Hükümet bir süredir "vatandaşlık maaşı" adı altında yeni bir projeden söz ediyor. Tanım tanıdık… Türk milleti bu kavramı 2007'den beri çok iyi biliyor. Çünkü "vatandaşlık maaşı" ifadesi Türkiye'de ilk kez Prof. Dr. Haydar Baş tarafından Milli Ekonomi Modeli'nin temel sütunlarından biri olarak ortaya konuldu; hem de öyle gelişi güzel değil, noter tasdikli taahhütname ile, hukuki sorumluluğu göze alarak, imzasıyla, bedeli ne olursa olsun uygulanacağını ilan ederek. Türkiye siyasi tarihinde ilk kez bir lider, ekonomik vaatlerini noter önünde hukuki sorumluluk alarak açıklamıştı.
Bugün hükümetin yaptığı ise bu kavramın içini boşaltmak, yönünü değiştirmek ve aslını unutturarak yeni bir vitrin süsü hâline getirmekten ibaret.
Bu, siyaset bilimi açısından da etik açısından da kabul edilebilir bir şey değil.
Bilimde "kavram gaspı" kabul edilmez, yapılırsa bunun adı intihaldir. Akademide başkasının buluşunu, fikrini, eserini izinsiz, atıf yapmadan kullanmak, bir akademisyenin unvanını bile elinden aldırır. Çünkü fikir üreticisinin emeğidir ve "ilmin namusu" bunu korur.
Siyaset ise yıllardır bu namusu hiçe sayıyor.
Bugün "vatandaşlık maaşı" adıyla duyurulan şey ne teknik olarak maaştır ne de vatandaşlık temelinde eşit ve evrensel bir sosyal haktır. Bu, sadece mevcut sosyal yardımların tek bir çatı altında toplanmasıdır. Paket yardım… Maaş değil.
Oysa Prof. Dr. Haydar Baş'ın vatandaşlık maaşı; Milli Ekonomi Modeli'nin (MEM) tüketim eksenli büyüme mekanizmasının bir parçası, üretim-tüketim döngüsünü harekete geçiren bir ekonomik motor, ulus-devletin sosyal ayağını tahkim eden bir refah unsurudur.
Yani vatandaşlık maaşı ancak MEM içinde mümkündür.
Serbest piyasa ekonomisinin, dışa bağımlı mali disiplin kriterlerinin, IMF aklının içinde bu sistem uygulanamaz. Çünkü finansman modeli tamamen MEM'e özgüdür.
Bugün hükümet "vatandaşlık maaşı getiriyoruz" diyor ama 11 Haziran 2007 tarihli o tarihi belge hâlâ ortada duruyor: Prof. Dr. Haydar Baş'ın noter tasdikli taahhütnamesi.
- Her ev hanımına ayda 500 YTL
- Doğum yapan her anneye 15.000 YTL ikramiye
- Her çocuk için aylık 250 YTL çocuk maaşı
- 18 yaşını dolduran her Türk vatandaşına vatandaşlık maaşı
- Asgari ücretin 2000 YTL olacağı (2007 rakamlarıyla)
- Her çiftçiye ürün ekmeden %50 avans
- Mazotun 80 kuruş olacağı
Ve en önemlisi şu ifade:
"Bu projeler birer vaat değil, hukuki neticeler doğuracak taahhütlerdir. Yerine getirilemediği takdirde her vatandaşım beni dava edebilir."
Kim söyleyebilir bugün böyle bir cümleyi?
Bugün "maaş vereceğiz" diyenler bırakın taahhüt etmeyi, mekanizmanın nasıl işleyeceğini bile anlatamıyor.
Hükümetin yaptığı çok net: Adı güzel, içi boş bir kavram almak, onu sosyal yardım paketi gibi sunmak, insanların gerçek çözüm talebini perdelemek.
Bugün insanlar geçinemiyor. Doğum oranları tarihin en dip noktasında. Aile çözülüyor.
Gençler umutsuz, emekliler açlık sınırının altında, çalışanların alım gücü kalmamış.
Bu büyük sosyal çöküşün ortasında "vatandaşlık maaşı" kulağa hoş geliyor. Ancak hükümetin anlattığı, gerçek bir sosyal hak değil; sadece mevcut yardımları bir klasör içinde toplamak.
Üstelik kriterler belirsiz: Aile neye göre tanımlanacak? Yalnız yaşayan milyonlar ne olacak?
Gelir ölçümü nasıl yapılacak? Hangi standart uygulanacak? Belli olan tek şey var: Bu bir model değil, bir ambalaj.
Haydar Hoca'nın Hakk'a yürümesinden kısa süre sonra BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın 10.06.2020 tarihli açıklamasını hatırlayalım: "Milli Ekonomi Modeli ve sosyal projelerini kendi fikriymiş gibi sunmaya çalışanlara asla müsaade etmeyeceğiz. BTP kadroları olmadan hiçbir şeyi beceremezsiniz…" Ve altına da not düşüyor: MEM kitabı (2018_Şubat baskısı) sayfa 719: Vatandaşlık Maaşı. Bu sistemin fikri sahipliği de, uygulama kabiliyeti de bellidir.
Gerçek vatandaşlık maaşı neden MEM'siz olmaz? Çünkü MEM'de vatandaşlık maaşı: Devletin tüketimi finanse etmesiyle üretimi tetikler. Üretici daha fazla üretir, istihdam genişler. Devlet elde ettiği vergi gelirleri ve yeni kaynaklarla döngüyü büyütür. Ekonomi "emme–basma tulumba" gibi sürekli çalışır. Yani bu bir sosyal yardım politikası değil, ekonomik modeli dönüştüren bir ulusal kalkınma stratejisidir.
Bugünkü hükümet ise dışa bağımlı ekonomik yapısında, madenleri ve kaynak alanlarını yabancı şirketlere açarken, sıcak para ekonomisini terk edemezken böyle bir sistemi uygulayamaz. Çünkü sistemin ruhu milli egemenliktir.
Türkiye'nin vatandaşlık maaşına ihtiyacı var mı? Evet, hem de acilen var. Ama hükümetin duyurduğu model vatandaşlık maaşı değil, bir sosyal yardım paketidir. Gerçek vatandaşlık maaşı ise: 2007'den beri noter tasdikli, bilimsel temelli, finansmanı belli, ulus-devlet perspektifine oturan, sadece milli ekonomi modeli ile uygulanabilecek bir projedir. Kısacası mesele isim değil, içeriktir. İsim aynı olabilir; ama içerik aynı değilse, o proje gerçek değildir.
Bugün çözüm isteyenlere adres belli: Milli Ekonomi Modeli. Ve bu modeli uygulayacak tek kadro da bellidir.
- Kürt illeri söylemi, self determinasyon ve büyük oyun / 20.11.2025
- Ekonomik çöküşün adı: Yanlış değil bilinçli tercih / 19.11.2025
- Atatürk düşmanları Atlantik aklının temsilcileridir / 15.11.2025
- İmralı’nın gölgesinde seçime doğru / 10.11.2025
- 10 Kasım’da Atatürk’ü anmak değil, anlamak / 09.11.2025
- “İmanmetre” icat edenlere karşı: Din elbiseden değil, yürekten ölçülür / 08.11.2025
- Yatay söylem, dikey gerçek: Şehir sözde kaldı, takip yok / 07.11.2025
- Cumhuriyet ve Milli Ekonomi Modeli: Çuvallara sığmayan para / 06.11.2025
- Milletin gündemi, hükümetin gündemi / 05.11.2025


















































































