3 Kasım seçimleri Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en ilginç seçimi olarak tarihe geçti. Bu seçimleri sonuçları itibariyle ne Demokrat Parti'nin olağanüstü bir çıkışı yakaladığı 1950 seçimleri ile ne de Süleyman Demirel liderliğindeki Adalet Partisi'nin 1965'te elde ettiği yüzde 52'lik başarısıyla karşılaştırabiliriz. Çünkü Demokrat Partililer, CHP'nin içinden kopup gelen tanınmış isimlerdi. Adnan Menderes ve Celal Bayar, CHP'den ayrılmasına rağmen; siyasi duruş itibariyle CHP'ye alternatif ve CHP ile taban tabana zıt bir hareket geliştirmişlerdi. Adalet Partisi de Demokrat Parti'nin devamı olarak sahneye çıkmıştı. 3 Kasım'da ise "taban ve gelenek" itibariyle somut hiç bir olguya dayanmayan AKP ipi önde göğüsledi. AKP, oylarını almasına rağmen Milli Görüş tabanına dayanmıyordu çünkü SP Genel Başkanı Recai Kutan'ın deyimiyle "teşkilatın yüzde 80'ı Saadet Partisi" bünyesinde kalmıştı. Gelenek itibariyle de ne Özal'ın ANAP'ının ne de Erbakan'ın RP'sinin halefi oldu. AKP'nin elde ettiği başarı tamamiyle "nev'i şahsına münhasır" bir gelişme...
Peki bu gelişmeyi beraberinde getiren faktörler nelerdir?
1) DSP-MHP ve ANAP'tan kurulu 57. Hükümet'in ekonomiyi enkaza çevirmesi, Erdoğan'ın oylarını resmen patlattı. Erdoğan'ın diyorum çünkü AKP'ye verilen her 10 oydan 9'u bizzat Erdoğan'ın bu özelliği nedeniyleydi. Burada parantez içinde şunu vurgulamak lazım! İstanbul ile Ankara aynı değil. Ankara'nın iç ve dış borcu ise 226 milyar dolar. İstanbul'da iki lokomotif kurum İSKİ ve İGDAŞ iyi yönetildiğinde, belediye hizmetlerini yürütebilmek mümkün. Ankara'dan iyi yönetilmesi gereken kurumların sayısı ise yüzlerce... Hortumlanan bankalardan tutun da, berbat durumdaki KİT'lere kadar...
Ankara'da başka pek çok sorun daha var. Üstelik dış politika denen bir "diplomasi canbazlığı" var ki, atılacak yanlış bir adım Türkiye'nin geleceğini ipotek altına sokabilir!
2) Seçim öncesinde oluşturulan kutuplaşma, hem AKP'ye, hem de CHP'ye yaradı. Her iki parti de bu kutuplaşma neticesinde oylarını en az yüzde 10 oranında artırdılar. Milletvekili adaylarının yakınları bile oylarını "CHP ve DEHAP geliyor" diye AKP'ye; AKP geliyor diye CHP'ye verdiler! Bu kutuplaşma, siyasi parti teşkilatlarını da önemli ölçüde sarstı.
3) Bu seçimlerde 'geleneksel' partiler ağır darbe aldı. MHP ile DYP tabanlarının üzerine çakıldı. ANAP ise Ahmet Özal'ı saflarına katmasına rağmen, Özal'ın mirasını tümüyle tüketti. 19 yıldır gündemde olan Yılmaz'ın siyasi hayatı da sona erdi. Öte yandan vatandaş ülkeyi 1994'te krize sokan DYP Lideri Çiller'i de affetmedi.
4) "Mağdur ve mazlum" olma seçim sonuçlarını etkiledi.
5) Vatandaş, ülkeyi krize sokanları hiç mi hiç affetmedi. DSP yüzde 22.3'ten yüzde 1.2'ye düşerek, bir siyasi partinin alabileceği en büyük darbeyi yedi. Benzer şekilde ANAP ve MHP eridi. 1999'daki seçimlerde toplamda yüzde 54 oy alan bu partiler, yüzde 14'e düştü. Türkiye'nin yaşadığı iki krizin bundaki payı korkunçtu. Medya bu öfkeyi ustaca Erdoğan lehine kanalize etti.
