların büyük payı olmasına rağmen, siyasilerin de buna çanak tuttuklarını söyledi.
Yanlış politikalarla bu büyük milletin karnını doyuramaz, geleceğini düşünemez duruma geldiğini söyleyen Yaşar, "Karın doyurmanın yolu çalışmaktan başka bir şey değildir. Bağımsızlığımızı ona buna peşkeş çekmek hiç değildir. Onun için çalışmaya hazır olun" dedi. Yaşar şunları söyledi:
"Geleceğimiz hakkındaki kararları milli bir hassasiyetle biz kendimiz verelim, kendimiz uygulayalım. Önce kendi insanımızı sevelim. Birbirimizi dinleyelim. Tartışalım. Konuşalım. Ama asla kavga etmeyelim. Bu ülke topraklarını savunurken şehit olan milyonlarca insanımıza rahmet okuyalım. Askerimize, polisimize, topyekün milletimize sahip çıkalım. 21. Yüzyılın büyük Türkiye'sini hep birlikte kuralım. Ondan sonra diğer milletlerle eşit şartlarda alış veriş yapacaksak onu yapalım. Pazarlık yapacaksak onu yapalım. Hiç kimsenin uydusu, mandası olmayalım. 'Bu vatan bizimdir, bizim kalacaktır' diyoruz; ama gereğini de yapalım. Bu ideallerin sahibi olacak lider olaylar olduktan sonra arkasından gitmeye bile mecali olmayan insanlar, genel başkanlar değildir. Bu ideallerin sahibi lider , milletine yol gösteren, bin yıl sonrasını gören liderdir. Karnımızı doyurmak için çalışmak, büyük devlet olmak için de Prof. Dr. Haydar Baş hocamızla yola çıkmış olan kuvay-ı milliye ekibine ve onun büyük davasına hepimiz sahip çıkalım."
TÜRKİYE TAM BA?IMSIZ OLACAK
Kuvay-ı milliyenin sesi Ali Altın ile Uşaklı ozan Mustafa Çobanoğlu'nun söylediği marşlar, kahramanlık türküleri ile adeta bir coşku seline dönüşen Uşak'taki kuvay-ı milliye toplantısının son konuşmacısı Dr. Musa Demir'di. Dünyada bir tek bu milletin marşının adının İstiklal Marşı olduğuna dikkat çekerek, İstiklal Marşı'ndan, "Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım / Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım / Kükremiş sel gibiyim bendimi çiğner aşarım / Yırtarım dağları enginlere sığmam taşarım." ve
"Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin hürriyet / Hakkıdır Hakk'a tapan bayrağımın hürriyet." dizelerini okuyan
Dr. Musa Demir, "İstiklal Harbi dönemi şartlarını tekrar yaşıyor olduğumuz için bu dizeleri okudum" dedi. Amerikalıların, "Türkiye, yönetimi Türklere bırakılamayacak kadar önemli bir ülkedir" diyerek Derviş'i gönderdiklerine işaret eden Demir, " Batılının, Avrupalının bu millete bakışı şaşıdır. Onun bakışı ile bu milleti düzeltmeye kalkarsak yanılırız. Bu milletin idarecileri kahkaha aynasına baktıkça kendilerini yamuk görüyor, düzeltmeye kalktıkça daha da yamuluyorlar. Halbuki gerçek aynaya bakmaları lazımdır. O ayna da milletin kendisidir" dedi. Dr. Musa Demir, çok yakında, millet aynasına bakanların oluşturduğu kuvay-ı milliyenin "Bağımsız Türkiye" diye bir müjde vereceğini bildirdi.
