AKP hükümetinin 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 34 milyar lira açık öngörmektedir.
TBMM’de kabul edilen kanuna göre, 2013 yılının bütçe gelirleri 370,1 lira, bütçe giderleri ise 404 milyar lira ifade ediliyor.
Bütçenin önemli bir miktarı, 53 milyar lira, tahmin edilebileceği gibi faiz ödemelerine gidecek.
Bütçe konusunda hükümet adına konuşan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, “Sağlığa bütçeden toplam 68 milyar TL, eğitime ise 69 milyar TL ayrıldığını belirterek, “Bizim için her zaman sağlık ve eğitim kalemleri öncelikli olmuştur” dedi.
Bütçe değerlendirmesine, önce Sayın Babacan’ın açıklamasıyla başlayalım.
Sağlık hizmetleri için ayrılan 68 milyar lira, 73 milyonluk Türkiye için aylık kişi başı 77,6 lira, eğitim hizmetleri için ayrılan 69 milyar lira ise kişi başı 78,7 lira anlamına gelmektedir.
Aylık bu kadar eğitim harcamasıyla ne kadar kaliteli bir toplum yetiştirebilirsiniz, bu kadar sağlık harcamasıyla insanlarımız ne kadar sağlıklı olabilir?
Zaten her şey ortada… Televizyonda ve gazetelerde çıkan toplumsal haberlere baktığımızda insanların eğitime ve sağlığa ne kadar zor şartlarda ulaşabildiğini, bu uğurda verdiği mücadeleyi görmek mümkün…
Halbuki, eğitim ve sağlık, vatandaşların peşinden koşması gereken hizmetler değil, devletin vatandaşlarının ayağına götürmesi gereken hizmetler olması lazım. Devlet bunun için vardır, siyaset bu amaçla o koltuktadır, maliye bu sebeple vergi toplar.
Daha aylık 100 lira bile olmayan bu hizmetler siyasilerimiz için bir utanç vesilesi olması gerekirken, bir övünç meselesi olursa, demek ki mevcut siyasi anlayışla gerçek eğitim ve sağlık hizmetlerine ulaşmamız asla mümkün olmayacaktır.
Bütçenin 53 milyar lirası borçların faizine gitmektedir.
Yanlış anlamayın, faiz borcumuz bu kadar olduğu için bu meblağ ödenmiyor; bu rakam faiz borcunun oldukça küçük bir bölümü…
Geri kalan devasa faiz borcu her yıl ana borca ilave ediliyor ve katlandıkça katlanıyor.
Hiç borç almasak bile faizlerdeki bu artış borçların artmasına neden oluyor. Ki mevcut tabloda borç almak da zorundayız. Çünkü 34 milyar liralık bir bütçe açığı veriyoruz.
Normal şartlar altında, borçlarının faizlerini bile cüzi bir kısmını ödeyebilen, devreden faizler sebebiyle anaparası sürekli artan, üstelik verdiği açık sebebiyle her yıl ekstradan borçlanan bir ülkeye hiç kimse borç vermez, vermemesi de lazım.
Peki, Türkiye nasıl oluyor da borç bulabiliyor?
Çünkü borç verenlerin Türkiye’den siyasi, ekonomik farklı beklentileri var.
Türkiye’de bulunan 3 katrilyon dolar değerindeki madenlerin, üzerinde yaşayan gerçek sahiplerinin ruhu bile duymadan, sessiz sedasız götürülmesi için, tavizi veren siyasi iradenin zor duruma düşmemesi gerekmektedir. Bunun için de sanal bir istikrar ortamı oluşturulmalıdır.
İkincisi ise Türkiye’nin diğer İslam ülkeleri ve Türki Cumhuriyetlerin işgali ve parçalanması için Truva atı olma özelliği kullanılmaktadır.
Türk siyasilerin bu misyonu devam ettiği müddetçe yabancılar, küresel işgalciler Türkiye’ye sermaye akışını devam ettirecektir.
Üstelik bu yabancı sermaye bedava ya da karşılıksız gelmemektedir. Faiz yüküyle hem devleti hem de her bir vatandaşımızı borç kıskacının içine almaktadır, elini kolunu bağlamaktadır.
Türkiye’yi bu karanlık tablodan kurtaracak irade Bağımsız Türkiye Partisi ve Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş’tır. Çünkü O’nun bütün bu gidişatı tersine çevirecek dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli vardır.
TBMM’de kabul edilen kanuna göre, 2013 yılının bütçe gelirleri 370,1 lira, bütçe giderleri ise 404 milyar lira ifade ediliyor.
Bütçenin önemli bir miktarı, 53 milyar lira, tahmin edilebileceği gibi faiz ödemelerine gidecek.
Bütçe konusunda hükümet adına konuşan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, “Sağlığa bütçeden toplam 68 milyar TL, eğitime ise 69 milyar TL ayrıldığını belirterek, “Bizim için her zaman sağlık ve eğitim kalemleri öncelikli olmuştur” dedi.
Bütçe değerlendirmesine, önce Sayın Babacan’ın açıklamasıyla başlayalım.
Sağlık hizmetleri için ayrılan 68 milyar lira, 73 milyonluk Türkiye için aylık kişi başı 77,6 lira, eğitim hizmetleri için ayrılan 69 milyar lira ise kişi başı 78,7 lira anlamına gelmektedir.
