Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş artık sadece iki ülkenin değil, tüm dünyanın güç dengelerini şekillendiren bir kriz haline geldi.
Savaşın ilk aylarında "kimin haklı, kimin haksız olduğu" tartışılırken, bugün soru farklı bir noktaya taşındı:
Kim ne istiyor, nereye varmak istiyor?
Rusya: Güvenlik alanı ve etki sahası
Moskova, sürecin başından bu yana Ukrayna'yı yalnızca bir komşu ülke olarak değil, kendi güvenlik alanının bir parçası olarak görüyor.
Rusya yönetimi, NATO'nun doğuya doğru genişlemesini bir tehdit olarak tanımlıyor.
Bu nedenle, mevcut çatışmada Rusya'nın önceliği;
Batı askeri ittifakının sınırlarını kendisine daha fazla yaklaştırmaması,
Ukrayna'nın askeri olarak Batı sistemine entegre olmaması,
Ve 2022 sonrasında kontrol ettiği bölgelerde statükonun korunmasıdır.
Kısacası Rusya, "sınırlarının ötesinde güvenlik tamponu" yaratmak ve savaş sahasında kazandığı alanları pazarlık gücü olarak masaya taşımak istiyor.
Ancak yaptırımların uzun vadeli etkisi, ekonomik dayanıklılık ve diplomatik izolasyon, Moskova'nın önündeki en önemli sınamalar.
Ukrayna: Egemenlik, güvence ve yeniden yapılanma
Kiev yönetimi, savaşın başından beri "egemenlik" ve "toprak bütünlüğü" vurgusunu koruyor.
Ukrayna yönetimi şu üç temel hedefe odaklanmış durumda:
1. Rusya'nın kontrol ettiği toprakların geri alınması,
2. Güvenlik açısından kalıcı uluslararası garantiler sağlanması (NATO üyeliği ya da benzeri mekanizmalar),
3. Ülkenin yeniden inşası ve ekonomik toparlanma için Batı desteğinin devamı.
Ancak savaşın uzaması, ekonomik yıpranma ve insan kaybı, Kiev'in askeri hedeflerini zaman zaman diplomatik gerçeklerle dengelemek zorunda bırakıyor.
Ukrayna, "adil bir barış" talep ederken toprak kaybını kabul etmeye yanaşmıyor.
Amerika Birleşik Devletleri: Düzenin korunması, çatışmanın sınırlanması
Washington yönetimi için Ukrayna'daki savaş, küresel düzenin testi.
ABD, Ukrayna'yı desteklemeyi sürdürüyor ancak aynı zamanda çatışmanın NATO-Rusya gerilimine dönüşmemesi için dikkatli davranıyor.
Hedefler şöyle özetlenebilir:
Uluslararası hukukun ve egemenlik ilkesinin savunulması,
Avrupa güvenliğinin zayıflamaması,
Rusya'nın bölgede sınırsız güç kazanmasının engellenmesi.
ABD, savaşı doğrudan sahada yürütmüyor; son dönemde Washington'da "savaşın sürdürülebilirliği" tartışılıyor.
Bu da ABD'nin gelecekte diplomatik çözüm arayışlarına daha açık hale gelebileceği anlamına geliyor.
Avrupa Birliği: Güvenlik, enerji ve birlik duruşu
Avrupa, savaşın en çok etkilediği bölge.
Enerji fiyatlarından göç akınına kadar birçok konuda doğrudan etkilenen AB, sürece hem etik hem stratejik bir yaklaşım getiriyor.
AB'nin üç temel hedefi öne çıkıyor:
1. Ukrayna'nın bağımsızlığını destekleyerek Avrupa güvenliğini korumak,
2. Enerji bağımlılığını azaltmak ve Rusya'ya karşı ekonomik dayanıklılığı artırmak,
3. Üye ülkeler arasında siyasi birlik sağlamak.
Ancak Avrupa içinde farklı tonlar da var. Bazı ülkeler daha barışçıl çözüm çağrısı yaparken, bazıları Rusya'ya karşı sert duruşun sürmesini istiyor.
Brüksel'in zorlu görevi, bu farklı sesleri ortak bir dış politika çizgisinde birleştirmek.
Birleşik Krallık(İngiltere): Küresel rolü yeniden tanımlamak
Brexit sonrası Avrupa Birliği dışında kalan İngiltere, Ukrayna savaşıyla birlikte küresel diplomasi sahnesine yeniden güçlü bir dönüş yaptı.
Londra yönetiminin öncelikleri şöyle özetlenebilir:
Avrupa güvenliği içinde lider rolünü pekiştirmek,
NATO içinde etkinliğini artırmak,
Rusya'ya karşı kararlı bir duruş sergileyerek Batı bloğunun güvenilir aktörü olmak.
Ayrıca diplomatik olarak ABD ile uyumlu, ancak zaman zaman AB'den daha hızlı hareket eden bir çizgi izliyor.