Ülkemizin içinde bulunduğu problemler, karşı karşıya olduğu tehlikeler ve bu problemlerin çözüm adresi ile tehlikeleri bertaraf etmek için yapılması gerekenler hakkında bilgi aktarmak için Anadolu'yu karış karış dolaşmakta olan kuvay-ı milliye kadrosunun bu hafta sonu uğrak yerleri, şehzadeler kenti Manisa ile aşıklar şehri Uşak oldu. Manisa'da güzide bir park tesisi ile Uşak'ta 1 Eylül Sanayi Sitesi Sosyal Tesislerini tıklım tıklım dolduran binlerce Manisalı ve Uşaklı vatandaş, kuvay-ı milliye kadrosunun neferlerinden, Türkiye'nin bir ekonomik kriz yaşamayıp bilinçli olarak bir çöküşe sürüklendiği, neticede de haritadan silinmek istendiğine dair detaylı ve doyurucu bilgiler edindi. Tarihte görülmedik bu kuşatılmışlık karşısında çarenin de var olduğunu öğrendi. Çarenin, Prof. Dr. Haydar Baş'ın mimarlığını yaptığı kuvay-ı milliye kadrosunda olduğunu bizzat onları dinleyerek gördü. Bunun üzerine de Manisa ve Uşak semalarını "Bu vatan bizimdir bizim kalacak", "Bu vatan bu millet sizi bekliyor" tezahüratları ile inim inim inletti.
UMUT DOLU GÜNLERİN DO?MASI YAKINDIR
Kuvay-ı milliye kadrosunun Manisa ve Uşak'taki toplantısına rahatsızlığı nedeniyle Prof. Dr. Haydar Baş katılamadı. Manisa ve Uşaklı vatandaşlarımızla kadrodan, Yeni Mesaj Gazetesi Yazarı Ali Değirmenci, Dr. Abdullah Terzi, Abdullah Ağar, Dr. Nuri Kaplan, İşadamı İzzet Yaşar, Dr. Musa Demir ve işadamı Yahya Köse hemhal oldu.
Dr. Nuri Kaplan'ın, 7 Nisan 2001'de Trabzon'da 60 bin kişinin katıldığı mitingle start verilen, 20 Mayıs'ta İstanbul Çağlayan, 10 Haziran'da da Ankara Tandoğan Meydanında milyonlarca insanı buluşturan kuvay-ı milliye yürüyüşü hakkında kısa ve öz bilgi sunmasından, mitinglerin ardından Anadolu'daki illerin karış karış dolaşılmaya başlandığını aktarmasından ve toplumun omurga kesimiyle istişare için gerçekleştirilen bu hummalı çalışmaların devam edeceğini belirtmesinden sonra söz alan Ali Değirmenci, Manisa ve Uşaklılara, Prof. Dr. Haydar Baş'ın mesajını sundu. Ardından Türkiye'yi bekleyen tehlikelere dikkat çekti. Bu tehlikelerin farkında olan bir tek ses ve kadronun varlığından, bu sesin Prof. Dr. Haydar Baş, kadronun da onun mimarlığını yaptığı kuvay-ı milliye kadrosu olduğundan bahsetti. Ali Değirmenci, kuvay-ı milliye ruhunun yeniden canlanış sebebi tehlikelerden biri olarak gösterdiği AB ve AB'ye üyeliğin beraberinde getireceği negatifliklere dikkat çekti. Almanya eski Başbakanı Helmuth Kohl'ün, "Haçlar olmaz ise AB olmaz" sözünü hatırlatarak AB'nin gerçek kimliğine işaret eden Değirmenci şunları söyledi:
"Avrupa'da, parlamentosu, bayrağı, hükümeti, ordusu, parası ile bir birleşik devlet doğuyor. Türkiye, bu birliğe üye olursa çok ciddi badirelerle karşı karşıya kalacak. Türkiye bir eyalet olacak. Bunu kabul etmek mümkün müdür? Egemenliğimiz, kısmen AB'ye devredilecek. Egemenliğimizi eğer devredeceksek, bu millet, Çanakkale'de niye savaştı? İstiklal Savaşını niye yaptı? Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vazgeçilmez karakteri ulusal egemenlik ve tam bağımsızlık değil midir? Sevr ile AB Katılım Ortaklığı Belgesi arasında ne fark vardır? Bütün bu soruları sormamızı gerektiren şey odur ki Türkiye, kendimizin seçtiği insanların imzaları ile parçalanıyor. Fakat bilinmelidir ki bu millet aç, susuz, çıplak kalabilir. Ama vatanından, inancından, bayrağından, kimliğinden taviz vermez."
