Geçtiğimiz günlerde Ankara'da meydana gelen patlama sonucunu hayatını kaybedenlerin sayısı 29'a ulaştı.
Hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifa diliyorum.
Terörün her türlüsünü de lanetliyorum!
Olay gerçekleşir gerçekleşmez, Davutoğlu belki de yayın yasağına güvenerek failin Salih Neccar isimli Suriye doğumlu, YPG'li terörist olduğunu iddia etti.
Yayın yasağının kalkmasıyla olayın failinin PKK'lı Abdulbaki Şömer olduğu ortaya çıkınca ani bir manevrayla "Ya kardeşim aslında PKK ama YPG de destek veriyor, PKK-YPG ortaklığıyla eylem gerçekleşti" manasına gelen açıklamalarda bulunuldu.
Fail Abdulbaki Şömer için yapılan taziyeye HDP'li vekilin katılmasıysa gündemde...
Bu milleti temsil etmesi gereken milletvekilinin, ülkede insanların ölmesine vesile olan kanlı bir terör olayının faili olan teröristin taziyesine katılması bu vatana sırtını dönmektir.
Fakat bunu söyleme hakkı, düne kadar Şehide 'kelle', bebek katiline 'sayın' diyenlerde değildir!
"Tencere dibin kara, seninki benden kara" demezler mi adama?
Ve şunun da altını defalarca çizmek gerekir:
PKK'nın güçlenmesinin sebebi olanlar, 'çözüm süreci' derken silahların depolanmasına, tünellerin kazılmasına göz yumanların bu hareketleri bugün Sur'u bu hâle getirmiştir!
Cizre bu yüzden bu haldedir!
Ankara'da Genelkurmay'a 300 metre mesafede patlama olmasının sebebidir!
Teröristin taziyesine katılanlardan, terör örgütüne alenen yardım ve yataklık edenler bin kere vatana sırtını dönmüş, ihanet etmiştir!
***
Devleti idare etmek, saray dikmek değildir!
Siyaset, milletle bir olmaktır.
Hükümet, siyaset ve de devlet ancak millet için olmalıdır!
Hükümetin olması gereken bu misyonunu Mustafa Kemal Atatürk şu sözlerinde belirtiyor:
"Hükümetin iki amacı vardır: Biri milletin korunması, biri milletin refahını sağlamaktır.
Bu ikisini sağlayan hükümet iyi, sağlamayan kötüdür." (1923, Adana).
'Milletini korumak' asli görevini, hele hele devletin en kritik kurumlarına bir kaç yüz metre yakınında dahi yerine getiremeyen bir yönetim, ne işe yarar?
Sn. Erdoğan'ın ağzından dahi ülkeyi yönetenlerin ülkedeki cinayetlerde sorumlu olduğunu duymadık mı?
Hatırlayalım:
"Biz siyasiler ülkemizde işlenen cinayetlerden sorumluyuz.
Halk size oylarını verirken, 'benim can güvenliğimi, mal güvenliğimi sağlayacaksın' diye veriyor" ifadelerinde bulunmuştu Erdoğan.
Geçtiğimiz günlerde, yandaş medyadaki yanlı bir sunucu (adı lazım değil) Ankara olayının ardından, bir seyircinin bu cinayetlerde hükümetin sorumluluğunu işaret etmesinin üzerine, böyle düşünen herkesin 'yüzüne tükürdüğünü' söyledi.
Buradan o yandaşa soruyorum:
'Yüzüne tükürdüklerin' kapsamına devleti idare edenler de dahil mi?
Sonuçta, 'yüzüne tükürdüğün' bu düşünceyi, yani hükümetin ülkede işlenen cinayetlerden sorumluluğunu Erdoğan'ın yukarda belirttiğimi sözü destekler nitelikte.
***
Ancak, şunun da farkında olmak gerekir ki, milletler ancak hak edildikleri gibi yönetilir.
Bu acı ve karanlık tabloyu da, ancak hak ettiğimiz için yaşıyoruz?
Tablonun gitgide karanlıklaşması ise, uyanmamızın aciliyetini ve de zaruriyetini artırmaktadır.
Uçurumdan düşmeye başladıktan sonra ah vah edip dövünmenin de bir faydası olmaz.
M. Akif:
"Gelmezse eğer kendine millet, gidecektir!
Çünkü yeni bir darbeye artık dayanılmaz;
Çünkü bu sefer uyku ölümdür: Uyanılmaz!" diyerek adeta günümüzü kastetmiş.
Milletimizin acilen fark etmelidir ki: üç maymunu oynamaya devam eserse, olanın ancak kendisine olacaktır.
Hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifa diliyorum.
Terörün her türlüsünü de lanetliyorum!
Olay gerçekleşir gerçekleşmez, Davutoğlu belki de yayın yasağına güvenerek failin Salih Neccar isimli Suriye doğumlu, YPG'li terörist olduğunu iddia etti.
Yayın yasağının kalkmasıyla olayın failinin PKK'lı Abdulbaki Şömer olduğu ortaya çıkınca ani bir manevrayla "Ya kardeşim aslında PKK ama YPG de destek veriyor, PKK-YPG ortaklığıyla eylem gerçekleşti" manasına gelen açıklamalarda bulunuldu.
