Hakan Fidan. Birkaç yıl öncesine kadar ailesinin, akrabalarının, dostlarının, iş arkadaşlarının vs. tanıdığı bir kişiydi. Ama şimdi en azından bütün Türkiye tanıyor.
Tabi bu tanınma normal bir tanınma olarak adlandıramayız. Hani PKK ile “Ben görüşmedim, devlet görüştü.” “Şeytanla bile görüşürüm.” “Analar ağlamasın.” 24 şehidin ardında “Sonuna kadar açılım” diyen iktidarın bir anda KCK operasyonları ve karşılıklı restleşmeler, internete düşen kasetler vs. sonucu bir anda Türkiye’nin en çok tanınanlarından oldu Hakan Fidan.
PKK ve KCK’nın başı çıktı dedi ki; “Biz hükümetle 2 yılı dolaylı 5 yıldır görüşüyoruz” Hatta bu Karayılan “özerklik” talebinin bile hükümetten geldiğini iddia etti. Tabi bu iddiaların ortasındaki kişi, Kandil, İmralı, Oslo hattındaki kişi Hakan Fidan’dan başkası değildi.
Tabi bu PKK ile yapılan müzakereler, verilen tavizler, KCK operasyonları, Meclis çatısı altından, açıkça devleti ve milleti tehdit eden açıklamalar, bu sürecin bir kurbana ihtiyacı olduğu kanısı uyandırdı bende. Çok geçmeden de kurban seçildi.
Süreç ilginç işliyor. Askerin, yazar, çizerin içeri tıkılmasına, haklarında soruşturma açılmasına en azından “Deniz Fenerine” gösterdikleri duyarlılıkları gösteremeyenler hukuk ve demokrasi adına MİT’e sahip çıktılar. Kurumların yıpratılmaması gerçeğini hatırlayıp, millete de hatırlattılar.
Diğer taraftan özel yasa çıkarılmış, yargılanabilir mi, yargılanamaz mı, savcılar Başbakandan izinsiz nasıl böyle bir soruşturma veya ifadeye çağırma veya yakalama kararı alabilirler vs. tartışmaları devam ediyor… Artı bu savcılar, Erdoğan, cemaat gerilimine kadar niye harekete geçmedi, sorusu da cevap arıyor… Bir artı daha; hakan Fidan’ın iyi bir cemaatçi olduğu iddialarını medya dillendiriyor…
Birde dikkatimi çeken Hakan Fidan tartışmalarından telaşa kapılanlar var. Mesela; Aysel Tuğluk. Apo’nun avukatı. Aynı zamanda maaşlı bağımsız vekil. Bakın ne diyor;
“Bu İmralı’da yapılan görüşmelere katılan ekibe yönelik bir soruşturmadır… MİT müsteşarı Fidan olayı AKP’yi bitirmeye dönük bir projedir. Süreç, derin bir yaklaşım olup diyalog ve meseleyi çözmek istemeyen, İmralı’nın önünü kapatan bir yapı niteliği taşıyor. Uluslararası güçler her zaman bu işin içinde yer almıştır. MİT ve PKK arasındaki görüşmelerin tıkanması halinde iç savaş yaşanabilir…”
BDP Eş Başkanı Demirtaş da; “Türkiye’de bir vesayet rejimi vardır, AKP bu rejimi ele geçirmiştir. Şimdi kendi içinde bir çatışma yaşıyorlar. Bu hamle Kürt sorununda diyalog temelli arayışlara karşı bir hamle” diyor.
İlginç değil mi? Bağımsızlık rüyaları görüp, şarkılar söyleyenler bir anda AKP ve MİT’e sahip çıkmaya kalkıyor. Neden?
İşin birde malumunuz olan malum medya ayağı var.
Yeni Akit’in manşeti; “İsrail’in hedefindeki Fidan’a Türkiye sahip çıktı. Suç yok, görev var” başlığında…
Milli Gazete ise “Derin Savaş” manşetinin altına Hakan Fidan’ı “CIA ve MOSSAD’ı rahatsız eden isim” olarak anladığını yazdı.
Star; “Ne yaptığınızın farkında mısınız?” “Hedef Fidan, KCK Bahane” başlığı atarken, Sabah gazetesinin önemli yazarlarından Hasan Bülent Kahraman, hedefin Hakan Fidan değil Tayyip Erdoğan olduğunu iddia ederek şöyle diyor; “Orgeneral İlker Başbuğ tutuklandığında yazmış ve yargının “aşırı özgüven” içine girdiğini söylemiştim. MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın hem de böylesi konularla ilgili olarak soruşturmaya davet edilmesi yargının bu sınırları aştığını da gösteriyor… Sonuç çok açık: Kürt sorunu çözülmesin isteniyor belli çevrelerce, demokratikleşme girişimleri (en genel anlamda) yarım kalsın diye çalışılıyor, Fidan burada bir semboldür, bu hamle bütün kanatlarıyla merkeze, yani hükümete, siyasi otoriteye ve Başbakana yönelmiştir. Savaş birileri tarafından sürdürülüyor, bazı savaşlar hep devam etsin isteniyor.”
Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi ise; “AK Parti, Hakan Fidan olayını ilk kez içlerinden bir kelle alınması olarak gördü. Tedirgin oldu. Başbakan ve Cumhurbaşkanı seviyesindeki sahiplenme, hükümet düzeyindeki çaba Hakan Fidan’ın bu iktidar için ne denli önemli olduğunu ortaya koydu. MİT Müsteşarı bu süreçten güçlenerek çıktı” diyor!!!
Bugün gazetesi ise: “Aklanmak için yargılanmaları gerekiyor” iddiasında…
Tabi bu işler “zaman” sız olmaz! Zaman gazetesi ise Ergenekon’u çağrıştıran bir iddia ile haberi yayınlıyor; “DEVLET, İKTİDARI YENİDEN ŞEKİLLENDİRİYOR” (Hemen sormak istiyorum; Bu devletten kastettikleri ne acaba?)
Hakan Fidan’dan çok çok önceleri şöhreti yakalamış Mümtazer Türköne ise hemen teşhisini koyuyor; “Devlet iktidarının yeni sahibinin yargı olduğunu” ilan etti…” diyor.
Pennsylvania’nın Türkiye’deki önemli sözcülerinden Hüseyin Gülerce ise konuya önem vermeyerek asıl meselenin ve bu tip olayların çözümünün “Yeni anayasa” olduğunu ve bu sürecin hızlandırılması gerektiğini yazıyor.
Başbakanın “Benden uzak tutun” dediği Nazlı Hanım ise haliyle misilleme girişiminde; “İzin mi alacaklardı yani” diyor. (Savcılar için)
Fehmi Koru ise ilginç iki benzetmeyle bu süreçteki herkesin aynı takımın oyuncusu olduğunu bilerek veya bilmeyerek ispat ediyor;
“İki vazoyu birbirine vurduğunuz zaman nasıl bir sonuç ortaya çıkar? Ya da iki yumurtayı? İkisi de kırılır, değil mi? Vazo ile yumurtayı tokuşturduğunuzda da aynı sonucu alırsınız; farklı olmaları ikisinin de kırılmasını engellemez…”
Ben ise; “Olmasaydı sonumuz böyle” diyorum…
Tabi bu tanınma normal bir tanınma olarak adlandıramayız. Hani PKK ile “Ben görüşmedim, devlet görüştü.” “Şeytanla bile görüşürüm.” “Analar ağlamasın.” 24 şehidin ardında “Sonuna kadar açılım” diyen iktidarın bir anda KCK operasyonları ve karşılıklı restleşmeler, internete düşen kasetler vs. sonucu bir anda Türkiye’nin en çok tanınanlarından oldu Hakan Fidan.
PKK ve KCK’nın başı çıktı dedi ki; “Biz hükümetle 2 yılı dolaylı 5 yıldır görüşüyoruz” Hatta bu Karayılan “özerklik” talebinin bile hükümetten geldiğini iddia etti. Tabi bu iddiaların ortasındaki kişi, Kandil, İmralı, Oslo hattındaki kişi Hakan Fidan’dan başkası değildi.
Tabi bu PKK ile yapılan müzakereler, verilen tavizler, KCK operasyonları, Meclis çatısı altından, açıkça devleti ve milleti tehdit eden açıklamalar, bu sürecin bir kurbana ihtiyacı olduğu kanısı uyandırdı bende. Çok geçmeden de kurban seçildi.
Süreç ilginç işliyor. Askerin, yazar, çizerin içeri tıkılmasına, haklarında soruşturma açılmasına en azından “Deniz Fenerine” gösterdikleri duyarlılıkları gösteremeyenler hukuk ve demokrasi adına MİT’e sahip çıktılar. Kurumların yıpratılmaması gerçeğini hatırlayıp, millete de hatırlattılar.
Diğer taraftan özel yasa çıkarılmış, yargılanabilir mi, yargılanamaz mı, savcılar Başbakandan izinsiz nasıl böyle bir soruşturma veya ifadeye çağırma veya yakalama kararı alabilirler vs. tartışmaları devam ediyor… Artı bu savcılar, Erdoğan, cemaat gerilimine kadar niye harekete geçmedi, sorusu da cevap arıyor… Bir artı daha; hakan Fidan’ın iyi bir cemaatçi olduğu iddialarını medya dillendiriyor…
Birde dikkatimi çeken Hakan Fidan tartışmalarından telaşa kapılanlar var. Mesela; Aysel Tuğluk. Apo’nun avukatı. Aynı zamanda maaşlı bağımsız vekil. Bakın ne diyor;
“Bu İmralı’da yapılan görüşmelere katılan ekibe yönelik bir soruşturmadır… MİT müsteşarı Fidan olayı AKP’yi bitirmeye dönük bir projedir. Süreç, derin bir yaklaşım olup diyalog ve meseleyi çözmek istemeyen, İmralı’nın önünü kapatan bir yapı niteliği taşıyor. Uluslararası güçler her zaman bu işin içinde yer almıştır. MİT ve PKK arasındaki görüşmelerin tıkanması halinde iç savaş yaşanabilir…”
BDP Eş Başkanı Demirtaş da; “Türkiye’de bir vesayet rejimi vardır, AKP bu rejimi ele geçirmiştir. Şimdi kendi içinde bir çatışma yaşıyorlar. Bu hamle Kürt sorununda diyalog temelli arayışlara karşı bir hamle” diyor.