Türkiye'de yaşanmakta olan ekonomik krize değindiği konuşmasında Ali Değirmenci, Türkiye'de ekonomik kriz yaşanmadığını, dış güdümlü bir çökertme planının var olduğunu, IMF'nin talimatıyla tarımın baltalandığını, tütün, şeker, çay ekiminin engellendiğini, her şeyimize el konulduğunu belirterek, "bu ülkede IMF'nin mi, milletin mi dediği olacak?" diye sordu. Türkiye'nin hayrına olmayan AB'ye üyelik, IMF'nin çökertme politikalarına bir tek kuvay-ı milliyenin mimarı Prof. Dr. Haydar Baş'tan "hayır" sesinin yükseldiğini, Prof. Dr. Haydar Baş'ın, "24 saatte bu ekonomik krizi çözerim" çağrısında bulunmasına rağmen yetkililerin duymazlıktan geldiklerini söyleyen Değirmenci, "Ama bu çağrıya milletimiz cevap verdi. Bize, bizi bu badireden çıkaracak yeni bir ümit lazım, dedi. Yapılan anketlerde, milletimiz, Prof. Dr. Haydar Baş ve kadrosunu % 39 oranında bir destekle, problemlerimizi çözecek insan ve kadro olarak gösterdi. Trabzon, İstanbul, Ankara'da milyonların katıldığı mitinglerle de bu desteğini teyid etti. Onun içindir ki Prof. Dr. Haydar Baş hocamız, iş başa düştü, diye yollara düştü. Gittiği her ilde milletimizin, 'başımıza geç' çağrısıyla karşılaştı. Onun için Türkiye'de yeni bir tarih yazılıyor. Türkiye'de yeni günlerin doğması yakındır" dedi.
ÇÖZÜM MİLLİ DURUŞTADIR
Ali Değirmenci'den sonra söz alan Dr. Abdullah Terzi, bu milletin bin türlü entrika ile Balkanlardaki, Kafkaslardaki, Ortadoğu'daki kolu kırılıp Anadolu'ya sıkıştırıldığını, ama orada da rahat bırakılmayıp 20. yüzyılın başında Anadolu'nun bir çok yeri işgal edildiğini, canlanan kuvay-ı milliye ruhu ile bu işgale son verildiğini hatırlatarak, "O gün düşman görünüyor, biliniyordu. Onun için mücadele kolaydı. Bugün ise düşmanlar çok sinsi planlarla karşımızdalar. Sisli, puslu hava içerisinde ülkemizi kuşatma içerisine aldılar. Silahlı kuvvetlerle bu milleti yıkamadılar, bölemediler. Şimdi artık kafaları, beyinleri, gönülleri işgal ederek bu milleti dize getirmek istiyorlar. 'ABD olmadan Türkiye'yi yönetemeyiz. AB olmadan bu işler olmaz. Oradan icazet almalıyız' gibi bir mantık yerleşti. Bu çok tehlikeli bir gidişattır" dedi.
