Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Fener Rum Patriği Bartholomeos'un özel davetlisi olarak katıldığı Fener Rum Lisesi töreninde Rumlara övgüler diziyor. "Rumlar başımızın üstündedir" diyen ve Bartholomeos'la sarmaş dolaş bir halde koyu bir sohbete dalan Çelik şöyle devam ediyor: "Gökkuşağımızın güzel renkleri arasında bulunan Rum vatandaşlarımızın İstanbul ve Türkiye'de sayılarının fevkalade azalmış olmasından dolayı son derece hüzün hissettiğimi de ifade etmek istiyorum." Rumların bakan Çelik'in "başının üstündeki yerini" daha yeni öğrenmiyoruz. Çelik'in Rumlara, Fener Rum Patriği'ne olan muhabbeti epey eskilere dayanıyor ve her fırsatta bu sevgi dile getiriliyor. Heybeliada Ruhban Okulu'nun tekrar açılmasıyla ilgili de Çelik'le Bartholomeos farklı düşünmüyorlar. Sorun Hüseyin Çelik'in Rumlara, Yunanlı dostlarına ve Fener Rum Patriğine olan sevgisi, muhabbeti ve Rumların sayısının azalmasından duyduğu derin hüzün değil, sorun; bu kişinin Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Milli Eğitim Bakanı olması.
Türkiye'de son birkaç yıldır milli eğitim konusunda ciddi cinayetler işleniyor. YÖK, imam hatipler, meslek liseleri, ÖSS'de fırsat eşitsizliği, başörtüsü yasağı gibi konu başlıkları Türkiye'de milli eğitimin temel sorunları olarak sunulurken, aynı zamanda bu konu başlıkları bazı gizli tuzakları gizlemeye matuf perdeler olarak da kullanılıyor. Bu başlıklar Türk milli eğitiminde önemli problemlerdir ama bunlardan başka problemler, hatta daha temel sorunlar mevcut. Hüseyin Çelik yönetimindeki Milli Eğitim Bakanlığı değerlendirilirken, özellikle medya bu başlıklar üzerinden yorum ve değerlendirmeler yapıp, halkı da bu yönde provoke etmeye çalışıyor. YÖK, imam hatip, ÖSS, başörtüsü yasağı gibi konularda atılan her sahte adım, "laiklik elden gidiyor" tantanasıyla bastırılıyor ve hükümet de büyük bir zevkle geri adım atıyor. Bu arada tabana da gerekli mesaj veriliyor: "Biz istiyoruz ama şartlar müsait değil!"
Bu aldatmaya halk artık kanmıyor. Ama asıl önemli olan bu perdelemenin arkasından yürütülen Türk milli eğitiminin sonunu getirecek gizli tuzaklar.
Bu tuzakların başında ilk ve orta öğretim müfredatında yapılan ve "devrim" diye sunulan değişiklikler geliyor.
Din Kültürü ve Ahlak bilgisi kitaplarında yapılan müfredat değişikliği ile Hıristiyanlık, Yahudilik ve hatta Budistlik bile İslamiyet'ten daha fazla yer bulmaya başladı din kitaplarında. "On Emir", Vatikan, Papa, Yehova Şahitleri, din kitaplarını süsleyen resim ve konu başlıkları haline geldi. Ama asıl tahribat tarih kitaplarında yapıldı. Artık ilköğretim çağındaki çocuklarımız tarih kitaplarında Ermenilerin soykırım iddialarını okuyacaklar. Hüseyin Çelik'in atadığı Tarih dersi komisyonu başkanı Mustafa Safran konuyla ilgili şöyle diyor: "Ermeniler, 'Türkler 1917-1919 arasında Doğu Anadolu'da 1.5 milyon Ermeni'yi kestiler' demiyor mu? Bu iddialar yok diyemeyiz çocuklara." Mantık bu! Ermeniler böyle diyor, biz de bu iddiaları yok sayamayız. Safran kendisini şöyle avutuyor: "Ama bu iddiaların yanında Osmanlı belgelerini de koyacağız!" Daha 11-12 yaşlarındaki çocuklarımıza önce "biz 1.5 milyon Ermeni'yi doğradık" diyeceğiz, sonra da "bakın Osmanlı belgeleri böyle bir şeyin olmadığını söylüyor" diye bu iddiayı çürüteceğiz. O yaştaki çocuklar da o Osmanlıca belgeleri anlayıp, yorumlayarak Ermeniler'in nasıl iftira attığını çabucak kavrayacak! Madem böyle bir sonuç bekleniyor, o halde neden Ermeni iddialarına yer veriliyor. Şu an zaten o sonuca ulaşılabiliyor. Buradaki art niyet ve AB baskısı açık bir şekilde hissediliyor. Almanya kendi tarih ders kitaplarından "Ermeni soykırımı iddialarını" çıkarırken, Türkiye bu iftiraları tarih kitaplarına sokuyor.
