Yerin altı ve üstü olduğunu biliyor musun?
Hişam bin Hakem bana şöyle dedi: Mısır'da bir zındık (ateist) vardı; kendisine, Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) aleyhisselam'dan bir şeyler (bazı sözler) ulaşıyordu. İmamla tartışmak için Medine'ye hareket etti. Ama imamı Medine'de bulamadı
27.04.2025 17:30:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Ali bin Mansur'dan, dedi ki: Hişam bin Hakem bana şöyle dedi: Mısır'da bir zındık (ateist) vardı; kendisine, Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) aleyhisselam'dan bir şeyler (bazı sözler) ulaşıyordu. İmamla tartışmak için Medine'ye hareket etti. Ama imamı Medine'de bulamadı. Kendisine; İmam Mekke'ye gitmiştir, denildi. Bunun üzerine Mekke'ye hareket etti.
Biz Ebu Abdullah ile birlikteydik. Bizim Ebu Abdullah aleyhisselam ile birlikte tavaf ettiğimiz bir sırada adam bizimle karşılaştı. Adı Abdulmelik, künyesi Ebu Abdullah'dı. Adam omzuyla Ebu Abdullah aleyhisselam'ın omzuna dokundu.
Ebu Abdullah aleyhisselam ona: "Adın nedir?" diye sordular.
Adam: "Adım, Abdulmelik'tir." dedi.
İmam: "Peki künyen nedir?" diye sordular.
Adam: "Künyem, Ebu Abdullah'tır." dedi.
Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) aleyhisselam ona: "Kulu olduğun bu melik (sultan) kimdir acaba? Yeryüzü meliklerinden midir, yoksa gökyüzü meliklerinden mi? Bir de bana oğlundan haber ver; acaba o göğün ilâhının mı kuludur, yoksa yerin ilâhının mı? Dilediğini söyle, her takdirde eleştirileceksin." buyurdular.
Hişam bin Hakem der ki: Bu esnada ben, o ateiste: "Cevap vermeyecek misin?!" dedim. Adam benim bu sözümden rahatsız oldu.
Bu arada Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) ona: "Tavafı tamamladığımda yanımıza gel." buyurdular.
Ebu Abdullah tavafı bitirdiğinde ateist gelip Ebu Abdullah'ın karşısında oturdu. Biz de İmam'ın yanında toplanmıştık.
Ebu Abdullah aleyhisselam ateiste: "Yerin altı ve üstü olduğunu biliyor musun?" buyurdular.
"Evet." dedi.
"Peki, yerin altına girdin mi?" buyurdular.
"Hayır." dedi.
"Öyleyse ne bilirsin, yerin altında ne var?" dediler.
"Bilmiyorum ama yerin altında bir şey olmadığını zannediyorum." dedi.
Ebu Abdullah aleyhisselam: "Zan, kesin bilgi edinemediğin bir konuda aczinin göstergesidir." dediler.
Sonra Ebu Abdullah aleyhisselam: "Peki, göğe çıktın mı?" buyurdular.
"Hayır." dedi.
"Orada ne olduğunu biliyor musun?" dediler.
"Hayır." dedi.
"Şaşarım sana! Doğuya gitmemişsin, batıya ulaşmamışsın, yere inmemişsin, göğe çıkmamışsın, oralardan geçip de arkalarında ne var, ne yok görmemiş, bilmemişsin! Böyleyken kalkıp da oralarda olanı inkâr ediyorsun! Hiç akıllı bir kimse, bilmediği bir şeyi inkâr eder mi?!." dediler.
Ateist adam: "Senden başka kimse benimle bu şekilde konuşmamıştı." dedi.
Ebu Abdullah aleyhisselam: "Demek ki bu konuda sen kuşku içindesin. Belki böyledir, belki de böyle değildir, (diyorsun)." buyurdular.
Ateist: "Belki de böyledir." dedi.
Bunun üzerine Hz. Ebu Abdullah aleyhisselam şöyle buyurdular: "Ey adam! Bilmeyenin, bilene karşı ileri sürebileceği bir delili olmaz; aslında cahilin delili olamaz. Ey Mısırlıların kardeşi, beni iyice anla! Biz, kesinlikle Allah hakkında şüphe etmeyiz.
