Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın'ın 25 milyon dolarlık yolsuzluk yapmak suçundan tutuklanmasının ardından YÖK kıyameti kopardı. YÖK Başkanı Erdoğan Teziç ve diğer rektörler Aşkın'ın tutuklanması olayını adeta ellerine geçen bir fırsat olarak değerlendirip, Türk Yargısını yerden yere vurmaya başladılar. Türk Yargısını "şamar oğlanı" misali bir o yana bir bu yana savurmak maalesef bir adet haline geldi. Bu kapıyı yargıya sahip çıkmakla sorumlu olan hükümet açtı, o kapıdan şimdi de rektörler ve YÖK giriyor. YÖK'ün Rektör Aşkın'ın tutuklamasını protesto amaçlı Rektörler Komitesi'ni Van'da toplama kararı, Barolar Birliği'nin Van'a hareket etmesi ve 50 kişilik YÖK ekibinin Adalet Bakanı'na gerçekleştirdikleri nümayişkâr ziyaret birkaç güne sığdırılan, kolay kolay geçiştirilemeyecek konular. Tabir yerindeyse bir bardak suda koparılan bu fırtınanın sebepleri ve sonuçları üzerinde dikkatle durulmalı. YÖK heyetinin bu olayın ardından yayınladıkları 8 maddelik bildiriyi incelediğimizde, rektör Aşkın'ın suçsuzluğuna ve bir iftiraya kurban gittiğine dair tek bir cümleye rastlamıyoruz. YÖK'ün amacının üzüm toplamak olmadığı her halinden belli oluyor. YÖK bildirisinde 25 milyon dolarlık yolsuzluğun boyutları, nasıl gerçekleştirildiği, Aşkın'ın bu yolsuzluktaki pozisyonu üzerinde durulmayıp, diğer personelin ihmalleri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nin kuruluşundaki kadrolaşma mantığı, nitelikli eleman sıkıntısı gibi yolsuzluğun bam telinden oldukça uzak konulara yer verilmiş ve "arkasında komplo olduğu yönünde şüpheler uyanmaktadır" cümlesiyle de Rektör Aşkın'ı hukuki zeminde savunmanın güçlüğü ortaya konulmuştur. Teziç, rektör Aşkın'ı doğru dürüst savunamıyor çünkü ortada savunulacak bir durum yok. Bunun aksine, bu olay üzerinden hükümetle yürüttüğü çatışmaya malzeme topluyor Türk yargısını tahkir ve tezyif ediyor. Teziç, "Rektör Aşkın'a sahip çıkmak Cumhuriyet'e sahip çıkmakla eş anlamlıdır" gibi bir cümle kurarak, koskoca Cumhuriyeti, 25 milyon dolar yolsuzluk yaptığı iddiasıyla tutuklanan bir rektöre sahip çıkmakla eşdeğer tutabiliyor. Bu çarpık mantık, Cumhuriyet'e ve onu kuranlara saygısızlıktır. Başbakan Erdoğan rektörlerin bu tavırlarından duyduğu rahatsızlığı "herkes görevini bilsin" diyerek dile getiriyor. Adalet Bakanı Cemil Çiçek de, "Yargıya müdahale anlamına gelebilecek olan bir kısım tavırlardan herkesin kaçınması gerekir. Bu da hukuk devleti olmanın icabı" diyerek tepkisini ifade ediyor. YÖK'ün bu olayda sergilediği tutum başından sonuna kadar yanlış olmasına karşın Adalet Bakanı ve Başbakan'ın bu ifadelerinin hiçbir geçerliliği bulunmuyor. Çünkü Türk yargısını, canı isteyenin şamar oğlanına çevirebileceği bu noktaya Başbakan Erdoğan, Adalet Bakanı Cemil Çiçek ve AKP hükümeti taşımıştır. AKP hükümeti iktidara geldiği ilk günlerde milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması tartışmalarında Türk yargısına güvenmediklerini açık açık ifade etmişlerdir. Daha sonra Türk yargısının verdiği Ermeni konferansı düzenlenmemesi kararını hiçe sayarak Bilgi Üniversitesi'nde Ermeni konferansı tertip edilmesini bizzat Başbakan Erdoğan ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek organize etmişlerdir. Ve yine aynı şekilde Prof. Dr. Haydar Baş'ın profesörlüğüyle ilgili, Türk yargısının verdiği kapı gibi kararlar olmasına karşın İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun bazı grupların ortaya attığı iddialara "mal bulmuş mağribi" misali sarılarak, bu yolla Prof. Dr. Baş'ı hedef alması da Türk yargısına vurulan önemli darbelerden bir tanesiydi.Bugün rektörlerin Türk yargısını hedef alan açıklama ve girişimlerinden şikayet edecek en son merci maalesef hükümettir. Çünkü yargıyı korumak ve kollamakla görevli olan hükümet yargı kararlarını hiçe sayma kapısını sonuna kadar açmıştır. Bu kapıdan girenlerin sorumluluğu hükümete aittir.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012