6) Vatandaşın hali, "öfkeyle oturan zararla kalkar" deyişini doğrular nitelikte. Çünkü, medya yönlendirmesiyle Meclis'e giren 2 partinin ortak özelliği IMF yanlısı politika izleyeceklerini deklare etmeleri. Zaten IMF ile görüşeceğini açıklayan AKP ve CHP, Meclis'e giren iki parti oldu. Netice olarak bu seçimler vatandaşın programın içeriğinden çok uygulayacak kişilere baktığını da ortaya koydu.
7) Bu seçimlerde "gürültülü seçim kampanyası" ile belli bir düzeyde oy alınabileceğini Genç Parti gösterdi. Paranın gücünün iktidar getirmese de, belli oranda oy getirdiği görüldü. Genç Parti'nin şatafatlı konserler eşliğinde dile getirdiği "vaatler" de bunda kısmen etkili oldu.
8) Ve MHP'nin çöküşü... MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin "aşırı statükocu tutumu ve hükümetin geleceğini, savunduğu temel görüşlerden üstün tutması" sonunu getirdi. Şayet Bahçeli, 12 Ocak 2000 tarihinde toplanan liderler zirvesinde Avrupa Birliği uğruna Abdullah Öcalan'ı ipten kurtarmayıp, hükümeti terketseydi; ne Kasım 2000 ne de Şubat 2001 krizlerine tutulacaktı. Böylece çökmeyecekti! Bu da gösteriyor ki, siyasi parti lideri gerektiğinde "ilkeleri" için yumruğunu masaya vurmalı. Aynı şeyi Erbakan Mart 1997'de yapsaydı, bu hallerle karşılaşmazdı.
9) Seçim öncesi mitingler ve siyasi parti çalışmaları etkili olmadı. İstanbul'da en çok bayrak asan, en fazla afişleme yapan partiler MHP ile Fazilet Partisi'nin mirasının önemli bir bölümünü devralan SP idi. Gazetelere de bolca ilan veren her iki parti de tarihi düşüşler yaşadı. Vatandaşın Erdoğan'a yönelik "aşkvari" tutkusu, seçim çalışmalarını etkisiz bıraktı.
Peki bu gelişmeyi beraberinde getiren faktörler nelerdir?
1) DSP-MHP ve ANAP'tan kurulu 57. Hükümet'in ekonomiyi enkaza çevirmesi, Erdoğan'ın oylarını resmen patlattı. Erdoğan'ın diyorum çünkü AKP'ye verilen her 10 oydan 9'u bizzat Erdoğan'ın bu özelliği nedeniyleydi. Burada parantez içinde şunu vurgulamak lazım! İstanbul ile Ankara aynı değil. Ankara'nın iç ve dış borcu ise 226 milyar dolar. İstanbul'da iki lokomotif kurum İSKİ ve İGDAŞ iyi yönetildiğinde, belediye hizmetlerini yürütebilmek mümkün. Ankara'dan iyi yönetilmesi gereken kurumların sayısı ise yüzlerce... Hortumlanan bankalardan tutun da, berbat durumdaki KİT'lere kadar...
Ankara'da başka pek çok sorun daha var. Üstelik dış politika denen bir "diplomasi canbazlığı" var ki, atılacak yanlış bir adım Türkiye'nin geleceğini ipotek altına sokabilir!
2) Seçim öncesinde oluşturulan kutuplaşma, hem AKP'ye, hem de CHP'ye yaradı. Her iki parti de bu kutuplaşma neticesinde oylarını en az yüzde 10 oranında artırdılar. Milletvekili adaylarının yakınları bile oylarını "CHP ve DEHAP geliyor" diye AKP'ye; AKP geliyor diye CHP'ye verdiler! Bu kutuplaşma, siyasi parti teşkilatlarını da önemli ölçüde sarstı.
3) Bu seçimlerde 'geleneksel' partiler ağır darbe aldı. MHP ile DYP tabanlarının üzerine çakıldı. ANAP ise Ahmet Özal'ı saflarına katmasına rağmen, Özal'ın mirasını tümüyle tüketti. 19 yıldır gündemde olan Yılmaz'ın siyasi hayatı da sona erdi. Öte yandan vatandaş ülkeyi 1994'te krize sokan DYP Lideri Çiller'i de affetmedi.
