Medine'ye vardığımızda abisi, Bangladeşli başka bir arkadaşıyla Abdulkerim'i karşıladı. Önce otobüs terminalindeki yetkililere valizi emanet alıp alamayacaklarını sordu. Onlar sorumluluk kabul edemeyeceğini söyleyince, abisi ile konuştu ve sonra bana dönerek valizi otel odasında muhafaza edebileceklerini söyledi. Beni abisiyle ve diğer arkadaşıyla tanıştırdı ve yaya olarak yakındaki Bangladeşliler oteline gittik. Hep beraber odalarına çıktığımızda odada üç Bangladeşli daha vardı. Onlarla da tanıştım. Beni çok güzel misafir ettiler. Yiyecek içecek ikram ettiler. Hatta duş bile alabileceğimi söylediler ama ben abdestimi tazelemekle yetindim. Abdulkerim, valizimde kıymetli bir eşya olup olmadığını sordu çünkü hep beraber cuma namazına gidecektik. Ben de valizimde sadece kıyafetim ve ihram olduğunu söyledim. Laptopumu sırtıma alarak hep beraber peygamber mescidine doğru yürümeye başladık.
Güneşin altında yaklaşık 2 km kadar yürüdük. Arkadaşlar hiçbir şekilde taksi kullanmıyorlardı. Sıcak altında yürümeye alışıktılar. Peygamber mescidine vardığımızda oğlunu tekrar tuvalete götürmesi gerektiği için ayrıldık.
Cuma namazından sonra tekrar otele beklediğini söyledi. Mescid-i Nebevi ağzına kadar dolmuştu. Rahat 100 bin kişi vardı. Girişte bir yere kıvrıldım. Namaz vakti gelesiye kadar ailem ve dostlarım için dua ettim.
Suud hükümeti bu işten ciddi turizm geliri elde ediyor ama bu işin de hakkını veriyor görünüyordu. Mescidin altında yüzlerce direk ve her direğin altında yüzlerce Kur'an-ı Kerim vardı. Yine her direğin altında Kur'an-ı Kerimleri insanlara uzatan ve onlardan geri alıp direğin altına koyan bir görevli dolanıyordu. Her yerde her şey için görevliler vardı. Yüzlerce sebil var, sebilleri dolduranlar, getirenler, götürenler, sürekli yerleri silenler…
İnanılmaz büyük tuvaletler, duşlar vardı ve hepsi ücretsiz. Çok temiz olduklarını iddia edemem ama organizasyon büyüktü. Cuma namazı kılındıktan sonra ilk hedefim Peygamberin kabrini ziyaret etmek oldu. Ravza'ya giren kapılardan bir tanesi Selam kapısıydı. Onun önünde büyük bir kuyruk vardı, ben de oraya yöneldim, tam kapıdan içeri girmek üzereydim ki, "Turkish Hacı" diye arkamdan birisi seslendi. Sırtımdaki çantayı işaret ederek ne olduğunu sordu. Ben de "laptop" dedim. "Haram" dedi ve sokmadı. "Git otelde bırak" dedi ben de kös kös geri döndüm ve otelin yolunu tuttum.
Laptopu bıraktım ve hemen aynı yolu geri teptim. Bu arada çok acıkmıştım. İstanbul döneri diye bir yer buldum, bir dürüm yiyip devam ettim. Bu sefer kararlıydım. Yine aynı kapıya yöneldim. Müthiş bir izdihamla içeri girdim. Yavaş yavaş ilerledik. Ama kabir ile aramızda bir duvar vardı, duvarın üstünden kabrin üst kısmı, minber ve bazı bilmediğim objeler görünüyordu. Kabrin hizasına geldiğimizde duvar biraz alçalmıştı ve herkes selam vererek oradan geçti.
Ben de benimle selam gönderenlerin selamlarını peygambere ilettim.
Kapıdan çıktığımda yine bir şaşkınlık içindeydim. Kabre daha yakın içeride insanlar vardı. Ben oraya girmeliydim. Sanırım Nusuk uygulaması ile alınan izni bir şekilde kullanmam gerekiyordu. Ama iznim önümüzdeki hafta cuma günü akşam namazından sonraya alınmıştı. Abdülkerim, bunun öneminin olmadığını ve izin bir şekilde alındıysa onu kullanarak girebileceğimi söylemişti. Bunun üzerine başka bir sıra buldum onun arkasına girdim Nusuk'tan aldığım izni birinci polis kontrolünde göstererek geçtim ikinci polis kontrolünde takıldım.
"Akşam namazından sonra" diyerek şutlandım. Tekrar mescid-i nebevi'ye döndüm. Kabrin hemen hizasında bir yere kıvrıldım. Namaza kadar yine ailem ve dua isteyenler için dua ettim. Akşam namazını kılar kılmaz tekrar aynı kuyruğa girdim. Yine bir polis kontrolünden geçtim ve ikinci polis kontrolünde polis uygulamanın verdiği izne dikkatlice baktı. Sonra benim gözlerimin içine baktı ve "yallah" diyerek kapıyı gösterdi. Yine girememiştim. Ama ben elimden geleni yapmıştım.
Hemen otele döndüm. İhrama girmem gerekiyordu. Otele vardığında Abdulkerim ve oğlu odadaydı. Diğerleri yatsı namazı için Mescidi Nebevi'ye gideceklerdi. Onlarla vedalaştık. Sağ olsun Abdulkerim yine yiyecek bir şeyler ikram etti. Telefon numaralarımızı aldık birbirimizin sonra görüşmek üzere. Ben boy abdesti alarak ihrama girdim. Umre niyetine namazımı kıldım ve vedalaşarak oradan ayrıldım. Yine yayan olarak otobüs terminaline döndüm. İkinci bir yolculuk başlıyordu.
- Üçüncü boyut / 29.10.2024
- Erzincan altın madeni / 09.10.2024
- Bağımlılıktan kurtulmak / 01.10.2024
- 23’ünde bir delikanlı / 27.09.2024
- MEM'de komşu köyle alışveriş / 21.09.2024
- Dava gardaşlığı / 13.09.2024
- MEM'in simülasyonu / 31.08.2024
- Para-döviz / 19.07.2024
- Pirekoin macerası / 24.06.2024