Başka ülkelerin insanlarının çalışarak Türkiye'yi bakacakları şeklindeki anlayışa kargaların bile güleceğini, bu milletin meselelerini ancak bu milletin çözebileceğini söyleyen Dr. Terzi, şöyle dedi: "Bugün, bir grup diyor ki, 'Bu ülkenin meseleleri çok ağırdır. ABD ile beraber olmadan, AB'ye girmeden bu problemleri çözmek mümkün değildir.' Bu görüş yeni bir görüş değildir. İstiklal harbindeki mandacı görüşün ta kendisidir. Ama Amasya ve Sivas Kongresinde bu millet, Mustafa Kemal'in başını çektiği kuvay-ı milliye hareketinde 'Biz mandacılığı kabul etmiyoruz' dedi. İkinci görüş ise bu görüştür. Çözüm milli duruştadır, diyen görüştür. Bu görüşün başını bugün Prof. Dr. Haydar Baş Bey çekmektedir. Onun için biz memleketin problemlerinin çözüm yollarını Avrupa başkentlerinde, ABD yollarında görüşüp çözmeye talip olmadık. Anteplisi, Adapazarlısı, Trabzonlusu, Uşaklısı ile bu millet ile çözmeye talip olduk. Onun için biz, bu milletten icazet almak için yollara düştük. Anadolu'yu karış karış dolaşıyoruz."
TÜRK BAYRA?I FLAMA OLAMAZ
Savunma stratejileri uzmanı Abdullah Ağar, kimi zaman soğuk kimi zaman sıcak gelişen millet arası mücadelelerde, milli ve manevi güç unsurlarına yapılan saldırılara dikkat çekerek, Türkiye'nin AB macerasında, bu açıdan önemli bir noktaya şöyle işaret etti:
" Uşaklılar olarak buraya bir bayrak ile geldiniz. Bu bayrağın bir anlamı vardır. Türk bayrağının oluşumunu şöyle anlatırlar. Kosova meydan muharebesi bitmiş, akşam olmuş, gaziler akşam namazını kılmaktalar. Gaziler başlarını kaldırdıklarında bir bakıyorlar ki gökteki ayın yanına bir yıldız gelmiş, bu ay ve yıldızın silueti yerdeki şehitlerin kanına aksetmiş ve Türk bayrağı böyle doğmuştur. Doğrudur. Ancak hepiniz göğe baktığınız zaman o ayın yanına o yıldızın o açıyla geldiğini göremezsiniz. Peki bu yıldız hangi yıldızdır? Bir gün Peygamber Efendimiz, Hz. Cebrail ile sohbet ediyor. Cebrail'e 'Sen kaç yaşındasın?' diye soruyor. Cebrail, 'Ben yaşımı bilmem ama -gökteki bir yıldızı göstererek- bu yıldız her 70 bin senede bir parlar. Ben bu yıldızın binlerce defa parladığını gördüm' diyor. Bunun üzerine Resulullah Efendimiz tebessüm ederek, 'Ya Cebrail, o yıldız benim' diyor. İşte benim bayrağımdaki yıldız, o yıldızdır. Yine Mehmet Akif, İstiklal Marşında, 'O benim milletimin yıldızıdır parlayacak / O benimdir, o benim milletimindir ancak' diyor. Yine İstiklal Marşında Mehmet Akif şöyle diyor: 'Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal / Kahraman ırkıma bir gül, ne bu şiddet bu celal?' Bizim inancımızda 'celal' sıfatı sadece Allah için kullanılır. Demek ki bu bayrakta Resulullah Efendimiz var. Bu bayrakta Allah var. Bu bayrakta şehitlerin ruhlar alemi var. Dumlupınarda Allah'ın rahmetine kavuşmuş olan atalarımızın kanı var. Güneydoğu'da benim vermiş olduğum 11 tane şehidimin kanı var."
Abdullah Ağar devamla, " Türkiye'yi sokmak istedikleri AB bayrağında 12 tane yıldız var. Bu yıldızlar, tahrif edilmiş Hıristiyanlıktaki 12 havariyi temsil etmektedir. Manasını aktardığım bizim bayrağımızı o bayrağın altında bir flama seviyesine düşürmeye çalışıyorlar" diyerek, "Siz o ay yıldızlı kutsal bayrağı o havari bayrağının altında ezdirecek misiniz?" diye sorduğunda salondan gür bir şekilde "hayır" sesleri yükseldi. Ağar, gafletin, dalaletin, ihanetin karşısındayız diyen önderiyle "Bu bayrak, bu vatan, bu asker, bu polis bizim" diyen bir kadronun, basiret, feraset, cesaret, çelikleşmiş bir yürek, bükülmez bir bilekle gelmekte olduğu müjdesini verdi.
