Haydar Baş Hocamızın “Vesileyi” izah ederken namazdaki oturuşlarımızda sarıldığımız vesileleri örnek göstermesi Müminin miracı namaz üzerinde bizi biraz daha yoğunlaştırdı.
Allah-u âlem dedik, biz, Resulullah’ın, “İnsanoğlu öldüğü zaman, bütün amellerinin sevabı sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i câriye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat” hadisini, “Kişi bu üç şeyden mahrumsa, amel defteri kapanır” şeklinde anlıyor isek, yanlış anlıyoruz…
İşin aslı hadiste de belirtildiği gibi “kişinin amellerinin sevabının sona ermesi”dir. Evet, kişinin ameli bu üç şey yoksa bitmiştir, amma, mizan terazisinde karşısına çıkacak olan sevap parantezi henüz kapanmamıştır.
Öyle olduğu içindir ki…
Geride bir eser bırakamadım, kara toprağa girdik mi arkamızdan bir Fatiha okuyacak kimsemiz de kalmadı diye fazla hüzünlenme…
Çünkü…
Allah (c.c.) ve Resulü seni çok seviyor. Çok sevdiği için de bütün “sâlih” ve “mümin” kulları birbirine müteselsil kefil eylemiş; günde beş vakit alnı secdeye değen yüz milyonlarca Müslüman’ı “sâlih” ve “mümin” kardeşleri için dua ile mükellef kılmış…
Kadede, “Esselâmü aleyna ve alâ ibadillahis sâlihiyn” demiyor muyuz?
Yine bize son oturuşta “ve lil mü’minîne yevme yekûmul hısâb” diyerek, hesap günü bütün müminlerin bağışlanması için dua etmemiz önerilmiyor mu?
Namazı böyle kılmamızı bize Âlemlere Rahmet Hz. Muhammed (s.a.v.) öğretti. O öğretti ise, Allah (c.c.) “Kullarım namazlarını bu dualarla kılsın” diye emrettiği içindir. Çünkü O (s.a.v) “Nefsinden konuşmaz”.
Öyleyse bize bu ömrü “salih” ve “mümîn” bir kul olarak tamamlama gayreti düşüyor.. Biz “salih” ve “mümîn” bir kul olarak son nefesimizi verirsek, tâ kıyamete kadar talebi reddolunmayan evliyaların, mazlumların, mücahitlerin ve yüz binlerce Müslüman’ın her gün beş vakit duasını alacağız. Üstelik sahabenin, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ve Ehl-i Beyt’in dualarını da terazimizde bulacağız.
Bu niye böyle oluyor?
Elbette Allah (c.c.) böyle istediği için böyle oluyor. Çünkü bir kişi “sâlih ve “mümîn” olarak ölecek bir hayat yaşamışsa geride böyle “sâlih” ve “mümîn” bir kulluğu “eser” olarak bırakmıştır. Bu müthiş bir zaferdir.
Ve biz biliyoruz ki “Ameller niyetlere göredir.”
Mizan terazisinin başında nice müminler hiç cepheye gitmedikleri halde şehitlik ve gazilik, hiç cami, hastane yaptırmadıkları halde cami, hastane yaptırmış olmanın sevabı ile karşılaşacak ve “Ey Rabbim ben bunları yapmadım” dediğinde, “Yapmadın amma falan gece kâfiler Müslümanları katlederken canı gönülden Müslümanlarla birlikte cihat etmek istedin, gözünden iki damla yaş geldi. İmkânım olsa da şu mahalleye bir cami yaptırsam, şu yoksullar için bir hastane açsam” diye iç geçirdin.
Biz de “Cephedeymişsin gibi mücahit, hastane ve cami yaptırmışsın gibi eser sevabı yazdık” müjdesini alacaktır…
Bir kul “sâlih” ve “mümîn” ise ve imkânı varsa o eserleri zaten yaptırır, imkânı yoksa, “Keşke imkânım olsaydı da yaptırsaydım” diye sancı çeker...
Ve biz son nefesimizi “sâlih” ve “mümîn” olarak veremediysek ne yaptırdığımız çeşmenin sevabından, ne evladımızın duasından nasiplenebiliriz…
“Hıristiyanlar da cennete gidecek” diyen biri bin çeşme, yüz cami yaptırsa ve on evladı, kırk torunu da ona dua etse, söyleyin, ona zerre miskal faydası olur mu?
Rabbim bizi “sâlih” ve “mümîn”lerden eyle. Amin.
Allah-u âlem dedik, biz, Resulullah’ın, “İnsanoğlu öldüğü zaman, bütün amellerinin sevabı sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i câriye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat” hadisini, “Kişi bu üç şeyden mahrumsa, amel defteri kapanır” şeklinde anlıyor isek, yanlış anlıyoruz…
İşin aslı hadiste de belirtildiği gibi “kişinin amellerinin sevabının sona ermesi”dir. Evet, kişinin ameli bu üç şey yoksa bitmiştir, amma, mizan terazisinde karşısına çıkacak olan sevap parantezi henüz kapanmamıştır.
