Üzgünüm, üzüntülüyüm. Afganistan’da helikopter kazasında yitirdiğimiz 12 şehidimiz beni bambaşka bir havaya soktu. Kayan 12 Türk yıldızının aileleri beni çok farklı bir yere götürdü ve fena halde çarptı. İşte bu yüzden bu yılki “18 Mart Şehitler Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 97. Yıldönümü” etkinliklerinde ilköğretim ve liselilerin programlarına katılmayı özellikle istedim ve arzuladım. Davet ettiler, davetlerini kabul ettim, gittim. 16 Mart günü “Adana Final Okulu”nda ikişer, yine “Adana Bilfen Okulu”nda birer söyleşi yaptım. Onlara klasik bir konferans format yaşatmak istemedim, yaka mikrofonu istedim, taktılar, aralarında dolaşmayı sıcaklıklarını duyumsamayı yeğledim. Öğle yemeklerinde onlarla birlikte oldum ve unutulamayacak iki şahane gün geçirdim aralarında. Gerek ilköğretim, gerekse lise etkinlerinde inanılamayacak coşkulu dakikalar yaşadım. Genç öğretmenlerin, hem de “Adana Bilfen Okulu” Matematik Zümresinin genç eğiticilerinin yazdığı oyun, geçmişten günümüze, bizleri bugünlere taşıyordu. İnanılmaz keyif aldım. Adana Bilfen Lisesi’nden 11.Sınıf öğrencisi “Aykan Bölükbaşı”nın bizzat kaleme aldığı ve Atatürk’ün Gençliğe Hitabesiyle bitirdiği o duygulu yazı içimizde bulunduğumuz durumu gözler önüne serdi, satır aralarında Türk toplumunu ve geldiğimiz seviyeyi gördüm, son derece etkiliydi, gelin yarınımız olan bu genç kardeşimizin yazısını hep birlikte okuyalım.
“Değerli Arkadaşlarım
Çanakkale sadece siyahlar içerisinde bir anma günü değil, aynı zamanda bir destanın yazıldığı yerdir. Ancak bu destanın yavaş yavaş masallara dönüşmesine izin vermeyecek olan da sizlersiniz.
Kaçımız test kitaplarından koleksiyon yapacağına, Turgut Özakman kitaplarını evinin bir köşesine koydu ki? Bu tür kitaplardan sıkılıyor musunuz? O zaman kaçımızın evinde romanların sayısı test kitaplarından fazla?
Ne yazık ki test kitaplarına verilen parayla bu milletin evlatları kitap alsaydı ve okusaydı milletimiz yıllar önce daha farklı düzeylere ulaşırdı.
Atatürk’ün hedef gösterdiği çağdaşlık seviyesini bırakın yakalamayı, onlarca kez aşardı. Yeni bir Türk çağı başlardı.
Bugün ne acı ki önümüzdeki yıl 18 Mart törenlerinde görev alacak olan, aranızdaki arkadaşlarımızın bu töreni yapabileceğinde emin bile değiliz. 19 Mayıs’ta, 29 Ekim’de kutlamaların yasaklanmasıyla Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nin, Atatürk Köşeleri’nin okullardan kaldırılmasıyla, Atatürk diktatördü tartışmalarıyla yavaş yavaş nerelere doğru gittiğimizi görmüyor musunuz?
Bu gerileme hızıyla gidersek yakında bu kötü günleri dahi özlemle anarız.
Çanakkale’de, İnönü’de, Sakarya’da Türk Kurtuluş Savaşı’nda bir nesil, bir sonraki nesil için siper olmuştur. Ama şimdiki neslin büyük bir çoğunluğu bırakın şehitlerimizi rahmetle anmayı, yaptıklarını çok basit bir olay olarak nitelendirmektedir. Ve bu gerçekten çok acı bir durum. (Maalesef Kurtuluş Savaşı Şehitlerimizin ve Şehitliklerimizin sanal olduğunu ileri süren İktidar Partisinden bir milletvekili TBMM çatısı altında bulunmaktadır)
Hayatta tek mutluluğu saçma sapan sınavlardaki başarılarıyla ve sadece test çözmekle arayan bir neslin elinden ne gelebilir ki?
Bizler sınava girdik; mezun olduk, yüksek lisans yaptık ve iş sahibi olduk diyene kadar ne zaman bir fikir sahibi olup, düşüncelerimizi dile getirebileceğiz ki? Atasını gururla anan, demokratik, laik ve hukuk devletiyle bütünleşmiş Cumhuriyetine sahip çıkan gençler olmak değil miydi bizim amacımız?
