Türkiye'de çocuk işçiliği
Ailelerin yoksulluk tuzağına düşen çocukların maruz kaldığı sömürü ve ihmalin psikolojik maliyeti ne? Eğitimden kopuş, nesiller boyu süren yoksulluk döngüsünü nasıl besliyor?
18.11.2025 17:50:00
Eyüp Kabil
Eyüp Kabil





Türkiye, son yıllarda ekonomik büyüme ve sosyal kalkınmada önemli adımlar atıldığı iddia edilse de, çocuk işçiliği sorunu halen çözülmesi gereken en temel ve can yakıcı yapısal problemlerden biri olmaya devam ediyor.
Kanunlarla 15 yaş altı çocukların çalıştırılması kesinlikle yasaklanmış olmasına rağmen, on binlerce çocuk, eğitim hakkından ve güvenli bir çocukluktan mahrum kalarak, kayıt dışı ve ağır koşullarda çalıştırılıyor. Bu durum, yalnızca çocuk haklarının ihlali değil, aynı zamanda ülkenin geleceğinin de tehlikeye atılması anlamına geliyor.
YOKSULLUK VE EĞİTİMDEN UZAKLAŞMA SARMALI
Çocuk işçiliğinin temelinde yatan en büyük faktör ailelerin ekonomik zorlukları ve derin yoksulluktur. Özellikle göçmen aileler, mevsimlik tarım işçileri ve kırsal kesimdeki dar gelirli haneler için, çocuğun kazandığı ücret, ailenin hayatta kalması için kritik bir gelir kapısı olarak görülmektedir. Bu acımasız ekonomik gerçeklik, çocukları okul sıralarından alıp iş hayatının tehlikeli koşullarına itmektedir.
Ne yazık ki, çocuk işçiliğinin kendisi de eğitim hakkının ihlali yoluyla yoksulluk sarmalını derinleştiren bir mekanizma işlemektedir. Çalışan bir çocuk, düzenli ve tam zamanlı eğitime devam edemez. Yarım kalan veya aksayan eğitim ise, o çocuğun gelecekte daha düşük vasıflı, güvencesiz ve düşük ücretli işlerde çalışma ihtimalini artırır. Bu durum, nesiller boyu süren bir yoksulluk döngüsü yaratmakta ve sosyal hareketliliği engellemektedir.
Devletin sosyal destek mekanizmalarının bu döngüyü kıracak düzeyde olmaması ve çocuk işçiliğini önleyici denetimlerin yetersiz kalması, bu sorunun sürmesindeki en büyük eleştiri noktalarıdır.
HUKUKİ ÇERÇEVE VE UYGULAMA ZAFİYETLERİ
Türkiye'de çocuk işçiliğini yasaklayan ve ağır cezalar öngören güçlü bir hukuki çerçeve mevcuttur. Ancak, mevzuatın gücü ile sahadaki uygulama arasındaki makas oldukça açıktır. Çocuk işçiliği, büyük oranda kayıt dışı ekonomi içinde gerçekleştiği için, denetim mekanizmaları bu görünmez alana ulaşmakta zorlanmaktadır. Özellikle küçük işletmeler, atölyeler, sokak ve mevsimlik tarım gibi alanlar, denetimlerin dışında kalabilmektedir.
Ayrıca, yasalarda öngörülen cezaların caydırıcılığı konusunda da ciddi şüpheler bulunmaktadır. Yüksek kâr hırsıyla hareket eden ve çocuk emeğini sömüren işverenler için, olası bir ceza riski, elde edecekleri düşük maliyetli işgücü avantajının yanında önemsiz kalabilmektedir.
Kanun uygulayıcıların ve sosyal hizmet uzmanlarının, çocuk işçiliğine karşı daha proaktif ve koordineli bir yaklaşım sergilemesi gerekmektedir. Cezai yaptırımların artırılması, denetim sayılarının ve kalitesinin yükseltilmesi ile birlikte, toplumsal farkındalık kampanyalarının da eş zamanlı yürütülmesi bir zorunluluktur.
ÇOCUK İŞÇİLİĞİNİN TOPLUMSAL VE PSİKOLOJİK MALİYETİ
Çocuk işçiliğinin en ağır faturası, çalıştırılan çocuğun fiziksel ve psikolojik sağlığı üzerinedir. Uzun çalışma saatleri, tehlikeli iş ortamları ve yetersiz beslenme, çocukların gelişimini olumsuz etkilemektedir. En kötüsü ise, çocukların psikososyal gelişimlerinin zarar görmesidir. Oyun oynaması, öğrenmesi ve sosyalleşmesi gereken bir dönemde, ağır sorumluluklar altına giren bu çocuklar, travma, düşük özsaygı ve kronik stres gibi sorunlarla büyümek zorunda kalmaktadır.
Bu çocuklar, erken yaşta yetişkin sorumluluğu yüklenmek zorunda kaldıkları için, sağlıklı bir kişilik geliştirmekte zorlanmakta ve çoğu zaman istismar ile sömürüye açık hale gelmektedir. Toplumsal düzeyde ise, çocuk işçiliği, insan haklarına, sosyal adalete ve eşitlik ilkesine vurulan en büyük darbedir. Türkiye'nin, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşabilmesi ve geleceğe umutla bakabilmesi için, sıfır çocuk işçiliği hedefine ulaşmayı mutlak bir öncelik olarak benimsemesi gerekmektedir. Bu, sadece bir yasal zorunluluk değil, aynı zamanda bir toplumsal vicdan meselesidir.
