Günlük hayatta ve özellikle şikâyetçi olarak kullandığımız benzetmelerden biridir “Şaftı kaymış” kavramı. Aslında çoğumuz şaftın ne olduğunu bile bilmeyiz. Ama yeri geldi mi, bu deyimi de “cuk” diye oturturuz. Yeri gelmişken, ülkemiz siyasetinin “Şaftı Kaydı” diyelim.
Şaft nedir? Şaft, makinenin hareketini sağlayan mekanik sisteme verilen addır. İşte bu mekanik sistemin bozulmasına da “şaft kayması” deniyor.
İnsan ilişkileri ve toplumsal yapı vs. değerlendirmelerinde ise şekli bozulmuş, yamulmuş, kötü bir görünüşü olan şeyleri anlatmak için kullanılan bir deyimdir “Şaft Kayması.”
Şimdi, kelime olarak “Çoğunluğun Dayatması” anlamına gelen demokrasi, ülkemizde, hem halkın, hem demokrasinin, hemde bu demokrasinin çocuklarının şaftını kaydırdı.
Tepeden başlayalım;
Cumhurbaşkanı. Devletin zirvesi. Tarafsız artı başkomutan vasfına da sahip. Uygulamada ise iktidarın adeta noteri. Geleni damgala, geç. Sonra askeri esarete alınmış, hapse atılmış, benim Cumhurbaşkanım, iktidar belediyelerine kefil olmaya adamış gönlünü. ÖSYM nezdinde, belirli bir kesime yapılan şike iddialarının sonucunu beklemeden tatmin olma hissinde… Görev süresini iktidar tayin ettikten sonrada il il dolaşıp, helallik arıyor…
Meclis. Halkın temsilcilerinin, halkı temsilen bulundukları mekan. Ama onun da şaftı kaydı. Parti başkanlarının, halka seçtirdikleri kişilerin toplandıkları mekan oldu. Meclis Başkanı hala hükümet sözcüsü olduğunu zannediyor. Başkanvekilleri durumu idare peşinde, çalışıp, gidiyorlar. Kanun komisyonları ise yakın savunma tekniklerinin uygulamaya konulduğu mekanlar olarak göze çarpıyor.
Meclisteki partilerin hepsinin “halkın kürsüsü” olarak tabir ettikleri, Meclis kürsüsünden bu milletin dinine, kültürüne, tarihine alenen hakaret ediliyor. Bu Cumhuriyeti kuranlara en adi şekilde dil uzatılıyor. Devletin ve milletin bölünmez bütünlüğüne açıkça kastediliyor vs. ve bunların yapıldığı yere hala “halkın veya milletin kürsüsü” adı veriliyor. Yani kürsünün de “şaftı kaymış”
Partilere gelince; Son sözümüz iktidara olsun diyerek muhalefete dönelim. Gerçi Türkiye’de muhalefet partisi var mı? Sorusunun cevabı hala muallakta olmasına rağmen, biz eldekilerin genel görüntüsüne bakalım.
Öyle fazla uzatmadan; Tükürdüğünüzü yalatırım, dedi mi iktidar? Dedi. Yalattı mı? Yalattı. Yeni Anayasa ülkenin varlığını, bağımsızlığını tehlikeye atıyor, dediniz mi? Dediniz. Ne işiniz var bu yeni anayasa komisyonlarında?
İktidara gelirsek… Önce AKP’mi büyük, Erdoğan mı? Sorusunun cevabını bulmamız lazım. Bence AKP
Yani Erdoğan’sız bir AKP, AKP olamaz. Şu anki derin kavganın sebebi de budur zaten. Sayın vekillerim alınmasın ama Erdoğan’a rağmen bir duruş, bir öneri, bir gerçeği veya yapılan icraatların olumsuzluklarını dile getirebilen oldu mu? Olamadı. Olsaydı bir daha vekil olamazdı. (1 Mart tezkeresini hatırlayın) Demek ki, bir kaymada bu alanda mevcut.
Sayın Erdoğan’ın ise artık aşırı yoğunluktan mı, yoksa kendisiyle, geçmişiyle, bildikleriyle, inandıklarıyla ters düşmesinden midir? Bilemem, kendisiyle, söylemleriyle çelişkileri zirve yaptı.
“(BOP) Bu iddia sahipleri… ispat etmezlerse… Ben BOP eş başkanıyım.”
“(PKK görüşmeleri) İspat etmeyenin… Evet, görüştük.”
“NATO’nun Libya’da ne işi var?” (Geri kalanını biliyorsunuz)
“Batılılar Libya’yı petrol için işgal etti.”
“Eskiden 1 milyon verip tuvalete gidiliyordu bu ülkede. Biz 6 sıfırı attık.”
“Biz hukukun üstünlüğüne inanıyoruz. Ben Ergenekon savcısıyım.”
“Gönlümde başkanlık sistemi yatıyor. Ben öyle bir şey söylemedim.”
“Kardeşim Esad” Şimdi “kes” “at”
Hülasa Erdoğan’ın hızına ben yetişemem. Ama görünen köyde yakındır. Kendisiyle bu kadar ters düşen bir liderin işletim sisteminde bir problem var gibi
gözüküyor.
Şaft nedir? Şaft, makinenin hareketini sağlayan mekanik sisteme verilen addır. İşte bu mekanik sistemin bozulmasına da “şaft kayması” deniyor.