İngiltere'nin uzun vadeli hedefi, savaş sonrası Avrupa güvenlik mimarisinde "bağımsız ama merkezi" bir pozisyon edinmek.
Londra, bu krizi hem transatlantik ilişkilerini güçlendirmek hem de Brexit sonrası "Küresel Britanya" vizyonunu sahada göstermek için bir fırsat olarak görüyor.
Çin: Arabulucu ve sessiz güç
Çin, doğrudan taraf olmadan dengeleyici bir rol oynamaya çalışıyor.
Pekin yönetimi, "herkesin dahil olacağı bir barış süreci" çağrısı yapıyor; yani ne Batı'yı ne de Rusya'yı dışlamadan bir masa kurulmasını savunuyor.
Bu yaklaşım, Çin'in küresel diplomasi alanında daha fazla söz sahibi olma hedefiyle de örtüşüyor.
Ayrıca Pekin, uzun süren bir çatışmanın dünya ekonomisine vereceği zararın farkında; bu nedenle istikrarlı bir küresel pazar arayışını ön planda tutuyor.
Türkiye: Dengede kalmak, diyalog kanalı olmak
Türkiye, savaşın ilk günlerinden itibaren hem Ukrayna hem Rusya ile iletişimini koruyabilen ender ülkelerden biri oldu.
Ankara'nın politikası;
Taraflar arasında arabuluculuk yaparak diplomatik çözümü teşvik etmek,
Karadeniz'de dengeyi korumak (özellikle tahıl koridoru ve deniz güvenliği açısından),
Ve bölgesel istikrarsızlığın Türkiye'ye olumsuz yansımalarını sınırlamak üzerine kurulu.
Türkiye, bu süreçte hem enerji ve ticaret ilişkilerini çeşitlendirmeyi, hem de barış masasındaki güvenilir aktörlerden biri olmayı hedefliyor.
Sonuç: Farklı yollar, ortak çıkmaz
Bugün itibarıyla herkes "barış" kelimesini telaffuz ediyor; ancak herkesin barıştan anladığı şey farklı.
Rusya, kontrol ettiği toprakların tanınmasını,
Ukrayna, toprak bütünlüğünün eksiksiz korunmasını,
ABD ve AB, hukuka dayalı uluslararası düzenin sürmesini,
Birleşik Krallık, Avrupa güvenliğinde lider rolünü pekiştirmeyi,
Çin, çok kutuplu dengeli bir sistemin doğmasını,
Türkiye ise bölgesel istikrarın korunmasını istiyor.
Sorun şu ki: Bu hedeflerin hiçbiri şu an kesişmiyor.
Bu nedenle savaş, askeri olduğu kadar diplomatik bir oyununa dönüşmüş durumda.
Gerçek çözüm, ancak herkesin "tam zafer" değil "yönetilebilir bir uzlaşma" hedeflediği noktada mümkün olacak.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cem Bürüç / diğer yazıları
- Ukrayna Savaşında kim ne istiyor? / 11.11.2025
- Atatürk'ün dış politika felsefesi: Barışın stratejik gücü / 10.11.2025
- Rubio'nun Orta Asya hamlesi / 09.11.2025
- Küresel dengenin kırılma noktası: ABD, Rusya ve Türkiye'nin zor tercihleri / 08.11.2025
- Dış politikada duruş meselesi: Geçmişten bugüne / 07.11.2025
- Aynı masada, farklı dillerde konuşmak: Türkiye ve AB arasındaki sessiz uçurum / 06.11.2025
- Filistin'de sol hareketlerin dünü ve bugünü / 05.11.2025
- Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Türkiye ziyareti / 01.11.2025
- Trump'ın Asya turu: Barış fotoğrafları ve ticaret hamleleri / 31.10.2025
- Hindistan'ın petrol dengesinde ince hesap: ABD'ye rağmen Rusya ile ticaret / 30.10.2025
- Atatürk'ün dış politika felsefesi: Barışın stratejik gücü / 10.11.2025
- Rubio'nun Orta Asya hamlesi / 09.11.2025
- Küresel dengenin kırılma noktası: ABD, Rusya ve Türkiye'nin zor tercihleri / 08.11.2025
- Dış politikada duruş meselesi: Geçmişten bugüne / 07.11.2025
- Aynı masada, farklı dillerde konuşmak: Türkiye ve AB arasındaki sessiz uçurum / 06.11.2025
- Filistin'de sol hareketlerin dünü ve bugünü / 05.11.2025
- Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Türkiye ziyareti / 01.11.2025
- Trump'ın Asya turu: Barış fotoğrafları ve ticaret hamleleri / 31.10.2025
- Hindistan'ın petrol dengesinde ince hesap: ABD'ye rağmen Rusya ile ticaret / 30.10.2025


















































