Değerli Arkadaşlarım
Günde 20 dakika gazete okuyarak bile gündemi takip etmenin sizlere neler kazandıracağını ancak yaşayarak anlarsınız.
Bu devleti kuranların bizlerden tek bir isteği vardı, o da onları rahmetle anmamız ve bu güzel ülkeye sahip çıkmamız. Artık; uyanma, görme, duyma, konuşma vakti. Unutmayalım; her gün yeni bir başlangıç ve yeni bir umuttur. Bizler dünyada hiçbir milletin esareti altına girmemiş, başka milletleri de esaret altına almamış onurlu bir milletin evlatlarıyız. Atatürk’ün umudunu bağladığı gençleriz. O boşuna mı söyledi; “Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi”.”
Ve hep birlikte okudular “Atatürk’ün Gençlerle buluştuğu belleklerimize yerleşen o ünlü özdeyişler manzumesini…
Evet, sevgili okurlar, gençler sadece onun sözlerini tekrarlamadılar, inanın hep birlikte gürlediler. Son yıllarda dinlediğim “Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi” gerçekten muhteşemdi, görülmeğe değerdi. Bir feryattı, bir haykırıştı. Düşünün, biz onlara ne vermiştik ve de neler istiyorduk? Algılayın, bir çocuk konuşmayı öğrendikten sonra etrafını sorgularken günde neredeyse 412 soru sorar, bıkarsınız “Bu ne, bu ne?” derken, ama gelinen nokta gerçekten acıdır, çocuğu törpüleye törpüleye yaşamın gayesini sadece ve sadece bir soruya indiririz. Körpecik bir yaşa gelmiştir, oyunu bile yasakladığımız o çocuk yaşamını bir sözcükle özdeşleştirmiştir. O da onun hayattaki tek mutluluğudur. YGS (Yüksek Öğretim’e Geçiş Sınavı, eski ÖSS)’de başarılı olacak mıyım? Düşünün yaşamın amacını bir sözcükte bütünleştirmişiz. Ne verdik ki, ne istiyoruz? Ama açıkça söylüyorum, ben gelecekten yine de ümitliyim, gümbür gümbür bir gençlik geliyor, bilimsel düşünen, anlayan, araştıran, inceleyen, eleştiren, sorgulayan, yorumlayan, ulusal ve evrensel değerleri benimsemiş bir genç kitle geliyor, sizlere bunun müjdesini veriyorum sevgili okurlar…
“Değerli Arkadaşlarım
Çanakkale sadece siyahlar içerisinde bir anma günü değil, aynı zamanda bir destanın yazıldığı yerdir. Ancak bu destanın yavaş yavaş masallara dönüşmesine izin vermeyecek olan da sizlersiniz.
Kaçımız test kitaplarından koleksiyon yapacağına, Turgut Özakman kitaplarını evinin bir köşesine koydu ki? Bu tür kitaplardan sıkılıyor musunuz? O zaman kaçımızın evinde romanların sayısı test kitaplarından fazla?
Ne yazık ki test kitaplarına verilen parayla bu milletin evlatları kitap alsaydı ve okusaydı milletimiz yıllar önce daha farklı düzeylere ulaşırdı.
Atatürk’ün hedef gösterdiği çağdaşlık seviyesini bırakın yakalamayı, onlarca kez aşardı. Yeni bir Türk çağı başlardı.
Bugün ne acı ki önümüzdeki yıl 18 Mart törenlerinde görev alacak olan, aranızdaki arkadaşlarımızın bu töreni yapabileceğinde emin bile değiliz. 19 Mayıs’ta, 29 Ekim’de kutlamaların yasaklanmasıyla Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nin, Atatürk Köşeleri’nin okullardan kaldırılmasıyla, Atatürk diktatördü tartışmalarıyla yavaş yavaş nerelere doğru gittiğimizi görmüyor musunuz?
Bu gerileme hızıyla gidersek yakında bu kötü günleri dahi özlemle anarız.