Kanunlarla 15 yaş altı çocukların çalıştırılması kesinlikle yasaklanmış olmasına rağmen, on binlerce çocuk, eğitim hakkından ve güvenli bir çocukluktan mahrum kalarak, kayıt dışı ve ağır koşullarda çalıştırılıyor. Bu durum, yalnızca çocuk haklarının ihlali değil, aynı zamanda ülkenin geleceğinin de tehlikeye atılması anlamına geliyor.
YOKSULLUK VE EĞİTİMDEN UZAKLAŞMA SARMALI
Çocuk işçiliğinin temelinde yatan en büyük faktör ailelerin ekonomik zorlukları ve derin yoksulluktur. Özellikle göçmen aileler, mevsimlik tarım işçileri ve kırsal kesimdeki dar gelirli haneler için, çocuğun kazandığı ücret, ailenin hayatta kalması için kritik bir gelir kapısı olarak görülmektedir. Bu acımasız ekonomik gerçeklik, çocukları okul sıralarından alıp iş hayatının tehlikeli koşullarına itmektedir.
Ne yazık ki, çocuk işçiliğinin kendisi de eğitim hakkının ihlali yoluyla yoksulluk sarmalını derinleştiren bir mekanizma işlemektedir. Çalışan bir çocuk, düzenli ve tam zamanlı eğitime devam edemez. Yarım kalan veya aksayan eğitim ise, o çocuğun gelecekte daha düşük vasıflı, güvencesiz ve düşük ücretli işlerde çalışma ihtimalini artırır. Bu durum, nesiller boyu süren bir yoksulluk döngüsü yaratmakta ve sosyal hareketliliği engellemektedir.
Devletin sosyal destek mekanizmalarının bu döngüyü kıracak düzeyde olmaması ve çocuk işçiliğini önleyici denetimlerin yetersiz kalması, bu sorunun sürmesindeki en büyük eleştiri noktalarıdır.
HUKUKİ ÇERÇEVE VE UYGULAMA ZAFİYETLERİ
Türkiye'de çocuk işçiliğini yasaklayan ve ağır cezalar öngören güçlü bir hukuki çerçeve mevcuttur. Ancak, mevzuatın gücü ile sahadaki uygulama arasındaki makas oldukça açıktır. Çocuk işçiliği, büyük oranda kayıt dışı ekonomi içinde gerçekleştiği için, denetim mekanizmaları bu görünmez alana ulaşmakta zorlanmaktadır. Özellikle küçük işletmeler, atölyeler, sokak ve mevsimlik tarım gibi alanlar, denetimlerin dışında kalabilmektedir.
Ayrıca, yasalarda öngörülen cezaların caydırıcılığı konusunda da ciddi şüpheler bulunmaktadır. Yüksek kâr hırsıyla hareket eden ve çocuk emeğini sömüren işverenler için, olası bir ceza riski, elde edecekleri düşük maliyetli işgücü avantajının yanında önemsiz kalabilmektedir.
Kanun uygulayıcıların ve sosyal hizmet uzmanlarının, çocuk işçiliğine karşı daha proaktif ve koordineli bir yaklaşım sergilemesi gerekmektedir. Cezai yaptırımların artırılması, denetim sayılarının ve kalitesinin yükseltilmesi ile birlikte, toplumsal farkındalık kampanyalarının da eş zamanlı yürütülmesi bir zorunluluktur.
ÇOCUK İŞÇİLİĞİNİN TOPLUMSAL VE PSİKOLOJİK MALİYETİ
Çocuk işçiliğinin en ağır faturası, çalıştırılan çocuğun fiziksel ve psikolojik sağlığı üzerinedir. Uzun çalışma saatleri, tehlikeli iş ortamları ve yetersiz beslenme, çocukların gelişimini olumsuz etkilemektedir. En kötüsü ise, çocukların psikososyal gelişimlerinin zarar görmesidir. Oyun oynaması, öğrenmesi ve sosyalleşmesi gereken bir dönemde, ağır sorumluluklar altına giren bu çocuklar, travma, düşük özsaygı ve kronik stres gibi sorunlarla büyümek zorunda kalmaktadır.
Bu çocuklar, erken yaşta yetişkin sorumluluğu yüklenmek zorunda kaldıkları için, sağlıklı bir kişilik geliştirmekte zorlanmakta ve çoğu zaman istismar ile sömürüye açık hale gelmektedir. Toplumsal düzeyde ise, çocuk işçiliği, insan haklarına, sosyal adalete ve eşitlik ilkesine vurulan en büyük darbedir. Türkiye'nin, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşabilmesi ve geleceğe umutla bakabilmesi için, sıfır çocuk işçiliği hedefine ulaşmayı mutlak bir öncelik olarak benimsemesi gerekmektedir. Bu, sadece bir yasal zorunluluk değil, aynı zamanda bir toplumsal vicdan meselesidir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.















































































