Eylül ayının son haftasına kadar Osmanlı Hükümeti Yansızlık siyasasını, Almanya'nın baskılarına rağmen devam ettirmiştir. Yalnız Meclis-i Vükeladan (Bakanlar kurulundan) üç kişilik bir gurup; Alman General ve subaylarının etkisi altında kalarak devletin varlığınım ancak savaşa katılmakla korunabileceği görüşünü ileri sürüyordu. Üstelik yeni kazanılacak zaferlerle, Osmanlı Devleti'nin kaybettiği bütün toprakların kazanılabileceği görüşünde idiler. Bunlar Enver Paşa, Cemal Paşa ve Talat beylerdi.İkinci gurup ise, Sadrazamın başını çektiği diğer Meclis-i Vükela gurubu idi. Onlar da devletin varlığının yansız bir siyaset ile korunabileceğine dayanan bir düşünceden yanaydılar. Ülkeyi savaştan korumak isteyen Sadrazam Sait Halim Paşa da, savaş yanlılarının baskılarına karşı başarılı bir oylama siyasası uygulamakta idi. Bu çalışmalarını başarılı bir şekilde uygularken İstanbul'daki Alman Büyük Elçisi Vagenhayn'dan bir mektup gelir. Mektubun zarfının üzerinde "ALMAN İTTİFAKI" yazılıdır.Mektubun Türkçesi: "Akdeniz'deki Alman Deniz kuvvetlerinin komutanı bulunan Amiralin Osmanlı Makamları ile resmi münasebetlerinin ihtimal geçmişte hiç benzeri olmayan durumu son günlerde bazı anlaşmazlıklara yol açmıştır. Şöyle ki Bay Suşon'un burada bağlaşık bir devletin deniz kuvvetlerinin başı sıfatı ile bulunmakta olduğunu ve bu sıfatla Osmanlı makamlarından doğrudan doğruya emir alamayacağını Ekselans Bahriye Nazırı bazı durumlarda unutmuşa benziyor. Bay Suşon, (Osmanlı) İmparatorluk bahriye nazırı ile olan münasebetlerinin özü hakkında yanlış anlayışları önlemek için bu yön üzerinde Ekselans Cemal Paşanın dikkatini çekmek zorunda kaldı. Öyle anlaşılıyor ki bu son kimse (Cemal Paşa), Bay Amiralin görüşünü kabul ederse Osmanlı Hükümeti, kendi Deniz kuvvetlerinin kullanılması yönünü bir Alman amiralinin buyruğuna bırakmış olacağı kaygusunu açıklamıştır. Goben ve Breslav Alman Gemilerinin özel durumu bahis konusu oldukça ben (Vagenhayn) ancak Amiralin görüşüne katılabilirim. Şöyle ki bu gemilerin bu gemilerin yönetim işlerinde sorumluluk yalnız Amirale aittir. O bu işlerle ilgili olarak Osmanlı makamlarından hiç buyruk alamaz. Bununla birlikte O,bay nazırla (Cemal Paşa) bağlaşık Devletlerin müşterek menfaatleri üzerinde daima tartışmaya hazırdır. Dolayısıle siyasal bazı düşünceler yüzünden, sözü geçen gemilerin bu sırada Osmanlı donanmasının bir parçası sayılması, Osmanlı Hükümetiyle dost ve bağlaşık bir devletin deniz kuvvetlerinin komutanı arasında var olan münasebetlerde hukuk bakımından hiçbir değişiklik yapamaz.Bununla birlikte şurası iyice anlaşılmalıdır ki Amiral Suşon, kendisine Osmanlı donanması birlikleri üzerinde fiili komutanlık hakları tevdi edilmiş olması dolayısıle bu görevin o fiili bir durumdan olsa bile kendisine yüklediği mecburiyetlerden kaçınamaz. Bay Suşon'un kendisine verilen yetkilerinden Osmanlı Donanmasını, Osmanlı menfaatlarına uymayacak bir amaç uğrunda kullanmak için faydalanması yolundaki kaygılara gelince