Emperyalist devletler, birbirleriyle sürtüşür, çıkar çatışmasına girer, ancak savaşı göze almaktan kaçınırlar. Çünkü savaş, yenene de yenilene de büyük zararlar vermektedir. O nedenle en kârlı yöntem olarak vekâlet savaşları görülmektedir. Vekâlet savaşları için de biçilmiş kaftan terör örgütleridir.
İstesek de istemesek de dünya, böyle bir döneme girmiştir. Bundan dolayıdır ki, terör sadece terör değil, aynı zamanda emperyalist devletlerin hesabına, uluslararası düzeyde sürdürülen kirli bir savaştır.
Vekâlet savaşları sorunsuz bir biçimde amaç ve hedefine ulaştırılabilir mi? Ulaştırılamaz, zira hiçbir zaman vekil, asılın yerini tutamaz. Demokratik yöntemlerle verilen vekâletlerde bile, bu gerçek geçerlidir.
Vekiller, bir robot gibi davranamazlar. Onların da kendilerine göre istekleri, amaç ve hedefleri bulunmaktadır. Bunlara ulaşmak için vekil savaşçılar, karşı tarafla belli bir noktaya kadar anlaşır ve beraberce yürürler. Sonra ipler kopar, dostluklar düşmanlığa, karşılıklı ilişkiler kaosa dönüşür.
İslâm dünyası, dini ve lâik kisveli terör örgütlerinin yürüttüğü bir vekâlet savaşıyla karşı karşıyadır. Söz konusu örgütler, dini ve milli bütünlüğümüzü, toplumsal ve sosyal düzenimizi yıkmak için var güçleriyle saldırıyorlar. Görevleri sona erdiğinde, bu örgütlerin çöp sepetine atılacakları, fakat arkalarında bir kaos bırakacakları kesindir.
Bir Rus akademisyen şöyle demiştir: "Ortadoğu, dayatılan her düzeni kusuyor. Artık Ortadoğu'da düzen kurmak yerine kaosu yönetmek zamanıdır." Kaosu yönetmenin anlamı, Ortadoğu'da huzur, güven ve rahat bırakmamaktır. Emperyalist devletler, tam da bunu yapmaktadır.
ABD'li General Eisenhower, ne pahasına olursa olsun, Ortadoğu'da kazanmak zorunda olduklarını belirtiyor ve şöyle diyor: "Yalnız coğrafya bakımından bile bütün dünyada, stratejik yönden Ortadoğu'dan daha önemli bir bölge yoktur." Ortadoğu'ya bu gözle bakan ABD, Türkiye'ye ne söylerse söylesin, terör örgütlerini desteklemekten vazgeçmeyecektir.
Görüldüğü üzere ABD, tercihini açıkça terör örgütlerinden yana kullanmıştır. ABD Başkanı Donald Trump'ın, Türkiye'nin terör örgütü kabul ettiği YPG'ye ağır silâh verilmesi talimatını imzalaması, başka türlü nasıl izah edilebilir? ABD'li yetkililerin, bundan sonra söyleyecekleri sözlerin hiçbir geçerliliği ve inandırıcılığı olamaz.
ABD'nin Ortadoğu politikası, başkanların değişmesiyle asla değişmiyor. Böyle bir beklentiye girmek büyük bir safdilliktir. Çünkü ABD'nin Ortadoğu politikasının asıl mimarı İngilizlerdir.
Daha yerinde bir deyişle ABD, İslâm dünyasına yönelik asırlık bir politika izlemektedir. Türkiye başta olmak üzere tüm İslâm ülkeleri de, aynı şekilde asırlık tecrübe ve birikimini seferber ederek, bu vekâlet savaşlarını püskürtmeli ve kaosa da imkân vermemelidir.
İstesek de istemesek de dünya, böyle bir döneme girmiştir. Bundan dolayıdır ki, terör sadece terör değil, aynı zamanda emperyalist devletlerin hesabına, uluslararası düzeyde sürdürülen kirli bir savaştır.
Vekâlet savaşları sorunsuz bir biçimde amaç ve hedefine ulaştırılabilir mi? Ulaştırılamaz, zira hiçbir zaman vekil, asılın yerini tutamaz. Demokratik yöntemlerle verilen vekâletlerde bile, bu gerçek geçerlidir.
Vekiller, bir robot gibi davranamazlar. Onların da kendilerine göre istekleri, amaç ve hedefleri bulunmaktadır. Bunlara ulaşmak için vekil savaşçılar, karşı tarafla belli bir noktaya kadar anlaşır ve beraberce yürürler. Sonra ipler kopar, dostluklar düşmanlığa, karşılıklı ilişkiler kaosa dönüşür.
İslâm dünyası, dini ve lâik kisveli terör örgütlerinin yürüttüğü bir vekâlet savaşıyla karşı karşıyadır. Söz konusu örgütler, dini ve milli bütünlüğümüzü, toplumsal ve sosyal düzenimizi yıkmak için var güçleriyle saldırıyorlar. Görevleri sona erdiğinde, bu örgütlerin çöp sepetine atılacakları, fakat arkalarında bir kaos bırakacakları kesindir.
Bir Rus akademisyen şöyle demiştir: "Ortadoğu, dayatılan her düzeni kusuyor. Artık Ortadoğu'da düzen kurmak yerine kaosu yönetmek zamanıdır." Kaosu yönetmenin anlamı, Ortadoğu'da huzur, güven ve rahat bırakmamaktır. Emperyalist devletler, tam da bunu yapmaktadır.
ABD'li General Eisenhower, ne pahasına olursa olsun, Ortadoğu'da kazanmak zorunda olduklarını belirtiyor ve şöyle diyor: "Yalnız coğrafya bakımından bile bütün dünyada, stratejik yönden Ortadoğu'dan daha önemli bir bölge yoktur." Ortadoğu'ya bu gözle bakan ABD, Türkiye'ye ne söylerse söylesin, terör örgütlerini desteklemekten vazgeçmeyecektir.
Görüldüğü üzere ABD, tercihini açıkça terör örgütlerinden yana kullanmıştır. ABD Başkanı Donald Trump'ın, Türkiye'nin terör örgütü kabul ettiği YPG'ye ağır silâh verilmesi talimatını imzalaması, başka türlü nasıl izah edilebilir? ABD'li yetkililerin, bundan sonra söyleyecekleri sözlerin hiçbir geçerliliği ve inandırıcılığı olamaz.
ABD'nin Ortadoğu politikası, başkanların değişmesiyle asla değişmiyor. Böyle bir beklentiye girmek büyük bir safdilliktir. Çünkü ABD'nin Ortadoğu politikasının asıl mimarı İngilizlerdir.
Daha yerinde bir deyişle ABD, İslâm dünyasına yönelik asırlık bir politika izlemektedir. Türkiye başta olmak üzere tüm İslâm ülkeleri de, aynı şekilde asırlık tecrübe ve birikimini seferber ederek, bu vekâlet savaşlarını püskürtmeli ve kaosa da imkân vermemelidir.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018