Erdoğan hükümeti, Fransa cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ı çeşitli yollarla Türkiye'nin AB üyeliğine destek vermesi konusunda ikna ettiklerini söyleseler de bu hiçbir şey ifade etmiyor. Çünkü Chirac gidici.
Fransa'da iktidardaki Halk Hareketi Birliği'nin (UMP) liderliğine Fransa Maliye ve Ekonomi Bakanı Nicolas Sarkozy seçildi.
Bu haber yayınlandığında Başbakan Erdoğan'ın yanında olmak isterdim. Chirac'ı ikna etmek için yapmadığı kalmayan Erdoğan'ın bütün yaptıkları boşa çıktı. Üstelik Chirac'ın görevini devralmasına kesin gözüyle bakılan Nicolas Sarkozy, liderliği açıklandıktan sonra mikrofonu eline aldığında yaptığı açıklamalar AB sevdalılarının uykularını kaçıracak ifadeler.
Konuşmasında Türkiye'nin AB'ye üye olmasına karşı olduğunu açıkça ifade eden Sarkozy, "20. yüzyılın ikinci yarısının en büyük siyasi ve bütünleştirici projesinin durmadan büyüyemeyeceğini. Türkiye'nin Avrupa ile ortak olabileceğini, ancak AB'ye üye olmaması gerektiğini" en açık şekilde ifade etti.
Türkiye'nin AB'ye girmesine karşı olan Nicolas Sarkozy söz konusu Doğu Avrupa ülkeleri olunca hemen yaklaşımını değiştirerek çok farklı bir bakış açısı sergiliyor.
Konu Türkiye'nin üyeliği olduğunda "hayır" diyen Sarkozy, Doğu Avrupa için ise "Doğu Avrupa'daki kardeşlerimize yardım çağrısında bulunuyorum. Bazen bir risk olarak görülen bu durumu bu kez bir şans olarak görüyorum. Doğu Avrupa'daki kardeşlerimiz ilerleme, büyüme ve refah istiyorlar, onlara yardım etmeliyiz. Bunu yapmak zorundayız ve bu çıkarımıza" diye konuşuyor.
Doğu Avrupa ülkeleri ile Türkiye arasında ne fark var? Türkiye ekonomik olarak bu ülkelerden çok daha kötü durumda değil. Hatta pek çok avantajlı olduğumuz konu da yok değil. Ama yine AB her zaman olduğu gibi bize çifte standartla yaklaşıyor.
Sarkozy, Doğu Avrupa ülkelerinden bahsederken "kardeşlerimiz" ifadeleri kullanması AB'nin aday ülkelere yaklaşımlarında ekonomik ve siyasi kriterlerin dışında farklı kriterlerin varlığını gözler önüne seriyor.
Sarkozy ve bazı Vatikan yetkililerinin Türkiye'nin AB üyeliği konusundaki yaklaşımları inanç farklılığının en önemli unsur olduğu gerçeğini ortaya koyuyor.
AB, her ne kadar ekonomik bir birlik olarak ortaya çıkıp günümüzde siyasi bir birlik haline dünüşmüşse de temeli Hıristiyan inancı üzerine oturmaktadır. Kurulduğu günde böyleydi bugün de böyledir. İşte bu yüzdendir ki, Doğu Avrupa ülkeleri söz konusu olduğunda "kardeş" diye, Türkiye söz konusu olduğunda "imtiyazlı ortaklık" ve "ucu açık müzakereler" gibi demagojik ifadeler kullanılıyor.
Mesut Yılmaz'ın yıllar önce "AB bizden Hıristiyan olmamızı istiyor" ifadesi doğru bir açıklamadır.
Bu yüzden Türkiye'nin AB serüveni Türk devletinin ve Türk milletinin Hıristiyanlaştırılması sürecine dönüşmüş bulunmaktadır. Kilise evlerinin otuz binli rakamlara ulaşması, Anadolu'nun pek çok şehrinde açılan "dinler bahçesi" milletimize Hıristiyanlık ve Museviliğin hak dinlermiş gibi gösterilme çabaları, dinler arası diyalog adı altında milletimizin misyonerlerin kucağına atılması Hıristiyanlaştırma sürecinin geldiği aşamayı gözler önüne sermektedir.
Bu süreç Türk milletine iki seçenek sunmaktadır. Türk milleti ya değerlerine sahip çıkarak bu Hıristiyanlaştırma sürecine ve bu sürecin taşeronlarına dur diyecek. Ya da gözlerinin önünde topyekün Türk gençliğinin ve öz evlatlarının Hıristiyanlaşmasına duyarsız kalacaktır.
Bu bağlamda Türk milletinin ceddinden gelen mayasının bu Hıristiyanlaştırma sürecine duyarsız kalmasına müsaade etmeyeceğine inanıyorum.
Fransa'da iktidardaki Halk Hareketi Birliği'nin (UMP) liderliğine Fransa Maliye ve Ekonomi Bakanı Nicolas Sarkozy seçildi.