şurası muhakkaktır ki Alman Deniz kuvveti komutanı bu sıfatla doğrudan doğruya Majeste Alman İmparatorunun buyruğu altında kalmakla birlikte hareketlerini ancak hükümetlerimizi bir bağlaşma anlaşması imzalamaya sevk etmiş olan düşüncelere uydurabilir. Altesinize (sadrazama) şu kesin teminatı verebilirim ki Bay Suşon benim rızam olmadan Osmanlı Hükümetinin siyasal sorumluluğunu gerektirebilecek hiçbir harekette bulunmayacaktır. Ben dahi iki hükümetimizi bağlayan anlaşmanın ruh ve amacına uygun olarak bi konu karşısında Altesinize danışmaktan geri kalmayacağım.""Türk İnkılâbı Tarihi Kitabının yazarı Yusuf Hikmet Bayur Bey, Alman Büyük elçisi Vagenhayn'ın mektubundaki anlaşma yönlerini bir diplomat olarak şu şekilde gruplandırıyor: 1-Amiral Suşon bir alman Deniz Kuvveti Komutanı sıfatı ile yalnız Kayserden buyruk alır. 2- İki Alman Kruvazörleri, Osmanlı Bayrağını çekmekle birlikte Almandırlar ve Amiral onları Berlinden alacağı buyruklara göre kullanabilir. Osmanlı makamları bunlara hiç karışamaz. 3- Amiral, Osmanlı Gemilerinin de komutanı sıfatı ile bu görevin gereklerine uyacaktır. Ancak bu yön belirsiz kalıyor. 4- Amiral Osmanlı Gemilerini kullanırken ancak bağlaşmanın mefaatlerini düşünecektir. 5- Böyle bir işde Amiral daima Büyük elçinin onayını alacaktır. Fakat sadrazama danışmak veya onayını almak kuralı yoktur. Bu yoruma göre Alman Büyük elçisi bu anlaşma mektubunda Almanya İmparatoru adına, Alman sömürgesi seviyesindeki bir yönetici ile yapılan bir anlaşma görünümüne sokmakta, Türk menfaatlerinden çok Alman menfaatlerine göre hazırlanmış yönergeler mahiyetindedir. Ülkemde bu günkü olaylar ve durumlar ile karşılaştırdığım zaman o günden farklı bir şey gömüyorum. Bir egemen güç; ben şunları istiyorum diyor, onlar da onların demokrasi anlayışına dayanan bir kılıf içerisinde aman egemen güç gelmeden biz yapalım anlayışı ile hemen bayram havası içerisinde uygulamaya konuyor.
Ahmet Oğuz Bahadır / diğer yazıları
- Erzincan ateşkesi ve sonucu / 14.02.2011
- Bolşevik Rusya'nın Ermeni siyaseti / 12.02.2011
- Savaş şurası'nda alınan kararlar - II - / 10.02.2011
- Savaş şurası'nda alınan kararlar / 09.02.2011
- Alman - Gürcü işbirliği ve amaçları / 06.02.2011
- Başkan Wilson'un ince hesapları / 05.02.2011
- Başkan Wilson'un siyasi amaçları / 04.02.2011
- Brest Litovks Konferansı'na İngiltere'nin tepkisi - II / 03.02.2011
- Brest Litovks Konferansı'na İngiltere'nin tepkisi - I / 02.02.2011
- Mustafa Kemal'in Almanya seyahati / 01.02.2011
- Bolşevik Rusya'nın Ermeni siyaseti / 12.02.2011
- Savaş şurası'nda alınan kararlar - II - / 10.02.2011
- Savaş şurası'nda alınan kararlar / 09.02.2011
- Alman - Gürcü işbirliği ve amaçları / 06.02.2011
- Başkan Wilson'un ince hesapları / 05.02.2011
- Başkan Wilson'un siyasi amaçları / 04.02.2011
- Brest Litovks Konferansı'na İngiltere'nin tepkisi - II / 03.02.2011
- Brest Litovks Konferansı'na İngiltere'nin tepkisi - I / 02.02.2011
- Mustafa Kemal'in Almanya seyahati / 01.02.2011