10 Ocak Gazeteciler Günü'ydü.
Gazeteciler bu günde farkına varmadan benim de doğum günümü kutlamış oluyorlar.
Kutlama derken; basınımızda bir bayram havasının yaşandığını, caddelere taklar kurularak medya mensuplarının halaylar çektiğini söyleyemeyiz.
Muhasebesi her zamankinden daha fazla yapılması gereken buruk bir gün Ocak'ın 10'u.
Şahsen ben, Basın Konseyi ile Gazeteci vakıflarının birbirlerine attıkları birkaç mesaj dışında bir hareketlenmeye şahit değilim.
Dünya basını başta olmak üzere ulusal basınımızın durumu nedir, ne olmalıdır,neler yapıldı, neler yapılmak zorunda?
Tartışmalar..Kafa yormalar...
Bu günü kutlarken, geride bırakılan yılda hangi haberler yapıldı, gündemde önemli hangi olaylar vardı, bu olayların bizler neresinde durduk ve nasıl değerlendirdik,duruşumuz doğru muydu?
Elbette değildi.
Gazeteciler, geride bıraktığımız yılda bırakın birarada durmayı; birbirlerine en ciddi ve hayati meselelerde bile cephe aldılar.
Birinin ak dediğine diğerleri kara diyebildi.
Birileri vatan hainliğiyle itham edilirken, diğer birileri baştacı edilmeye çalışıldı.
Cepheleşmeler oldu, cephelerden yaylım ateşler açıldı.
Gözden düşen de oldu, yıldızı parlayan da.
Bizlerse,e yıldızımızı söndürmeme gayretindeydik.
Gazeteciler muhasebesini yaptıkları yılda en çok Irak'la boğuştular.
Kimileri haber uğruna bombalar altında zor görevler aldılar, kimileri de oturdukları deri koltuklardan savaş stratejileri ürettiler.
Kimileri Iraklı çocukların nedensiz yere vurulması karşısında feryat ederek lanet yağdırdı, kimileri
" savaşta sivil zaiyatlar da olabilir'' nutukları attı.
Kimileri Saddam'ın bir katil olduğunu ve hemen yakalanarak asılması gerektiği üzerinde telkinlerde bulundu, kimileri de Saddam'ın değil, ona ortam hazırlayan Bush ve Blair gibi , Şaron gibi sözde liderlerin de yargılanması gerektiği temasını işledi.
Savaş başlarken de sürerken de tartışmalar vardı. Savaş bitti, tartışmalar bitmedi.
Irak ile paralel gelişen ikinci olay Afganistan ve El-Kaide oldu.
Kimileri El -Kaide ve Ladin'i gerekçe göstererek İslamcı damgasını vurdukları islami kesimlere yüklendi, kimileri de Ladin ve Kaide'nin birer piyon olduğu, asıl kaynağın başka kişi ve devletler tarafından beslendiğini öne sürdü.
Kimileri Afganistan'a Amerika tarafından demokrasi getirileceği, halkın refaha ereceği yönünde yazılar yazdı, kimileri de bu bölgelere demokrasi getirmenin kılıf olduğu, asıl niyetlerin yeraltı ve yerüstü kaynaklarının kullanımı ve jeostratejik çıkarların etkin faktörler olduğu tezini işledi.
Kimileri işbaşına Afgan yönetici Karzai'nin ülke için kurtarıcı olduğunu söyledi, kimileri de onun bir piyon olduğunu haykırdı.
Afgan operasyonu öncesinde ve sırasında da tartışmalar vardı. Operasyon bitti ama tartışmalar bitmedi.
Bir diğer önemli olay ;Kıbrıs ve Kıbrıs Türkü'nün seçimiydi.
Kimileri Annan Planı'na denize düşmüşçesine kurtarıcı olarak sarıldı, kimileri düştükleri/düşürüldükleri denizde tahta parçası bulma umuduyla kulaçlar attı.
Kimileri Denktaş'ı çözümsüz görerek tukaka yaptı kimileri onun mücahit ve dava adamı olduğunu söyleyerek arkasında saf tuttu.
Kimileri Türkiye'nin Ada'da işgalci olduğunu bile söyleyerek AB uğruna ver-kurtulcu oluverip çıktı, kimileri de "bu bizim davamızdır, müzakere etmeden haklarımızdan vazgeçemeyiz'' dedi ve statükocu damgasını yedi.
KKTC'de secimler başlamadan ve seçimler sırasında tartışmalar yaşandı. Seçimler bitti. Tartışma bitmedi.
Gazetecilerin en önemli misyonlarından biri de tartışma olsa gerek.
Hayati mesele de olsa tartışmak.
