Kurucuların takipçileriyle aralarındaki sözleşmeleri, kurdukları yapının devamı açısından hayati öneme sahiptir. Aksi yönde hareket, o kurumun veya yapının çürümesine ve hatta yıkılmasına sebep olur.
İlk örneğimi Allah ile kulları arasında sözleşme mahiyetinde olan Kur'an-ı Kerim'den vermek istiyorum. Allah kulunu yaratmış. Kendisine hangi caddeden geleceğini kitabında ortaya koymuş. Bu plan ve programın dışına çıkan insanoğlunun nasıl savrulduğu herkesin malumudur.
İkinci örneğim ise, Hz. Peygamber (s.a.v)'in Gadir Hum'da sahabesine vasiyet mahiyetinde bıraktığı Hz. Ali'nin imametinin ilanıdır. Tüm sahabenin tek tek gelip Hz. Peygamber (s.a.v)'in huzurunda İmam Ali'yi tebrik etmesi aynı zamanda bir sözleşmedir. Ama Hz. Peygamber (s.a.v)'in vefatından hemen sonra bu sözleşmeyi unutmaları veya ona uymamaları Müslümanların ekseriyetle Ehl-i Beyt yolundan uzaklaşmalarına ve hatta İslam'ın özünden savrulmalarına yol açmıştır.
Üçüncü örneğimi de Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün genelde Nutuk'undan özelde Gençliğe Hitabe'sinden vermek istiyorum. Bunlar da aslında Atatürk'ün birer vasiyeti ve Türk Milleti ile arasında bir sözleşme mahiyetindedir. Millet olarak ne zaman ki Atatürk'ün Nutuk'ta ortaya koyduğu esaslardan uzaklaştı, Türkiye Cumhuriyeti kurumları itibariyle çürümeye ve hatta yıkılmaya yüz tuttu. Kurtuluş, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesinde özellikle altını çizerek ortaya koyduğu tam bağımsızlık ruhuna ve dinamiklerine sahip çıkmakla mümkündür.
Merhum Üstadımız hayatı boyunca bu üç örnek sözleşmenin altını çizdi. Kendisini ilk tanıdığım zamanlar ilk sözleşmeye çokça vurgu yapardı. Daha ileriki zamanlarda ilk sözleşmenin de teminatı olan ikinci sözleşmeyi öne çıkardı. Hatta böyle yaparak bir taşla en az dört kuş vurmuştur. Benim görebildiklerim sırasıyla şunlardır. Birincisi Ehl-i Beyt'in hakkını teslim etmiştir. Ve bunu yaparak vebalden kurtulmuştur. İkincisi İslam'ı doğru algılamak ve yaşamak için Ehl-i Beyt'ten beslenmemiz gerektiğinin altını çizmiştir. Üçüncüsü İslam dünyasında emperyalistler tarafından yakılan fitne ateşinin üstüne su dökmüştür. Şii-Sünni savaşlarının önüne geçmiştir. Irak, Suriye, İran ve Türkiye gibi bir işgaller silsilesini geciktirmiştir.
Dördüncüsü ise, bizim için bir ölçü ve örnek olmasıdır. Yani, Gadir Hum benzeri bir olayda takınmamız gereken tavrı, bize ölçü olarak bırakmıştır. Örneğin Üstadın hayatta iken almış olduğu bir kararın ve yapmış olduğu bir duyurunun asla unutulmaması gerektiği konusunda bize çok güzel bir referans vermiştir. Üstadın inşa ettiği yapının ayakları üzerine payidar kalabilmesi, ancak hayatta iken yaptığı duyurulara ve vasiyetine sıkı sıkı sarılmakla mümkündür. Aksi takdirde araya fitne girer. Yapı çürür ve yerle bir olur.
Üstadımız, millet olarak Atatürk ile yaptığımız sözleşmeye de hayatının son demlerinde çokça önem vermiş ve altını çizmiştir. Genelde millet olarak bu sözleşmeye ve özelde bizlerin Üstadın vasiyetine bağlı kalmamız, ayakta kalmamızın teminatıdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Gülelçin / diğer yazıları
- Kaçınılmaz arz fazlası / 14.04.2025
- Vasiyet ve sözleşme / 13.04.2025
- Chat Gpt ile MEM üzerine / 04.04.2025
- Gençlerin yurt dışı hayalleri / 03.02.2025
- Uzayda yaşam / 28.01.2025
- Terörist muhalifler! / 12.12.2024
- Mustafa / 09.11.2024
- Üçüncü boyut / 29.10.2024
- Erzincan altın madeni / 09.10.2024
- Bağımlılıktan kurtulmak / 01.10.2024
- Vasiyet ve sözleşme / 13.04.2025
- Chat Gpt ile MEM üzerine / 04.04.2025
- Gençlerin yurt dışı hayalleri / 03.02.2025
- Uzayda yaşam / 28.01.2025
- Terörist muhalifler! / 12.12.2024
- Mustafa / 09.11.2024
- Üçüncü boyut / 29.10.2024
- Erzincan altın madeni / 09.10.2024
- Bağımlılıktan kurtulmak / 01.10.2024