Fail Abdulbaki Şömer için yapılan taziyeye HDP'li vekilin katılmasıysa gündemde...
Bu milleti temsil etmesi gereken milletvekilinin, ülkede insanların ölmesine vesile olan kanlı bir terör olayının faili olan teröristin taziyesine katılması bu vatana sırtını dönmektir.
Fakat bunu söyleme hakkı, düne kadar Şehide 'kelle', bebek katiline 'sayın' diyenlerde değildir!
"Tencere dibin kara, seninki benden kara" demezler mi adama?
Ve şunun da altını defalarca çizmek gerekir:
PKK'nın güçlenmesinin sebebi olanlar, 'çözüm süreci' derken silahların depolanmasına, tünellerin kazılmasına göz yumanların bu hareketleri bugün Sur'u bu hâle getirmiştir!
Cizre bu yüzden bu haldedir!
Ankara'da Genelkurmay'a 300 metre mesafede patlama olmasının sebebidir!
Teröristin taziyesine katılanlardan, terör örgütüne alenen yardım ve yataklık edenler bin kere vatana sırtını dönmüş, ihanet etmiştir!
***
Devleti idare etmek, saray dikmek değildir!
Siyaset, milletle bir olmaktır.
Hükümet, siyaset ve de devlet ancak millet için olmalıdır!
Hükümetin olması gereken bu misyonunu Mustafa Kemal Atatürk şu sözlerinde belirtiyor:
"Hükümetin iki amacı vardır: Biri milletin korunması, biri milletin refahını sağlamaktır.
Bu ikisini sağlayan hükümet iyi, sağlamayan kötüdür." (1923, Adana).
'Milletini korumak' asli görevini, hele hele devletin en kritik kurumlarına bir kaç yüz metre yakınında dahi yerine getiremeyen bir yönetim, ne işe yarar?
Sn. Erdoğan'ın ağzından dahi ülkeyi yönetenlerin ülkedeki cinayetlerde sorumlu olduğunu duymadık mı?
Hatırlayalım:
"Biz siyasiler ülkemizde işlenen cinayetlerden sorumluyuz.
Halk size oylarını verirken, 'benim can güvenliğimi, mal güvenliğimi sağlayacaksın' diye veriyor" ifadelerinde bulunmuştu Erdoğan.
Geçtiğimiz günlerde, yandaş medyadaki yanlı bir sunucu (adı lazım değil) Ankara olayının ardından, bir seyircinin bu cinayetlerde hükümetin sorumluluğunu işaret etmesinin üzerine, böyle düşünen herkesin 'yüzüne tükürdüğünü' söyledi.
Buradan o yandaşa soruyorum:
'Yüzüne tükürdüklerin' kapsamına devleti idare edenler de dahil mi?
Sonuçta, 'yüzüne tükürdüğün' bu düşünceyi, yani hükümetin ülkede işlenen cinayetlerden sorumluluğunu Erdoğan'ın yukarda belirttiğimi sözü destekler nitelikte.
***
Ancak, şunun da farkında olmak gerekir ki, milletler ancak hak edildikleri gibi yönetilir.
Bu acı ve karanlık tabloyu da, ancak hak ettiğimiz için yaşıyoruz?
Tablonun gitgide karanlıklaşması ise, uyanmamızın aciliyetini ve de zaruriyetini artırmaktadır.
Uçurumdan düşmeye başladıktan sonra ah vah edip dövünmenin de bir faydası olmaz.
M. Akif:
"Gelmezse eğer kendine millet, gidecektir!
Çünkü yeni bir darbeye artık dayanılmaz;
Çünkü bu sefer uyku ölümdür: Uyanılmaz!" diyerek adeta günümüzü kastetmiş.
Milletimizin acilen fark etmelidir ki: üç maymunu oynamaya devam eserse, olanın ancak kendisine olacaktır.
Hüseyin Taşkın / diğer yazıları
- Ölenden borç var doğana borç kalıyor / 08.06.2019
- Eğer başarı aranıyorsa / 10.04.2019
- Enflasyonu da bilmiyorsunuz ki! / 15.03.2019
- Büyük devrim / 14.03.2019
- Çözüm sahibi olmak / 05.03.2019
- Taklit edilmeye çalışılan parti BTP / 26.02.2019
- Hepimiz orada olmak durumundayız / 20.01.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a kim tuzak kurar? / 15.01.2019
- Yarın değil, bugün / 25.12.2018
- Ata’ya vefa borcumuz var / 23.10.2018
- Eğer başarı aranıyorsa / 10.04.2019
- Enflasyonu da bilmiyorsunuz ki! / 15.03.2019
- Büyük devrim / 14.03.2019
- Çözüm sahibi olmak / 05.03.2019
- Taklit edilmeye çalışılan parti BTP / 26.02.2019
- Hepimiz orada olmak durumundayız / 20.01.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a kim tuzak kurar? / 15.01.2019
- Yarın değil, bugün / 25.12.2018
- Ata’ya vefa borcumuz var / 23.10.2018