Bir de Yunanlıları denize dökme hikayesi var! Bakan Hüseyin Çelik oraya da kafasını fena halde takmış. "AB sürecinde siyasi müttefik olacağımız ülkelere tarih kitaplarında hakaret edici biçimde yer verilemez" diyor Çelik. Yani vatan toprağını işgal eden Yunanlılara sıkılan ilk kurşun, İzmir'de her türlü katliamı, tecavüzü ve iğrençliği yapan Yunan askerinin denize dökülmesi gibi konular AB müttefikimiz Yunanistan'ı rencide ediyor. Bakan Çelik'in Yunan dostlarıyla olan muhabbeti "böyle ufak tarihi ayrıntılar" nedeniyle neden zarar görsün! "Yunanlıları denize döktük" diyeceğimize, "kahraman Yunan askeriyle vedalaşarak İzmir kıyılarından onları el sallayarak ve gözyaşları içerisinde uğurladık" diyelim gitsin. Birbirimizi kırmaya, rencide etmeye ne gerek var. Tarih şuuru mu? Kimin umurunda!
Türkiye'de son birkaç yıldır milli eğitim konusunda ciddi cinayetler işleniyor. YÖK, imam hatipler, meslek liseleri, ÖSS'de fırsat eşitsizliği, başörtüsü yasağı gibi konu başlıkları Türkiye'de milli eğitimin temel sorunları olarak sunulurken, aynı zamanda bu konu başlıkları bazı gizli tuzakları gizlemeye matuf perdeler olarak da kullanılıyor. Bu başlıklar Türk milli eğitiminde önemli problemlerdir ama bunlardan başka problemler, hatta daha temel sorunlar mevcut. Hüseyin Çelik yönetimindeki Milli Eğitim Bakanlığı değerlendirilirken, özellikle medya bu başlıklar üzerinden yorum ve değerlendirmeler yapıp, halkı da bu yönde provoke etmeye çalışıyor. YÖK, imam hatip, ÖSS, başörtüsü yasağı gibi konularda atılan her sahte adım, "laiklik elden gidiyor" tantanasıyla bastırılıyor ve hükümet de büyük bir zevkle geri adım atıyor. Bu arada tabana da gerekli mesaj veriliyor: "Biz istiyoruz ama şartlar müsait değil!"
Bu aldatmaya halk artık kanmıyor. Ama asıl önemli olan bu perdelemenin arkasından yürütülen Türk milli eğitiminin sonunu getirecek gizli tuzaklar.
Bu tuzakların başında ilk ve orta öğretim müfredatında yapılan ve "devrim" diye sunulan değişiklikler geliyor.
Din Kültürü ve Ahlak bilgisi kitaplarında yapılan müfredat değişikliği ile Hıristiyanlık, Yahudilik ve hatta Budistlik bile İslamiyet'ten daha fazla yer bulmaya başladı din kitaplarında. "On Emir", Vatikan, Papa, Yehova Şahitleri, din kitaplarını süsleyen resim ve konu başlıkları haline geldi. Ama asıl tahribat tarih kitaplarında yapıldı. Artık ilköğretim çağındaki çocuklarımız tarih kitaplarında Ermenilerin soykırım iddialarını okuyacaklar. Hüseyin Çelik'in atadığı Tarih dersi komisyonu başkanı Mustafa Safran konuyla ilgili şöyle diyor: "Ermeniler, 'Türkler 1917-1919 arasında Doğu Anadolu'da 1.5 milyon Ermeni'yi kestiler' demiyor mu? Bu iddialar yok diyemeyiz çocuklara." Mantık bu! Ermeniler böyle diyor, biz de bu iddiaları yok sayamayız. Safran kendisini şöyle avutuyor: "Ama bu iddiaların yanında Osmanlı belgelerini de koyacağız!" Daha 11-12 yaşlarındaki çocuklarımıza önce "biz 1.5 milyon Ermeni'yi doğradık" diyeceğiz, sonra da "bakın Osmanlı belgeleri böyle bir şeyin olmadığını söylüyor" diye bu iddiayı çürüteceğiz. O yaştaki çocuklar da o Osmanlıca belgeleri anlayıp, yorumlayarak Ermeniler'in nasıl iftira attığını çabucak kavrayacak! Madem böyle bir sonuç bekleniyor, o halde neden Ermeni iddialarına yer veriliyor. Şu an zaten o sonuca ulaşılabiliyor. Buradaki art niyet ve AB baskısı açık bir şekilde hissediliyor. Almanya kendi tarih ders kitaplarından "Ermeni soykırımı iddialarını" çıkarırken, Türkiye bu iftiraları tarih kitaplarına sokuyor.
Bir de Yunanlıları denize dökme hikayesi var! Bakan Hüseyin Çelik oraya da kafasını fena halde takmış. "AB sürecinde siyasi müttefik olacağımız ülkelere tarih kitaplarında hakaret edici biçimde yer verilemez" diyor Çelik. Yani vatan toprağını işgal eden Yunanlılara sıkılan ilk kurşun, İzmir'de her türlü katliamı, tecavüzü ve iğrençliği yapan Yunan askerinin denize dökülmesi gibi konular AB müttefikimiz Yunanistan'ı rencide ediyor. Bakan Çelik'in Yunan dostlarıyla olan muhabbeti "böyle ufak tarihi ayrıntılar" nedeniyle neden zarar görsün! "Yunanlıları denize döktük" diyeceğimize, "kahraman Yunan askeriyle vedalaşarak İzmir kıyılarından onları el sallayarak ve gözyaşları içerisinde uğurladık" diyelim gitsin. Birbirimizi kırmaya, rencide etmeye ne gerek var. Tarih şuuru mu? Kimin umurunda!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012