Öncelik elbette ülke. Ancak unutmayalım ki bütün ülkeler de bu dünyanın içinde yer alıyor ve eskisi kadar da birbirlerine uzak değiller.Uluslararası organizasyonların bütün ülkeleri (dünyayı) bir ahtapot gibi sardığı ve teknolojinin sınır tanımadığı günüzmde, dünyanın iki ucu arasındaki mesafenin sıfırlandığı gerçeğinden yola çıkarak dünya nüfusunu (6,5 milyar) aynı karede bir araya getirmek mümkün. Dün aylarca haber alamadığımız insanlarla ve ülkelerle bugün iç içe yaşıyoruz. En uzağımızdakiler, ya gazete sahifelerinde, ya TV ekranında ya da telefonun ucunda...Tanı tanıma, sev sevme, iste isteme, artık insanlar iç içe yaşıyor. Her ne kadar bir çokları kendi mahalle ve sokak siyasetini, ekonomisini kültürünü yaşadığını zannetse bile, bunu ne dünyada egemen olan siyasetin, ekonominin ve kültürün dışında, ne ondan ayrı bağımsız düşünmek fevkalade yanlış ve yanıltıcıdır. Onun için dünyanın genel gidişatına bakarak "kendi başımın çaresine bakayım"... demek ilk başta doğru gibi görülse bile temelde yanlış ve eksiktir. Hiç şüphesiz herkes için kendi ülkesi herşeyden önce gelir. Ancak dünyaya değil de sadece kendinize hitap ederseniz, o hitabetmediğiniz dünya sizi yutar, öğütür ve siz farkında bile olmazsınız.Dolaysı ile kendi ülkenizin siyasetine egemen olmak mı istiyorsunuz? O halde dünya siyasetine hitap edeceksin. Ekonomide de kültürde de durum aynıdır. Bugün dünya siyasetinin, ekonomisinin ve kültürünün, bozukluğu, yanlışlığı ve eksikliğidir ki ülkeler krizden krize, bunalımdan bunalıma sürüklenip gitmektedirler.Mevcut, bozuk, yanlış ve eksikte ısrar bozuğu daha bozuk, yanlışı daha yanlış ve eksiği daha eksik yapmaktan öteye geçemez. Her an dünyanın biraz daha kötüye gitmesi de bunun bir ıspatından başka birşey değildir. Yapılan bütün toplantılar, alınan bütün kararlar, yapılan bütün tavsiyeler müdaheleler hiç bir problemi çözmediği gibi yeni problemler üretmeye devam ediyor.Bir taraftan dünya küçülerek ülkeler iç içe girerken, bir taraftanda dev şirketler dünyaya hakim olmaya ve dünyayı yönlendirmeye çalışıyorlar. Hatta gelinen bu noktada uluslararası boyutlara ulaşan bu dev şirketler, devletlerin yerini de almaya başladığını söylemek yanlış olmaz. Mali güç itibariyle onlarca, yüzlerce devletin gücünü aşan bu devasa şirketler ellerinde bulundurdukları başta medya olmak üzere, bir çok sektördeki güçleriyle ülkelerin dolaysıyla dünyanın siyasetine de yön vermektedirler. Bu çerçevede dünya edebiyatını, sinemasını, müziğini, sporunu, turizmini ele aldığımızda bugün insanlığın içinde bulunduğu bunalım ve buhranların temelinde nelerin yattığını da görebiliriz. Hiç bir ölçü tanımayan cinselliğin, şiddetin, uyuşturucunun nasıl birer devasa sektörler haline geldiğini de daha kolay anlayabiliriz. Yani bütün dünya siyasetine, ekonomisine ve kültürüne müdahale edenlerin - yön verenlerin insanlığa verdikleri zarar ortadadır ve akıllara durgunluk verecek derecededir. Bu netice öylesine iğrenç, öylesine korkunç ve öylesine tehlikelidir ki buna karşı koymak için herhangi bir inanca, kültüre, bilgiye, akla ihtiyaç yoktur!...Sadece insan olmak yeter. Bir insani refleks kafidir... Çünkü bu yaşanmakta olanları insan aklının, ruhunun, bedeninin kaldırması mümkün değildir. Bütün bunlar insan gerçeğine terstir. Yapılacak şey nedir. Bir insanın veya bir milletin ırkı, rengi, dini ne olursa olsun onun öncelikle insan olarak yaşayabileceği, kendi kendine yetebileceği siyasi, ekonomik ve kültürel yapıyı tercih edebilme hakını ona iade etmek ve hiç bir bahane ile ona müdahele etmemek. Çünkü insanın bu dünyadaki barışı, huzuru ve refahı kendi inancını ve kendi kültürürünü yaşaması ve kendi imkanlarını kullanması ile mümkündür.Zaten insanoğlu bugünlere inancının, kültürünün ve menfaatinin kavgasını, savaşını vererek gelmiştir. Sen şimdi hangi sebeple bunlara müdahele edersen et dünyaya barışı, huzuru ve demokrasiyi getiremezsin. Bugün dünyanın yeni ve mutlak manada doğru bir alternatife ihtiyacı var. Dünya bağrında taşıdığı milyarlara yetecek ve hatta artacak imkanlara sahiptir. Bu imkanları ortaya çıkaracak, bunları geliştirecek ve bunları çoğaltacak bir ekonomiye ve kültüre acilen ihtiyacı vardır.Bunun adı Milli Devlet, Sosyal Devlet, Milli Ekenomi ve Milli kültürdür. Prof. Dr. Haydar Baş'ın ortaya koyduğu bu tez küreselleşmenin ve sömürgeciliğin önüne geçerek yokluğu, fakirliği, açlığı ve sefaleti de tarihe gömecektir.İlgililerin ve sorumluların bu tezi mutlaka acilen ele alması, incelemesi, inceletmesi ve sonra açık açık tartışması gerekir. Zira eserin sahibi "Ben bu işi biliyorum... Ben bunu yaparım... Hodri meydan" diyor.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010