Abdülkadir Geylani, 1077 yılında Gilan Eyaletinin Neyf köyünde doğdu. Henüz bebekken Ramazan'da annesini emmeyen bir insandı. O dönemin insanları bir sonraki Ramazan'ın gelip gelmediğini tespit için Abdülkadir Geylani hazretlerine bakarlar, Abdülkadir süt emmemiş ise, o zaman Ramazan girmiş demekti. Bu derece İslam'ın ayar, mihenk taşı bir insan, böyle ulu'l azim, yüce bir şahsiyeti o.
İlim tahsilini yapmak için Bağdat'a gönderiyor annesi ve 40 altını giydiği gömleğin altına dikiyor. Yolda giderken bir eşkıya kafilesi önlerini kesiyor; neyiniz var neyiniz yok diye soyarlarken ona, çoçuk olması münasebetiyle, sorma ihtiyacı bile duymuyorlar. Ama bir tanesi tevafuken, "Hey çoçuk, söyle bakalım, sende ne var?" diyor. "Bende 40 altın var" diye cevap veriyor. "Doğru mu konuşuyorsun?" "Evet doğru konuşuyorum."
Bakıyorlar ki gerçekten çocukta 40 altın var. Eşkıya reisi; "Sen bizi çok rahat kandırabilirdin, niçin kandırmadın? Neden yalan konuşmadın?" "Ben evden çıkarken annemin bana nasihatini hatırladım: 'Evladım hiçbir şartta doğruluktan ayrılma! Dosdoğru ol' dedi. Nasıl olur da, 40 altın için doğruluktan ayrılayım."
Eşkıya çok etkileniyor ve "Aman Yarabbi! Bu çocuk anasına verdiği söze sadık kalıyor, biz ise Elest Meclisinde Allah'a verdiğimiz söze sadık kalamıyoruz" der. Hz. Pir'in yanında günahlarına istiğfar ediyor. "Bu çocuk beni ikaz edip, irşad eyledi, onun bu hali beni yola getirdi" dedi.
Hz. Şeyh Abdülkadir Geylani bütün veliler içinde seçilmiş ve sevilmiş bir insandır. Arkadaşına söz verdiği için, bir yıl bir yerde bekliyor. Adam ona beni burada bekle diyor. Bir sene onu orada bekliyor. Biz bir saat beklemeyiz. Bu kadar doğru, bu kadar dürüst bir insan.
Çocukluk çağında anasından aldığı nasihati, teneşire kadar devam ettirmiş Ulu'l Azim bir Veli. Bağdat'a geldiği zaman, diğer Evliya-i Kiram hazeratı O'nu tanıyamıyor. Tanımaması da normaldir. Evliyanın alt mertebesinde olanları üsttekiler tanır. Üstte olanları alttakiler tanıyamaz. 40 şerefeli bir minare düşünün; 40. şerefede olan müezzin efendi, alt şerefelerdeki bütün müezzinleri, insanları görür ve tanır. Ama siz en üsttekini tanıyamazsınız. İşte o doruk noktadaki şerefenin insanıdır O.
O günün Bağdat'ında yaşayan büyük veliler O'nun manevi büyüklüğünü tanıyamamış; nükte olsun diye, içi süt dolu bir tas gönderiyorlar. Yani bu Bağdat'ın size ihtiyacı yok, buranın feyzi ve muhabbeti buraya yetiyor. Neden buraya geliyorsunuz anlamında. O da 'Bismillah' diyor, elini uzatıyor. Bir gül alıyor (bu gülü cennetten alıyor) o tasın üzerine koyuyor. "Evet, siz buranın feyzisiniz. Ben de sizin gülünüzüm." Pes diyorlar, oraya gelmiş oturmuş oluyor.
Bağdat'taki irşadı, ikazı hakikaten bütün kâinatı tutuyor. Şu anda külliyesinin bulunduğu yerdedir kabri. Hz. Pir, bir aşk ummanı, bir aşk deryasıdır. Rabbim şefaatlerine nail eylesin, yolundan ayırmasın inşallah. (Kaynak: Yaşayan Kur'an: Sünnet, Prof. Dr. Haydar Baş).
- DİYETİSYEN FATMA ÖZDEMİR: Ramazanda tatlı krizlerine son / 20.03.2024
- FATMA ÖZDEMİR: Ramazanda beslenmeye dikkat! / 12.03.2024
- YASEMİN ÖZBEY: Muhalif basına açık mektup! Hâlâ mı? / 29.11.2023
- Fatıma Zehra Aydın: İnancımızı anlamadığımız için Atatürk’ü de anlamadık / 20.08.2023
- Rabia Sümeyye Aydın: Yolsuzluk konusunda da ‘NAS’ olduğunu biliyor muydunuz? / 13.08.2023
- JÜLİDE DOYURUM: ‘Allah dostları aynadır’ / 05.07.2023
- İlyas Güneştekin: Seçim analizi ve BTP lideri Hüseyin Baş / 03.06.2023
- R.Sümeyye Aydın: Sandıktan sonra da umut var / 26.05.2023
- ALİ HAMZA AYDIN: Bireyin mutluluğu toplumsal huzurdur / 02.04.2023