Her geçen gün hayat defterinin yapraklarının eksildiğini bilmeden yaşarız.
Kimi bir adım yakındır ölüme, kimi bin adım…
Ama yine de yakındır.
Dünya sofrasının nimetlerinden yararlanıp da doymayanlar, çevresinde olup bitenden ibret almayanlar, ölümü hacı-hoca işi olarak kabul edenler, kendilerine bir türlü yakıştıramayanlar zaman içindeki koşullarının sonsuza kadar süreceğini zannederler.
Bir süredir hastane, hastane koşturduğumuz; son anına kadar umut aşılamaya çalıştığımız bir yakınımızı daha kaybettik.
Yaşam ne kadar gerçek ise ölüm de o kadar gerçek…
Biz aklımızdan kötü ihtimalleri ne kadar kovalamaya çalışsak da ölüm bu dünyanın bir kuralı. Doğmaya, büyümeye, yaşlanmaya inandığımız gibi ölüme de inanacağız.
Son nefese kadar iyilik ve güzellikler düşünenler, sevdiklerine eziyet etmeyenler, onlara küslüğü ve dargınlığı reva görmeyenler, insanı kamil olmanın zor olduğunu bilenler bu dünyadan sessiz-sedasız, acı çekmeden ve başkalarına da eziyet etmeden öteki âleme göçmeyi başarıyorlar.
Kaybettikleriniz nedeni ile yüreğiniz acıyor, gözünüz yaşarıyorsa biliniz ki; o kişi sizin nezdinizde ölmemiştir. Anıları hep sizinle olacak, yaşanmışlıklardan, yaptığınız sohbetlerden, tembihlerden, öğütlerden ders çıkarttıkça onu yaşatmış olacaksınız.
İçimizdeki isyanlar, sesimizdeki kırıklıklar, ölüm karşısında yaşama karşı duyduğumuz isteksizlikler zamanla geçecek. Yine dünyaya dört elle sarılmaya, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamaya devam edeceğiz. Oysa ölmeden ölmeyi bilmek, gönüllere girmek, sevgi tomurcukları yeşertmek ne güzeldir?
Sevgili Mustafa, bundan 15 yıl önce ve henüz 15 yaşında bir trafik kazasında ölmeden birkaç saat önce, okuldaki son dersinde defterine şunları yazmıştı: "Cumhuriyet, Cumhuriyet en güzel şey Hürriyet… Acaba gerçekten böyle midir? Yani bütün bu yönetim şekli, güzel törenler, insanı şahlandıran şarkı ve marşlar, özellikle özgürlüğümüz günümüz şartları açısından baktığımızda saf ve öz gerçekler midir? Yoksa bardağın dolu yüzü müdür?
Sorarım sana! Sen şu an gerçek anlamda özgür müsün? Yani, kendi topraklarında gerçekten yapabileceklerin nedir? Türkbükü'nde, nefis bir otelde hoş bir tatili ne zaman yaptın en son? Gittin diyelim. "Merhaba" mı dedin, ya da daha çok "Hello" diyerek mi karıştın aralarına?
…Sonra düşünüyorum. Ne kadar etkilendik, ne kadar özgürüz diye. Ama sorularımın en basiti, mantıklı ve zorunun, "Bana verilen bir özgürlük var mı? Yoksa zaten sahip olduğum özgürlüğümü kendim mi kısıtlıyorum diye…"
Sevgili Mustafa henüz on beş yaşındaydı ve yaşamını sarhoş, hız düşkünü bir direksiyon magandası yüzünden kaybedeli on beş yıl oldu. On beş yıl önce bile bugün yaşadığımız gerçeklerin farkına varmıştı. Ve bir gün içinde bitivermişti hayat. Beklemediği anda…
Zaman ilerledikçe yaşamak, insanca ve özgür yaşamak bana daha zor gelmeye başladı. Böylesine pırıl, pırıl zekâ numunesi, gelecekte topluma ışık olacak gençlerin pisipisine ölmesi gücüme gidiyor.
Mustafa şimdi kollarını açmış bir halde ahret yolculuğuna çıkmış olan babaannesini, Asuman Anneyi karşılamayı bekliyor…
Dünün sorunlarını bir ödev defterinde özetlemiş olmasının hayreti içinde gözyaşlarımı tutamayıp sorusunu tekrarlıyorum.
Sürekli özgürlükle ilgili sorduğu soru zihnimizde dönüp duruyor… Bir gün bitiverecek olan hayatta gerçekten biz özgür müyüz? Bize tanınmış bir özgürlük var mı diye, diye…
Ölümün gölgesinde…
Her ikisinin de ruhları şadolsun…
- Gözyaşı… / 27.12.2023
- Yazmak, yaşamaktır… / 23.12.2023
- Haydar Hoca'yı unutmayın / 02.12.2023
- Öğretmenim… / 23.11.2023
- Bir zeytin öyküsü… / 11.11.2023
- Yağmur mevsimi… / 07.11.2023
- Çocuk! / 05.11.2023
- Deprem gerçeği / 01.11.2023
- Cumhuriyet anlayışı / 28.10.2023