İnsan ilişkileri ve toplumsal yapı vs. değerlendirmelerinde ise şekli bozulmuş, yamulmuş, kötü bir görünüşü olan şeyleri anlatmak için kullanılan bir deyimdir “Şaft Kayması.”
Şimdi, kelime olarak “Çoğunluğun Dayatması” anlamına gelen demokrasi, ülkemizde, hem halkın, hem demokrasinin, hemde bu demokrasinin çocuklarının şaftını kaydırdı.
Tepeden başlayalım;
Cumhurbaşkanı. Devletin zirvesi. Tarafsız artı başkomutan vasfına da sahip. Uygulamada ise iktidarın adeta noteri. Geleni damgala, geç. Sonra askeri esarete alınmış, hapse atılmış, benim Cumhurbaşkanım, iktidar belediyelerine kefil olmaya adamış gönlünü. ÖSYM nezdinde, belirli bir kesime yapılan şike iddialarının sonucunu beklemeden tatmin olma hissinde… Görev süresini iktidar tayin ettikten sonrada il il dolaşıp, helallik arıyor…
Meclis. Halkın temsilcilerinin, halkı temsilen bulundukları mekan. Ama onun da şaftı kaydı. Parti başkanlarının, halka seçtirdikleri kişilerin toplandıkları mekan oldu. Meclis Başkanı hala hükümet sözcüsü olduğunu zannediyor. Başkanvekilleri durumu idare peşinde, çalışıp, gidiyorlar. Kanun komisyonları ise yakın savunma tekniklerinin uygulamaya konulduğu mekanlar olarak göze çarpıyor.
Meclisteki partilerin hepsinin “halkın kürsüsü” olarak tabir ettikleri, Meclis kürsüsünden bu milletin dinine, kültürüne, tarihine alenen hakaret ediliyor. Bu Cumhuriyeti kuranlara en adi şekilde dil uzatılıyor. Devletin ve milletin bölünmez bütünlüğüne açıkça kastediliyor vs. ve bunların yapıldığı yere hala “halkın veya milletin kürsüsü” adı veriliyor. Yani kürsünün de “şaftı kaymış”
Partilere gelince; Son sözümüz iktidara olsun diyerek muhalefete dönelim. Gerçi Türkiye’de muhalefet partisi var mı? Sorusunun cevabı hala muallakta olmasına rağmen, biz eldekilerin genel görüntüsüne bakalım.
Öyle fazla uzatmadan; Tükürdüğünüzü yalatırım, dedi mi iktidar? Dedi. Yalattı mı? Yalattı. Yeni Anayasa ülkenin varlığını, bağımsızlığını tehlikeye atıyor, dediniz mi? Dediniz. Ne işiniz var bu yeni anayasa komisyonlarında?
İktidara gelirsek… Önce AKP’mi büyük, Erdoğan mı? Sorusunun cevabını bulmamız lazım. Bence AKP
Sayın Erdoğan’ın ise artık aşırı yoğunluktan mı, yoksa kendisiyle, geçmişiyle, bildikleriyle, inandıklarıyla ters düşmesinden midir? Bilemem, kendisiyle, söylemleriyle çelişkileri zirve yaptı.
“(BOP) Bu iddia sahipleri… ispat etmezlerse… Ben BOP eş başkanıyım.”
“(PKK görüşmeleri) İspat etmeyenin… Evet, görüştük.”
“NATO’nun Libya’da ne işi var?” (Geri kalanını biliyorsunuz)
“Batılılar Libya’yı petrol için işgal etti.”
“Eskiden 1 milyon verip tuvalete gidiliyordu bu ülkede. Biz 6 sıfırı attık.”
“Biz hukukun üstünlüğüne inanıyoruz. Ben Ergenekon savcısıyım.”
“Gönlümde başkanlık sistemi yatıyor. Ben öyle bir şey söylemedim.”
“Kardeşim Esad” Şimdi “kes” “at”
Hülasa Erdoğan’ın hızına ben yetişemem. Ama görünen köyde yakındır. Kendisiyle bu kadar ters düşen bir liderin işletim sisteminde bir problem var gibi
gözüküyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- İsrail, ABD-İran savaşından 15 ders / 26.06.2025
- Türkiye, BOP’un neresinde? / 24.06.2025
- TBMM’deki rezalet BOP’un parçasıdır / 23.06.2025
- Çay, buğday derken sıra zeytinde / 22.06.2025
- 10 kez fullemek için önce bir araba lazım / 21.06.2025
- Allah'ın dininde renkten renge girip kaypaklık etmeyin / 20.06.2025
- Bizim ünlülerin vicdanı yok mu? / 19.06.2025
- MOSSAD’ın Afganlı ajanları ve Türkiye / 18.06.2025
- İran, İsrail ve biz / 16.06.2025
- Bugün İslam Dini ‘kemale’ erdi / 15.06.2025
- Türkiye, BOP’un neresinde? / 24.06.2025
- TBMM’deki rezalet BOP’un parçasıdır / 23.06.2025
- Çay, buğday derken sıra zeytinde / 22.06.2025
- 10 kez fullemek için önce bir araba lazım / 21.06.2025
- Allah'ın dininde renkten renge girip kaypaklık etmeyin / 20.06.2025
- Bizim ünlülerin vicdanı yok mu? / 19.06.2025
- MOSSAD’ın Afganlı ajanları ve Türkiye / 18.06.2025
- İran, İsrail ve biz / 16.06.2025
- Bugün İslam Dini ‘kemale’ erdi / 15.06.2025