Çanakkale’de, İnönü’de, Sakarya’da Türk Kurtuluş Savaşı’nda bir nesil, bir sonraki nesil için siper olmuştur. Ama şimdiki neslin büyük bir çoğunluğu bırakın şehitlerimizi rahmetle anmayı, yaptıklarını çok basit bir olay olarak nitelendirmektedir. Ve bu gerçekten çok acı bir durum. (Maalesef Kurtuluş Savaşı Şehitlerimizin ve Şehitliklerimizin sanal olduğunu ileri süren İktidar Partisinden bir milletvekili TBMM çatısı altında bulunmaktadır)
Hayatta tek mutluluğu saçma sapan sınavlardaki başarılarıyla ve sadece test çözmekle arayan bir neslin elinden ne gelebilir ki?
Bizler sınava girdik; mezun olduk, yüksek lisans yaptık ve iş sahibi olduk diyene kadar ne zaman bir fikir sahibi olup, düşüncelerimizi dile getirebileceğiz ki? Atasını gururla anan, demokratik, laik ve hukuk devletiyle bütünleşmiş Cumhuriyetine sahip çıkan gençler olmak değil miydi bizim amacımız?
Değerli Arkadaşlarım
Günde 20 dakika gazete okuyarak bile gündemi takip etmenin sizlere neler kazandıracağını ancak yaşayarak anlarsınız.
Bu devleti kuranların bizlerden tek bir isteği vardı, o da onları rahmetle anmamız ve bu güzel ülkeye sahip çıkmamız. Artık; uyanma, görme, duyma, konuşma vakti. Unutmayalım; her gün yeni bir başlangıç ve yeni bir umuttur. Bizler dünyada hiçbir milletin esareti altına girmemiş, başka milletleri de esaret altına almamış onurlu bir milletin evlatlarıyız. Atatürk’ün umudunu bağladığı gençleriz. O boşuna mı söyledi; “Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi”.”
Ve hep birlikte okudular “Atatürk’ün Gençlerle buluştuğu belleklerimize yerleşen o ünlü özdeyişler manzumesini…
Evet, sevgili okurlar, gençler sadece onun sözlerini tekrarlamadılar, inanın hep birlikte gürlediler. Son yıllarda dinlediğim “Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi” gerçekten muhteşemdi, görülmeğe değerdi. Bir feryattı, bir haykırıştı. Düşünün, biz onlara ne vermiştik ve de neler istiyorduk? Algılayın, bir çocuk konuşmayı öğrendikten sonra etrafını sorgularken günde neredeyse 412 soru sorar, bıkarsınız “Bu ne, bu ne?” derken, ama gelinen nokta gerçekten acıdır, çocuğu törpüleye törpüleye yaşamın gayesini sadece ve sadece bir soruya indiririz. Körpecik bir yaşa gelmiştir, oyunu bile yasakladığımız o çocuk yaşamını bir sözcükle özdeşleştirmiştir. O da onun hayattaki tek mutluluğudur. YGS (Yüksek Öğretim’e Geçiş Sınavı, eski ÖSS)’de başarılı olacak mıyım? Düşünün yaşamın amacını bir sözcükte bütünleştirmişiz. Ne verdik ki, ne istiyoruz? Ama açıkça söylüyorum, ben gelecekten yine de ümitliyim, gümbür gümbür bir gençlik geliyor, bilimsel düşünen, anlayan, araştıran, inceleyen, eleştiren, sorgulayan, yorumlayan, ulusal ve evrensel değerleri benimsemiş bir genç kitle geliyor, sizlere bunun müjdesini veriyorum sevgili okurlar…
YeniMesaj / diğer yazıları
- Gaflette ısrar / 24.01.2015
- 'Namaz kılan kimse felaha ermiştir' / 10.11.2014
- Saftan Başbakan olur mu? / 06.03.2014
- Ulusal devlet üzerine / 03.03.2014
- Anne sütü / 08.02.2014
- Minik cerrahlar / 20.01.2014
- Doğal yaşam / 13.01.2014
- Basit ve sade / 12.05.2013
- Faiz sarmalı / 24.03.2013
- Topraklarımız elimizden alınıyor / 20.03.2013
- 'Namaz kılan kimse felaha ermiştir' / 10.11.2014
- Saftan Başbakan olur mu? / 06.03.2014
- Ulusal devlet üzerine / 03.03.2014
- Anne sütü / 08.02.2014
- Minik cerrahlar / 20.01.2014
- Doğal yaşam / 13.01.2014
- Basit ve sade / 12.05.2013
- Faiz sarmalı / 24.03.2013
- Topraklarımız elimizden alınıyor / 20.03.2013