Güneşi ve ayı, gece ve gündüzü görmez misin ki, yer değiştirirler; hiç yanılmazlar ve tekrar geri dönerler! Bunların her ikisi de (bu devirlerinde) mecburdurlar; kendilerine belirlenen yerden (yörüngeden) başka bir yerleri (yörüngeleri) yoktur.
Eğer gitmeye güçleri yetiyorsa, peki niçin geri dönüyorlar? Eğer mecbur değillerse, peki neden gece, gündüze; gündüz de geceye dönüşmüyor?
Ey Mısırlıların kardeşi, andolsun Allah'a ki, bunların her ikisi de bunu devam ettirmeye mecburdurlar. Şüphesiz ki, onları mecbur eden onlardan daha nüfuzlu, daha büyüktür."
Ateist: "Doğru söyledin." dedi.
Sonra Hz. Ebu Abdullah aleyhisselam: "Ey Mısırlıların kardeşi!" buyurdular, "Sizin savunduğunuz ve dehr (zaman) olduğunu sandığınız şeye gelelim; eğer dehr insanları götürüyorsa, peki niçin onları geri getirmiyor? Şayet geri getiriyorsa, peki neden götürmüyor?
Demek ki insanlar da (bu hususta) mecburdurlar. Ey Mısırlıların kardeşi, niçin gök yükseltilmiş, yer ise indirilmiştir? Niçin gök, yerin üzerine düşmüyor? Niçin yer kendi katmanları üzerine inmiyor? Niçin bu ikisi birbiriyle bitişmiyor? Onun (yerin) üzerindekiler neden birbirine yapışmıyor?"
Ateist: "Çünkü onları, Rableri ve efendileri olan Allah tutmaktadır." dedi."
Râvi diyor: "Böylece o ateist Ebu Abdullah aleyhisselam'ın eliyle iman etti.
Bunun üzerine Humran İmam'a: "Canım sana feda olsun! Şayet ateistler senin elinle iman ediyorlarsa, kâfirler de babanın eliyle iman ediyorlardı." dedi.
Bu arada Hz. Ebu Abdullah aleyhisselam'ın eliyle iman eden bu şahıs Hazrete: "Beni kendi öğrencilerinden kıl." dedi.
Hz. Ebu Abdullah aleyhisselam da: "Ey Hişam bin Hakem, bunu yanına al ve kendisine ilim öğret." buyurdular.
Hişam da ona ilim öğretti. Böylece o şahıs, Şam ve Mısır ahalisinin iman öğretmeni oldu. Ve öyle bir temizliğe kavuştu ki, Hz. Ebu Abdullah aleyhisselam'ın beğenisini kazandı.
Biz Ebu Abdullah ile birlikteydik. Bizim Ebu Abdullah aleyhisselam ile birlikte tavaf ettiğimiz bir sırada adam bizimle karşılaştı. Adı Abdulmelik, künyesi Ebu Abdullah'dı. Adam omzuyla Ebu Abdullah aleyhisselam'ın omzuna dokundu.
Ebu Abdullah aleyhisselam ona: "Adın nedir?" diye sordular.
Adam: "Adım, Abdulmelik'tir." dedi.
İmam: "Peki künyen nedir?" diye sordular.
Adam: "Künyem, Ebu Abdullah'tır." dedi.
Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) aleyhisselam ona: "Kulu olduğun bu melik (sultan) kimdir acaba? Yeryüzü meliklerinden midir, yoksa gökyüzü meliklerinden mi? Bir de bana oğlundan haber ver; acaba o göğün ilâhının mı kuludur, yoksa yerin ilâhının mı? Dilediğini söyle, her takdirde eleştirileceksin." buyurdular.
Hişam bin Hakem der ki: Bu esnada ben, o ateiste: "Cevap vermeyecek misin?!" dedim. Adam benim bu sözümden rahatsız oldu.
Bu arada Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) ona: "Tavafı tamamladığımda yanımıza gel." buyurdular.
Ebu Abdullah tavafı bitirdiğinde ateist gelip Ebu Abdullah'ın karşısında oturdu. Biz de İmam'ın yanında toplanmıştık.
Ebu Abdullah aleyhisselam ateiste: "Yerin altı ve üstü olduğunu biliyor musun?" buyurdular.
"Evet." dedi.
"Peki, yerin altına girdin mi?" buyurdular.
"Hayır." dedi.