ÇALIŞMAYA HAZIR OLUN
Abdullah Ağar'dan sonra işadamı İzzet Yaşar söz aldı. Yaşar, ülkemizin içine düştüğü krizde, ülkemiz üzerinde hesabı olanların büyük payı olmasına rağmen, siyasilerin de buna çanak tuttuklarını söyledi.
Yanlış politikalarla bu büyük milletin karnını doyuramaz, geleceğini düşünemez duruma geldiğini söyleyen Yaşar, "Karın doyurmanın yolu çalışmaktan başka bir şey değildir. Bağımsızlığımızı ona buna peşkeş çekmek hiç değildir. Onun için çalışmaya hazır olun" dedi. Yaşar şunları söyledi:
"Geleceğimiz hakkındaki kararları milli bir hassasiyetle biz kendimiz verelim, kendimiz uygulayalım. Önce kendi insanımızı sevelim. Birbirimizi dinleyelim. Tartışalım. Konuşalım. Ama asla kavga etmeyelim. Bu ülke topraklarını savunurken şehit olan milyonlarca insanımıza rahmet okuyalım. Askerimize, polisimize, topyekün milletimize sahip çıkalım. 21. Yüzyılın büyük Türkiye'sini hep birlikte kuralım. Ondan sonra diğer milletlerle eşit şartlarda alış veriş yapacaksak onu yapalım. Pazarlık yapacaksak onu yapalım. Hiç kimsenin uydusu, mandası olmayalım. 'Bu vatan bizimdir, bizim kalacaktır' diyoruz; ama gereğini de yapalım. Bu ideallerin sahibi olacak lider olaylar olduktan sonra arkasından gitmeye bile mecali olmayan insanlar, genel başkanlar değildir. Bu ideallerin sahibi lider , milletine yol gösteren, bin yıl sonrasını gören liderdir. Karnımızı doyurmak için çalışmak, büyük devlet olmak için de Prof. Dr. Haydar Baş hocamızla yola çıkmış olan kuvay-ı milliye ekibine ve onun büyük davasına hepimiz sahip çıkalım."
TÜRKİYE TAM BA?IMSIZ OLACAK
Kuvay-ı milliyenin sesi Ali Altın ile Uşaklı ozan Mustafa Çobanoğlu'nun söylediği marşlar, kahramanlık türküleri ile adeta bir coşku seline dönüşen Uşak'taki kuvay-ı milliye toplantısının son konuşmacısı Dr. Musa Demir'di. Dünyada bir tek bu milletin marşının adının İstiklal Marşı olduğuna dikkat çekerek, İstiklal Marşı'ndan, "Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım / Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım / Kükremiş sel gibiyim bendimi çiğner aşarım / Yırtarım dağları enginlere sığmam taşarım." ve
"Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin hürriyet / Hakkıdır Hakk'a tapan bayrağımın hürriyet." dizelerini okuyan
Dr. Musa Demir, "İstiklal Harbi dönemi şartlarını tekrar yaşıyor olduğumuz için bu dizeleri okudum" dedi. Amerikalıların, "Türkiye, yönetimi Türklere bırakılamayacak kadar önemli bir ülkedir" diyerek Derviş'i gönderdiklerine işaret eden Demir, " Batılının, Avrupalının bu millete bakışı şaşıdır. Onun bakışı ile bu milleti düzeltmeye kalkarsak yanılırız. Bu milletin idarecileri kahkaha aynasına baktıkça kendilerini yamuk görüyor, düzeltmeye kalktıkça daha da yamuluyorlar. Halbuki gerçek aynaya bakmaları lazımdır. O ayna da milletin kendisidir" dedi. Dr. Musa Demir, çok yakında, millet aynasına bakanların oluşturduğu kuvay-ı milliyenin "Bağımsız Türkiye" diye bir müjde vereceğini bildirdi.