4) "Mağdur ve mazlum" olma seçim sonuçlarını etkiledi.
5) Vatandaş, ülkeyi krize sokanları hiç mi hiç affetmedi. DSP yüzde 22.3'ten yüzde 1.2'ye düşerek, bir siyasi partinin alabileceği en büyük darbeyi yedi. Benzer şekilde ANAP ve MHP eridi. 1999'daki seçimlerde toplamda yüzde 54 oy alan bu partiler, yüzde 14'e düştü. Türkiye'nin yaşadığı iki krizin bundaki payı korkunçtu. Medya bu öfkeyi ustaca Erdoğan lehine kanalize etti.
6) Vatandaşın hali, "öfkeyle oturan zararla kalkar" deyişini doğrular nitelikte. Çünkü, medya yönlendirmesiyle Meclis'e giren 2 partinin ortak özelliği IMF yanlısı politika izleyeceklerini deklare etmeleri. Zaten IMF ile görüşeceğini açıklayan AKP ve CHP, Meclis'e giren iki parti oldu. Netice olarak bu seçimler vatandaşın programın içeriğinden çok uygulayacak kişilere baktığını da ortaya koydu.
7) Bu seçimlerde "gürültülü seçim kampanyası" ile belli bir düzeyde oy alınabileceğini Genç Parti gösterdi. Paranın gücünün iktidar getirmese de, belli oranda oy getirdiği görüldü. Genç Parti'nin şatafatlı konserler eşliğinde dile getirdiği "vaatler" de bunda kısmen etkili oldu.
8) Ve MHP'nin çöküşü... MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin "aşırı statükocu tutumu ve hükümetin geleceğini, savunduğu temel görüşlerden üstün tutması" sonunu getirdi. Şayet Bahçeli, 12 Ocak 2000 tarihinde toplanan liderler zirvesinde Avrupa Birliği uğruna Abdullah Öcalan'ı ipten kurtarmayıp, hükümeti terketseydi; ne Kasım 2000 ne de Şubat 2001 krizlerine tutulacaktı. Böylece çökmeyecekti! Bu da gösteriyor ki, siyasi parti lideri gerektiğinde "ilkeleri" için yumruğunu masaya vurmalı. Aynı şeyi Erbakan Mart 1997'de yapsaydı, bu hallerle karşılaşmazdı.
9) Seçim öncesi mitingler ve siyasi parti çalışmaları etkili olmadı. İstanbul'da en çok bayrak asan, en fazla afişleme yapan partiler MHP ile Fazilet Partisi'nin mirasının önemli bir bölümünü devralan SP idi. Gazetelere de bolca ilan veren her iki parti de tarihi düşüşler yaşadı. Vatandaşın Erdoğan'a yönelik "aşkvari" tutkusu, seçim çalışmalarını etkisiz bıraktı.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Recep Bahar / diğer yazıları
- ABD harika bir ekonomiye mi sahip? / 14.08.2018
- Ne yapmalı? / 13.08.2018
- Komşunla kavga et uzaklarda pazar ara! / 02.02.2016
- Diyarbakır'da kilise-ev faktörü! / 01.02.2016
- Çin ekonomisi alarm mı veriyor? / 20.01.2016
- Büyük İsrail yolunda sıra İran'da / 19.01.2016
- Terör Sultanahmet bölgesini sıfırla çarptı / 15.01.2016
- Sultanahmet'in şifreleri / 13.01.2016
- Türkiye ile Suudi Arabistan ne zaman papaz olacak? / 09.01.2016
- Ekonomik çöküşü bir de buradan seyredin / 05.01.2016
- Ne yapmalı? / 13.08.2018
- Komşunla kavga et uzaklarda pazar ara! / 02.02.2016
- Diyarbakır'da kilise-ev faktörü! / 01.02.2016
- Çin ekonomisi alarm mı veriyor? / 20.01.2016
- Büyük İsrail yolunda sıra İran'da / 19.01.2016
- Terör Sultanahmet bölgesini sıfırla çarptı / 15.01.2016
- Sultanahmet'in şifreleri / 13.01.2016
- Türkiye ile Suudi Arabistan ne zaman papaz olacak? / 09.01.2016
- Ekonomik çöküşü bir de buradan seyredin / 05.01.2016