"Öyleyse ne bilirsin, yerin altında ne var?" dediler.
"Bilmiyorum ama yerin altında bir şey olmadığını zannediyorum." dedi.
Ebu Abdullah aleyhisselam: "Zan, kesin bilgi edinemediğin bir konuda aczinin göstergesidir." dediler.
Sonra Ebu Abdullah aleyhisselam: "Peki, göğe çıktın mı?" buyurdular.
"Hayır." dedi.
"Orada ne olduğunu biliyor musun?" dediler.
"Hayır." dedi.
"Şaşarım sana! Doğuya gitmemişsin, batıya ulaşmamışsın, yere inmemişsin, göğe çıkmamışsın, oralardan geçip de arkalarında ne var, ne yok görmemiş, bilmemişsin! Böyleyken kalkıp da oralarda olanı inkâr ediyorsun! Hiç akıllı bir kimse, bilmediği bir şeyi inkâr eder mi?!." dediler.
Ateist adam: "Senden başka kimse benimle bu şekilde konuşmamıştı." dedi.
Ebu Abdullah aleyhisselam: "Demek ki bu konuda sen kuşku içindesin. Belki böyledir, belki de böyle değildir, (diyorsun)." buyurdular.
Ateist: "Belki de böyledir." dedi.
Bunun üzerine Hz. Ebu Abdullah aleyhisselam şöyle buyurdular: "Ey adam! Bilmeyenin, bilene karşı ileri sürebileceği bir delili olmaz; aslında cahilin delili olamaz. Ey Mısırlıların kardeşi, beni iyice anla! Biz, kesinlikle Allah hakkında şüphe etmeyiz.
Güneşi ve ayı, gece ve gündüzü görmez misin ki, yer değiştirirler; hiç yanılmazlar ve tekrar geri dönerler! Bunların her ikisi de (bu devirlerinde) mecburdurlar; kendilerine belirlenen yerden (yörüngeden) başka bir yerleri (yörüngeleri) yoktur.
Eğer gitmeye güçleri yetiyorsa, peki niçin geri dönüyorlar? Eğer mecbur değillerse, peki neden gece, gündüze; gündüz de geceye dönüşmüyor?
Ey Mısırlıların kardeşi, andolsun Allah'a ki, bunların her ikisi de bunu devam ettirmeye mecburdurlar. Şüphesiz ki, onları mecbur eden onlardan daha nüfuzlu, daha büyüktür."
Ateist: "Doğru söyledin." dedi.
Sonra Hz. Ebu Abdullah aleyhisselam: "Ey Mısırlıların kardeşi!" buyurdular, "Sizin savunduğunuz ve dehr (zaman) olduğunu sandığınız şeye gelelim; eğer dehr insanları götürüyorsa, peki niçin onları geri getirmiyor? Şayet geri getiriyorsa, peki neden götürmüyor?
Demek ki insanlar da (bu hususta) mecburdurlar. Ey Mısırlıların kardeşi, niçin gök yükseltilmiş, yer ise indirilmiştir? Niçin gök, yerin üzerine düşmüyor? Niçin yer kendi katmanları üzerine inmiyor? Niçin bu ikisi birbiriyle bitişmiyor? Onun (yerin) üzerindekiler neden birbirine yapışmıyor?"
Ateist: "Çünkü onları, Rableri ve efendileri olan Allah tutmaktadır." dedi."
Râvi diyor: "Böylece o ateist Ebu Abdullah aleyhisselam'ın eliyle iman etti.
Bunun üzerine Humran İmam'a: "Canım sana feda olsun! Şayet ateistler senin elinle iman ediyorlarsa, kâfirler de babanın eliyle iman ediyorlardı." dedi.
Bu arada Hz. Ebu Abdullah aleyhisselam'ın eliyle iman eden bu şahıs Hazrete: "Beni kendi öğrencilerinden kıl." dedi.
Hz. Ebu Abdullah aleyhisselam da: "Ey Hişam bin Hakem, bunu yanına al ve kendisine ilim öğret." buyurdular.
Hişam da ona ilim öğretti. Böylece o şahıs, Şam ve Mısır ahalisinin iman öğretmeni oldu. Ve öyle bir temizliğe kavuştu ki, Hz. Ebu Abdullah aleyhisselam'ın beğenisini kazandı.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.