Ezgileri ve sözleriyle milli kültürümüzün özünü oluşturan halk kültürümüzün en zengin, sanat yönünden en seviyeli ürünleri olma özelliğine sahip türkülerin ilginç hikayeleri de bulunuyor. Kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze kadar gelen türkülerimiz, birbirinden ilginç hikâyeleri de beraberinde getiriyor. Ünlü ozan Aşık Veysel'in "Türk'üz, türkü çığırırız" deyişinde olduğu gibi büyük kitlelerin beğeni ile dinlediği türkü hikayelerinden bazıları şöyle:
Kırmızı gül demet demet
Hikayeye göre, annesinin tek oğlu olan Mehmet, Erzurum yöresinde yetiştirdikleri ürünleri, Revan'a kervan ile götürüp satıyor. Karayağız, güçlü kuvvetli Mehmet, alışkanlığı üzere her akşam tarla dönüşü, bahçelerinden derlediği gül demetini getiriyor annesine. Ana-oğul arasında bir simge gibi gül demetleri. Sevgi, saygı simgesi olan gül demetini anne, duvara asıp kurutuyor, onlara baktıkça oğlunu görür gibi oluyor, hala Mehmet kervandaysa... Kar var, ayaz var, bir de Veba hastalığı kırıp geçiriyor adeta... Revan'da hastalığa yakalanan Mehmet ölüyor ve bir çalı dibine gömüyorlar. Bir Mehmet değildir ölen, kervanın çoğu da kurtulamıyor. Ağır ağır Erzurum'a giren kervanı, meraklı gözlerle bekliyor, analar, babalar, yavuklular. Mehmet'in anası öğrenince durumu, üzüntüsünden dağlara düşüyor. Onu görenler, elinde bir demet kırmızı gül, dilinde "Kırmızı gül demet demet. Sevda değil bir alamet. Şol Revan'da balam kaldı. Yavrum kaldı..." diye haykırdığını söylemişler.
Hastane önünde incir ağacı
Sözlüsünü göstermeyen gencin yaktığı türkünün hikayesi şöyle: Komşu kızıyla beşik kertmesi olan bir genç askerde vereme yakalanır. Hava değişimi olarak Yozgat'ın Akdağmadeni'ne gelir. Sözlüsünün ailesi kızlarını göstermek istemez. Genç tedavi için İstanbul'da hastaneye yatar. Pencereden gördüğü incir ağacından ilham alarak, "Hastane önünde incir ağacı" türküsünü söyler. Yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayan genç, hastane ölür ve İstanbul'da defnedilir."
Kırmızı gül demet demet
Hikayeye göre, annesinin tek oğlu olan Mehmet, Erzurum yöresinde yetiştirdikleri ürünleri, Revan'a kervan ile götürüp satıyor. Karayağız, güçlü kuvvetli Mehmet, alışkanlığı üzere her akşam tarla dönüşü, bahçelerinden derlediği gül demetini getiriyor annesine. Ana-oğul arasında bir simge gibi gül demetleri. Sevgi, saygı simgesi olan gül demetini anne, duvara asıp kurutuyor, onlara baktıkça oğlunu görür gibi oluyor, hala Mehmet kervandaysa... Kar var, ayaz var, bir de Veba hastalığı kırıp geçiriyor adeta... Revan'da hastalığa yakalanan Mehmet ölüyor ve bir çalı dibine gömüyorlar. Bir Mehmet değildir ölen, kervanın çoğu da kurtulamıyor. Ağır ağır Erzurum'a giren kervanı, meraklı gözlerle bekliyor, analar, babalar, yavuklular. Mehmet'in anası öğrenince durumu, üzüntüsünden dağlara düşüyor. Onu görenler, elinde bir demet kırmızı gül, dilinde "Kırmızı gül demet demet. Sevda değil bir alamet. Şol Revan'da balam kaldı. Yavrum kaldı..." diye haykırdığını söylemişler.
Hastane önünde incir ağacı
Sözlüsünü göstermeyen gencin yaktığı türkünün hikayesi şöyle: Komşu kızıyla beşik kertmesi olan bir genç askerde vereme yakalanır. Hava değişimi olarak Yozgat'ın Akdağmadeni'ne gelir. Sözlüsünün ailesi kızlarını göstermek istemez. Genç tedavi için İstanbul'da hastaneye yatar. Pencereden gördüğü incir ağacından ilham alarak, "Hastane önünde incir ağacı" türküsünü söyler. Yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayan genç, hastane ölür ve İstanbul'da defnedilir."