İlginç değil mi? Bağımsızlık rüyaları görüp, şarkılar söyleyenler bir anda AKP ve MİT’e sahip çıkmaya kalkıyor. Neden?
İşin birde malumunuz olan malum medya ayağı var.
Yeni Akit’in manşeti; “İsrail’in hedefindeki Fidan’a Türkiye sahip çıktı. Suç yok, görev var” başlığında…
Milli Gazete ise “Derin Savaş” manşetinin altına Hakan Fidan’ı “CIA ve MOSSAD’ı rahatsız eden isim” olarak anladığını yazdı.
Star; “Ne yaptığınızın farkında mısınız?” “Hedef Fidan, KCK Bahane” başlığı atarken, Sabah gazetesinin önemli yazarlarından Hasan Bülent Kahraman, hedefin Hakan Fidan değil Tayyip Erdoğan olduğunu iddia ederek şöyle diyor; “Orgeneral İlker Başbuğ tutuklandığında yazmış ve yargının “aşırı özgüven” içine girdiğini söylemiştim. MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın hem de böylesi konularla ilgili olarak soruşturmaya davet edilmesi yargının bu sınırları aştığını da gösteriyor… Sonuç çok açık: Kürt sorunu çözülmesin isteniyor belli çevrelerce, demokratikleşme girişimleri (en genel anlamda) yarım kalsın diye çalışılıyor, Fidan burada bir semboldür, bu hamle bütün kanatlarıyla merkeze, yani hükümete, siyasi otoriteye ve Başbakana yönelmiştir. Savaş birileri tarafından sürdürülüyor, bazı savaşlar hep devam etsin isteniyor.”
Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi ise; “AK Parti, Hakan Fidan olayını ilk kez içlerinden bir kelle alınması olarak gördü. Tedirgin oldu. Başbakan ve Cumhurbaşkanı seviyesindeki sahiplenme, hükümet düzeyindeki çaba Hakan Fidan’ın bu iktidar için ne denli önemli olduğunu ortaya koydu. MİT Müsteşarı bu süreçten güçlenerek çıktı” diyor!!!
Bugün gazetesi ise: “Aklanmak için yargılanmaları gerekiyor” iddiasında…
Tabi bu işler “zaman” sız olmaz! Zaman gazetesi ise Ergenekon’u çağrıştıran bir iddia ile haberi yayınlıyor; “DEVLET, İKTİDARI YENİDEN ŞEKİLLENDİRİYOR” (Hemen sormak istiyorum; Bu devletten kastettikleri ne acaba?)
Hakan Fidan’dan çok çok önceleri şöhreti yakalamış Mümtazer Türköne ise hemen teşhisini koyuyor; “Devlet iktidarının yeni sahibinin yargı olduğunu” ilan etti…” diyor.
Pennsylvania’nın Türkiye’deki önemli sözcülerinden Hüseyin Gülerce ise konuya önem vermeyerek asıl meselenin ve bu tip olayların çözümünün “Yeni anayasa” olduğunu ve bu sürecin hızlandırılması gerektiğini yazıyor.
Başbakanın “Benden uzak tutun” dediği Nazlı Hanım ise haliyle misilleme girişiminde; “İzin mi alacaklardı yani” diyor. (Savcılar için)
Fehmi Koru ise ilginç iki benzetmeyle bu süreçteki herkesin aynı takımın oyuncusu olduğunu bilerek veya bilmeyerek ispat ediyor;
“İki vazoyu birbirine vurduğunuz zaman nasıl bir sonuç ortaya çıkar? Ya da iki yumurtayı? İkisi de kırılır, değil mi? Vazo ile yumurtayı tokuşturduğunuzda da aynı sonucu alırsınız; farklı olmaları ikisinin de kırılmasını engellemez…”
Ben ise; “Olmasaydı sonumuz böyle” diyorum…
Akın Aydın / diğer yazıları
- İnsan ‘kokuşmuş bir sudan’ yaratıldığını bilmiyor mu? / 26.04.2024
- Fuhuş kökünden fahiş fiyatlar / 24.04.2024
- Arzusu millî egemenliğe dayanan Türk devleti kurmaktı / 23.04.2024
- Ekrem İmamoğlu’na açık mektup / 22.04.2024
- Erdoğan anlattığı kıssayı bile unuttu / 21.04.2024
- Devletin malı deniz, yiyen ıstakoz / 20.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024
- Fuhuş kökünden fahiş fiyatlar / 24.04.2024
- Arzusu millî egemenliğe dayanan Türk devleti kurmaktı / 23.04.2024
- Ekrem İmamoğlu’na açık mektup / 22.04.2024
- Erdoğan anlattığı kıssayı bile unuttu / 21.04.2024
- Devletin malı deniz, yiyen ıstakoz / 20.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024