Öyle olduğu içindir ki…
Geride bir eser bırakamadım, kara toprağa girdik mi arkamızdan bir Fatiha okuyacak kimsemiz de kalmadı diye fazla hüzünlenme…
Çünkü…
Allah (c.c.) ve Resulü seni çok seviyor. Çok sevdiği için de bütün “sâlih” ve “mümin” kulları birbirine müteselsil kefil eylemiş; günde beş vakit alnı secdeye değen yüz milyonlarca Müslüman’ı “sâlih” ve “mümin” kardeşleri için dua ile mükellef kılmış…
Kadede, “Esselâmü aleyna ve alâ ibadillahis sâlihiyn” demiyor muyuz?
Yine bize son oturuşta “ve lil mü’minîne yevme yekûmul hısâb” diyerek, hesap günü bütün müminlerin bağışlanması için dua etmemiz önerilmiyor mu?
Namazı böyle kılmamızı bize Âlemlere Rahmet Hz. Muhammed (s.a.v.) öğretti. O öğretti ise, Allah (c.c.) “Kullarım namazlarını bu dualarla kılsın” diye emrettiği içindir. Çünkü O (s.a.v) “Nefsinden konuşmaz”.
Öyleyse bize bu ömrü “salih” ve “mümîn” bir kul olarak tamamlama gayreti düşüyor.. Biz “salih” ve “mümîn” bir kul olarak son nefesimizi verirsek, tâ kıyamete kadar talebi reddolunmayan evliyaların, mazlumların, mücahitlerin ve yüz binlerce Müslüman’ın her gün beş vakit duasını alacağız. Üstelik sahabenin, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ve Ehl-i Beyt’in dualarını da terazimizde bulacağız.
Bu niye böyle oluyor?
Elbette Allah (c.c.) böyle istediği için böyle oluyor. Çünkü bir kişi “sâlih ve “mümîn” olarak ölecek bir hayat yaşamışsa geride böyle “sâlih” ve “mümîn” bir kulluğu “eser” olarak bırakmıştır. Bu müthiş bir zaferdir.
Ve biz biliyoruz ki “Ameller niyetlere göredir.”
Mizan terazisinin başında nice müminler hiç cepheye gitmedikleri halde şehitlik ve gazilik, hiç cami, hastane yaptırmadıkları halde cami, hastane yaptırmış olmanın sevabı ile karşılaşacak ve “Ey Rabbim ben bunları yapmadım” dediğinde, “Yapmadın amma falan gece kâfiler Müslümanları katlederken canı gönülden Müslümanlarla birlikte cihat etmek istedin, gözünden iki damla yaş geldi. İmkânım olsa da şu mahalleye bir cami yaptırsam, şu yoksullar için bir hastane açsam” diye iç geçirdin.
Biz de “Cephedeymişsin gibi mücahit, hastane ve cami yaptırmışsın gibi eser sevabı yazdık” müjdesini alacaktır…
Bir kul “sâlih” ve “mümîn” ise ve imkânı varsa o eserleri zaten yaptırır, imkânı yoksa, “Keşke imkânım olsaydı da yaptırsaydım” diye sancı çeker...
Ve biz son nefesimizi “sâlih” ve “mümîn” olarak veremediysek ne yaptırdığımız çeşmenin sevabından, ne evladımızın duasından nasiplenebiliriz…
“Hıristiyanlar da cennete gidecek” diyen biri bin çeşme, yüz cami yaptırsa ve on evladı, kırk torunu da ona dua etse, söyleyin, ona zerre miskal faydası olur mu?
Rabbim bizi “sâlih” ve “mümîn”lerden eyle. Amin.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hasan Demir / diğer yazıları
- Artık yeter! / 02.11.2015
- Artık yeter! / 28.09.2015
- Sandıktan ne çıkacak! / 21.09.2015
- Böyle milliyetçilik olur mu? / 12.09.2015
- AKP başımıza neler getirecek! / 11.09.2015
- Şehit ve gaziden korkanlar! / 07.09.2015
- Kripto Ermeniler! / 29.08.2015
- Atatürk sandıktan çıkmadı! / 24.08.2015
- Bu ne biçim üslup böyle! / 22.08.2015
- Asalet nerede? / 16.08.2015
- Artık yeter! / 28.09.2015
- Sandıktan ne çıkacak! / 21.09.2015
- Böyle milliyetçilik olur mu? / 12.09.2015
- AKP başımıza neler getirecek! / 11.09.2015
- Şehit ve gaziden korkanlar! / 07.09.2015
- Kripto Ermeniler! / 29.08.2015
- Atatürk sandıktan çıkmadı! / 24.08.2015
- Bu ne biçim üslup böyle! / 22.08.2015
- Asalet nerede? / 16.08.2015