Atatürk Fen Lisesi'nde ilk sınıfın son günleriydi. Sıcak bir yaz akşamı parti vardı açık havada. Ben de danstan yeni oturmuştum. İki dertli genç yanıma sokuldu. Okulun bahçesinde bir iki tur attık. Bana ölümü hatırlattılar. Nefsime ağır geldi. İkinci yıl yolumu koridorlarda değiştirdim karşılaşmamak için onlarla. Derken son yıl gelmişti. Ateist olduğunu bilmediğim birine peygamber kıssalarından anlatıyordum. Sonra da inanmadığını öğrenince şok oldum.
Empati yapmayı çok severdim. Günlerce düşündüm nasıl inanılmaz diye. Derken o kişinin hali üzerime geçti. Bildiğim her şey artık yalandı. Tutunduğum tüm deliller kırılıp elimde kalıyordu. Gecelerce ağladım. Gözyaşlarıyla şüphe ettiğim Yaradan için namaz kıldım. Bir gün mecnun gibi okul koridorunda yürürken, yolumu değiştirdiğim o gençlerden birine rastladım. Bu sefer bana farklı göründü. Sanki benim can simidim idi. Beraber bir meclise gittik. Kelime-i tevhid getirdik. Her nefeste "yok yok" diye diklenen nefsimin başına balyozlar indi. Dedim ki "işte aradığım budur. Alın beni bu nefesin sahibine götürün."
Bir gün evine gittik o nefesin sahibinin. Trafik kazasından yeni çıkmıştı. Arabayı şarampole süren bendim. Ama yara izleri Onun yüzünde idi. Derken başladı bir sevda. Üniversite yılları rüya gibi geçti. Hem Boğaziçi'nde hem de onun İcmal mektebinde öğrenci idim. Üniversite'de mesleğimi, Onun mektebinde hayatı öğrendim. Beyoğlu'nda gezdim. Gözlerimi süzdüm. Tarlabaşı cadde serserisine, İstiklal caddesi esnafına empati yaptım. İki cadde arası sokaklara maya saçtım. Meğer asıl mayalanan kendi gönlüm imiş.
Ama o durmak bilmiyordu. Daha üniversitenin ilk yıllarıydı. Evlerimizdeki aptal kutusunu adam edip mektep yapmaya karar verdi. Bize de o mektepte iş düştü. Kâh üniversitede, kâh Beyoğlu'nda, kâh kamera karşısında farkında olmadan neler yaptırmış? Hamur gibi yoğurmuş bizi. Üniversite bitti ama mektepte işimiz bitmedi. Mektebi cilalamak ve parlatmak için çalışmaya devam ettik. O artık tüm evlere giriyor mayasını daha hızlı saçıyordu. Dünyamızın çekirdeği olmuştu. Bu dünyayı korumak için ona atmosfer lazımdı. Onun kokusunu taşıyan bir atmosfer ile sarmalandım sonraları.
Bir ara hava yollarında çalıştım. Onu yolcu ediyordum. Bekleme salonunda kendimce onu korumaya almıştım. Orada topu topu bekleyeceği on dakikayı bile değerlendirdi. Yanıma geldi ve beni olası tehlikeli akımlara karşı uyardı. Tatlı tatlı örnekler verdi çocuklarından. Hoş bir iz bıraktı anılarımın arasına.
Çok sevmiştim onu hesapsızca. Ondaki cevherin neleri yapmaya muktedir olduğunu fark etmeden. Onun rüzgârıyla savruluyorduk. Ama meğer ne yokuşlar tırmanıyor, ne yollar kat ediyormuşuz. Askeri sevdim onun nasihatleriyle. "Kol kırılır yen içinde kalır" demişti. Vatani görevim bir zevke dönüştü herkesin öfkeden küfrettiği bir ortamda. Onun cevheri ortaya çıkaran nazarıyla bakınca etrafa, her yerde hazineler keşfetmek mutluluk veriyordu insana.
Ama sıcak postta oturmayı tercih etmedi. Dünya yanıyordu. Koşmaya başladı söndürmek için ateşi. Memleketinden başladı yangını duyurmaya. Yangın farklı cihetlerden körükleniyordu. O da her cihetten su serpiyordu yüreklere. Koca bir cüsse bir damla kan ile yaşar mı hiç? "Kan lazım" dedi ama gâvurun kanı değil. Bu cüsseye bir ruh lazım dedi. Atasını işaret etti. O'ndan Ehlibeyt ruhunu damıttı. Cüsseyi hastalıklardan korumak için mikroplara büyüteç tuttu. Zırh giydirdi. Meğer hem iç dünyamızı hem de dış dünyamızı değiştiren bir nefesi sevmişim. Bu ne bahtiyarlık?
Yüreğimde fırtınalar kopan bir gece çağırdı beni havada yakalayarak. Meğer gitmeye yakın ipimizi sağlam kazığa bağlamak istemiş. Hep kendime miğfer derdim onun başını korumaya namzet. Anlatmaya çalıştım o gece birkaç kelime geveleyerek. "Tamam" dedi. Ali de zaten peygamberin miğferi değil miydi?
Bize koşmayı öğretti elektron gibi. Durursak yok olacağımızı anladık madde gibi. Ehlibeyti bize yaşattı. Miras olarak onların kaderini de bıraktı. Ayrılık acısına sardı gizli hazinesini. Şimdi her yürekte onu arıyoruz. Yüreğinden onu çıkaranlar yüreğimizde yara izleri bırakıyor. Çünkü onu bulamadığımız yürekler bizi çok üzüyor. Koşalım ama yüreklerde o olsun. Dünyayı değiştirelim ama onun nefesiyle. Yoksa yorgunluk beyhude olur.
- Vasiyet ve sözleşme / 13.04.2025
- Chat Gpt ile MEM üzerine / 04.04.2025
- Gençlerin yurt dışı hayalleri / 03.02.2025
- Uzayda yaşam / 28.01.2025
- Terörist muhalifler! / 12.12.2024
- Mustafa / 09.11.2024
- Üçüncü boyut / 29.10.2024
- Erzincan altın madeni / 09.10.2024
- Bağımlılıktan kurtulmak / 01.10.2024