Aylık bu kadar eğitim harcamasıyla ne kadar kaliteli bir toplum yetiştirebilirsiniz, bu kadar sağlık harcamasıyla insanlarımız ne kadar sağlıklı olabilir?
Zaten her şey ortada… Televizyonda ve gazetelerde çıkan toplumsal haberlere baktığımızda insanların eğitime ve sağlığa ne kadar zor şartlarda ulaşabildiğini, bu uğurda verdiği mücadeleyi görmek mümkün…
Halbuki, eğitim ve sağlık, vatandaşların peşinden koşması gereken hizmetler değil, devletin vatandaşlarının ayağına götürmesi gereken hizmetler olması lazım. Devlet bunun için vardır, siyaset bu amaçla o koltuktadır, maliye bu sebeple vergi toplar.
Daha aylık 100 lira bile olmayan bu hizmetler siyasilerimiz için bir utanç vesilesi olması gerekirken, bir övünç meselesi olursa, demek ki mevcut siyasi anlayışla gerçek eğitim ve sağlık hizmetlerine ulaşmamız asla mümkün olmayacaktır.
Bütçenin 53 milyar lirası borçların faizine gitmektedir.
Yanlış anlamayın, faiz borcumuz bu kadar olduğu için bu meblağ ödenmiyor; bu rakam faiz borcunun oldukça küçük bir bölümü…
Geri kalan devasa faiz borcu her yıl ana borca ilave ediliyor ve katlandıkça katlanıyor.
Hiç borç almasak bile faizlerdeki bu artış borçların artmasına neden oluyor. Ki mevcut tabloda borç almak da zorundayız. Çünkü 34 milyar liralık bir bütçe açığı veriyoruz.
Normal şartlar altında, borçlarının faizlerini bile cüzi bir kısmını ödeyebilen, devreden faizler sebebiyle anaparası sürekli artan, üstelik verdiği açık sebebiyle her yıl ekstradan borçlanan bir ülkeye hiç kimse borç vermez, vermemesi de lazım.
Peki, Türkiye nasıl oluyor da borç bulabiliyor?
Çünkü borç verenlerin Türkiye’den siyasi, ekonomik farklı beklentileri var.
Türkiye’de bulunan 3 katrilyon dolar değerindeki madenlerin, üzerinde yaşayan gerçek sahiplerinin ruhu bile duymadan, sessiz sedasız götürülmesi için, tavizi veren siyasi iradenin zor duruma düşmemesi gerekmektedir. Bunun için de sanal bir istikrar ortamı oluşturulmalıdır.
İkincisi ise Türkiye’nin diğer İslam ülkeleri ve Türki Cumhuriyetlerin işgali ve parçalanması için Truva atı olma özelliği kullanılmaktadır.
Türk siyasilerin bu misyonu devam ettiği müddetçe yabancılar, küresel işgalciler Türkiye’ye sermaye akışını devam ettirecektir.
Üstelik bu yabancı sermaye bedava ya da karşılıksız gelmemektedir. Faiz yüküyle hem devleti hem de her bir vatandaşımızı borç kıskacının içine almaktadır, elini kolunu bağlamaktadır.
Türkiye’yi bu karanlık tablodan kurtaracak irade Bağımsız Türkiye Partisi ve Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş’tır. Çünkü O’nun bütün bu gidişatı tersine çevirecek dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli vardır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Demokratikleşme derken federasyonu mu kastediyorlar! / 10.05.2025
- Şara’nın Fransa ziyareti SDG’yi güçlendirdi / 09.05.2025
- Hindistan-Pakistan çatışmalarını nasıl okumalıyız? / 08.05.2025
- Trump'ın memnuniyeti, Türkiye'nin mağduriyeti demektir / 07.05.2025
- ‘Bu saldırı, demokrasiye yapılmış bir saldırıdır’ / 06.05.2025
- Hedeflediğiniz, hayal ettiğiniz Suriye bu muydu? / 03.05.2025
- Depreme rağmen kentsel dönüşüm neden ilerlemiyor? / 01.05.2025
- 1 Mayıs: İşçi de mağdur, işsiz de… / 30.04.2025
- Silah bırakması beklenen PKK, 'özerklik kongresi' yaptı / 29.04.2025
- BTP'nin Karaman Kongresi engellendi: Demokrasiye darbe / 28.04.2025
- Şara’nın Fransa ziyareti SDG’yi güçlendirdi / 09.05.2025
- Hindistan-Pakistan çatışmalarını nasıl okumalıyız? / 08.05.2025
- Trump'ın memnuniyeti, Türkiye'nin mağduriyeti demektir / 07.05.2025
- ‘Bu saldırı, demokrasiye yapılmış bir saldırıdır’ / 06.05.2025
- Hedeflediğiniz, hayal ettiğiniz Suriye bu muydu? / 03.05.2025
- Depreme rağmen kentsel dönüşüm neden ilerlemiyor? / 01.05.2025
- 1 Mayıs: İşçi de mağdur, işsiz de… / 30.04.2025
- Silah bırakması beklenen PKK, 'özerklik kongresi' yaptı / 29.04.2025
- BTP'nin Karaman Kongresi engellendi: Demokrasiye darbe / 28.04.2025