Ama bardağı taşırmadan.
Gazeteciler bu günde farkına varmadan benim de doğum günümü kutlamış oluyorlar.
Kutlama derken; basınımızda bir bayram havasının yaşandığını, caddelere taklar kurularak medya mensuplarının halaylar çektiğini söyleyemeyiz.
Muhasebesi her zamankinden daha fazla yapılması gereken buruk bir gün Ocak'ın 10'u.
Şahsen ben, Basın Konseyi ile Gazeteci vakıflarının birbirlerine attıkları birkaç mesaj dışında bir hareketlenmeye şahit değilim.
Dünya basını başta olmak üzere ulusal basınımızın durumu nedir, ne olmalıdır,neler yapıldı, neler yapılmak zorunda?
Tartışmalar..Kafa yormalar...
Bu günü kutlarken, geride bırakılan yılda hangi haberler yapıldı, gündemde önemli hangi olaylar vardı, bu olayların bizler neresinde durduk ve nasıl değerlendirdik,duruşumuz doğru muydu?
Elbette değildi.
Gazeteciler, geride bıraktığımız yılda bırakın birarada durmayı; birbirlerine en ciddi ve hayati meselelerde bile cephe aldılar.
Birinin ak dediğine diğerleri kara diyebildi.
Birileri vatan hainliğiyle itham edilirken, diğer birileri baştacı edilmeye çalışıldı.
Cepheleşmeler oldu, cephelerden yaylım ateşler açıldı.
Gözden düşen de oldu, yıldızı parlayan da.
Bizlerse,e yıldızımızı söndürmeme gayretindeydik.
Gazeteciler muhasebesini yaptıkları yılda en çok Irak'la boğuştular.
Kimileri haber uğruna bombalar altında zor görevler aldılar, kimileri de oturdukları deri koltuklardan savaş stratejileri ürettiler.
Kimileri Iraklı çocukların nedensiz yere vurulması karşısında feryat ederek lanet yağdırdı, kimileri
" savaşta sivil zaiyatlar da olabilir'' nutukları attı.
Kimileri Saddam'ın bir katil olduğunu ve hemen yakalanarak asılması gerektiği üzerinde telkinlerde bulundu, kimileri de Saddam'ın değil, ona ortam hazırlayan Bush ve Blair gibi , Şaron gibi sözde liderlerin de yargılanması gerektiği temasını işledi.
Savaş başlarken de sürerken de tartışmalar vardı. Savaş bitti, tartışmalar bitmedi.
Irak ile paralel gelişen ikinci olay Afganistan ve El-Kaide oldu.
Kimileri El -Kaide ve Ladin'i gerekçe göstererek İslamcı damgasını vurdukları islami kesimlere yüklendi, kimileri de Ladin ve Kaide'nin birer piyon olduğu, asıl kaynağın başka kişi ve devletler tarafından beslendiğini öne sürdü.
Kimileri Afganistan'a Amerika tarafından demokrasi getirileceği, halkın refaha ereceği yönünde yazılar yazdı, kimileri de bu bölgelere demokrasi getirmenin kılıf olduğu, asıl niyetlerin yeraltı ve yerüstü kaynaklarının kullanımı ve jeostratejik çıkarların etkin faktörler olduğu tezini işledi.
Kimileri işbaşına Afgan yönetici Karzai'nin ülke için kurtarıcı olduğunu söyledi, kimileri de onun bir piyon olduğunu haykırdı.
Afgan operasyonu öncesinde ve sırasında da tartışmalar vardı. Operasyon bitti ama tartışmalar bitmedi.
Bir diğer önemli olay ;Kıbrıs ve Kıbrıs Türkü'nün seçimiydi.
Kimileri Annan Planı'na denize düşmüşçesine kurtarıcı olarak sarıldı, kimileri düştükleri/düşürüldükleri denizde tahta parçası bulma umuduyla kulaçlar attı.
Kimileri Denktaş'ı çözümsüz görerek tukaka yaptı kimileri onun mücahit ve dava adamı olduğunu söyleyerek arkasında saf tuttu.
Kimileri Türkiye'nin Ada'da işgalci olduğunu bile söyleyerek AB uğruna ver-kurtulcu oluverip çıktı, kimileri de "bu bizim davamızdır, müzakere etmeden haklarımızdan vazgeçemeyiz'' dedi ve statükocu damgasını yedi.
KKTC'de secimler başlamadan ve seçimler sırasında tartışmalar yaşandı. Seçimler bitti. Tartışma bitmedi.
Gazetecilerin en önemli misyonlarından biri de tartışma olsa gerek.
Hayati mesele de olsa tartışmak.
Ama bardağı taşırmadan.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005