Bu haber yayınlandığında Başbakan Erdoğan'ın yanında olmak isterdim. Chirac'ı ikna etmek için yapmadığı kalmayan Erdoğan'ın bütün yaptıkları boşa çıktı. Üstelik Chirac'ın görevini devralmasına kesin gözüyle bakılan Nicolas Sarkozy, liderliği açıklandıktan sonra mikrofonu eline aldığında yaptığı açıklamalar AB sevdalılarının uykularını kaçıracak ifadeler.
Konuşmasında Türkiye'nin AB'ye üye olmasına karşı olduğunu açıkça ifade eden Sarkozy, "20. yüzyılın ikinci yarısının en büyük siyasi ve bütünleştirici projesinin durmadan büyüyemeyeceğini. Türkiye'nin Avrupa ile ortak olabileceğini, ancak AB'ye üye olmaması gerektiğini" en açık şekilde ifade etti.
Türkiye'nin AB'ye girmesine karşı olan Nicolas Sarkozy söz konusu Doğu Avrupa ülkeleri olunca hemen yaklaşımını değiştirerek çok farklı bir bakış açısı sergiliyor.
Konu Türkiye'nin üyeliği olduğunda "hayır" diyen Sarkozy, Doğu Avrupa için ise "Doğu Avrupa'daki kardeşlerimize yardım çağrısında bulunuyorum. Bazen bir risk olarak görülen bu durumu bu kez bir şans olarak görüyorum. Doğu Avrupa'daki kardeşlerimiz ilerleme, büyüme ve refah istiyorlar, onlara yardım etmeliyiz. Bunu yapmak zorundayız ve bu çıkarımıza" diye konuşuyor.
Doğu Avrupa ülkeleri ile Türkiye arasında ne fark var? Türkiye ekonomik olarak bu ülkelerden çok daha kötü durumda değil. Hatta pek çok avantajlı olduğumuz konu da yok değil. Ama yine AB her zaman olduğu gibi bize çifte standartla yaklaşıyor.
Sarkozy, Doğu Avrupa ülkelerinden bahsederken "kardeşlerimiz" ifadeleri kullanması AB'nin aday ülkelere yaklaşımlarında ekonomik ve siyasi kriterlerin dışında farklı kriterlerin varlığını gözler önüne seriyor.
Sarkozy ve bazı Vatikan yetkililerinin Türkiye'nin AB üyeliği konusundaki yaklaşımları inanç farklılığının en önemli unsur olduğu gerçeğini ortaya koyuyor.
AB, her ne kadar ekonomik bir birlik olarak ortaya çıkıp günümüzde siyasi bir birlik haline dünüşmüşse de temeli Hıristiyan inancı üzerine oturmaktadır. Kurulduğu günde böyleydi bugün de böyledir. İşte bu yüzdendir ki, Doğu Avrupa ülkeleri söz konusu olduğunda "kardeş" diye, Türkiye söz konusu olduğunda "imtiyazlı ortaklık" ve "ucu açık müzakereler" gibi demagojik ifadeler kullanılıyor.
Mesut Yılmaz'ın yıllar önce "AB bizden Hıristiyan olmamızı istiyor" ifadesi doğru bir açıklamadır.
Bu yüzden Türkiye'nin AB serüveni Türk devletinin ve Türk milletinin Hıristiyanlaştırılması sürecine dönüşmüş bulunmaktadır. Kilise evlerinin otuz binli rakamlara ulaşması, Anadolu'nun pek çok şehrinde açılan "dinler bahçesi" milletimize Hıristiyanlık ve Museviliğin hak dinlermiş gibi gösterilme çabaları, dinler arası diyalog adı altında milletimizin misyonerlerin kucağına atılması Hıristiyanlaştırma sürecinin geldiği aşamayı gözler önüne sermektedir.
Bu süreç Türk milletine iki seçenek sunmaktadır. Türk milleti ya değerlerine sahip çıkarak bu Hıristiyanlaştırma sürecine ve bu sürecin taşeronlarına dur diyecek. Ya da gözlerinin önünde topyekün Türk gençliğinin ve öz evlatlarının Hıristiyanlaşmasına duyarsız kalacaktır.
Bu bağlamda Türk milletinin ceddinden gelen mayasının bu Hıristiyanlaştırma sürecine duyarsız kalmasına müsaade etmeyeceğine inanıyorum.
Orhan Dede / diğer yazıları
- Oyları hunharca bölün… / 23.03.2024
- Siyasette devrimi millet yapmalı / 22.03.2024
- İslam ülkeleri Endülüs’ün hâline düştü / 19.03.2024
- İktidardakiler sazan avına mı çıktı? / 14.03.2024
- Değişim istiyorsan önce sen değişmelisin! / 11.03.2024
- Hiçbir şey yapamıyorsanız ABD’nin istemediğini yapın / 20.09.2023
- Türkiye’ye göç etmek çok kolay! / 29.08.2023
- AKP beceremedi diye nas yok olmaz! / 26.08.2023
- Gerçek itibar ormanı yanmaktan korumaktır / 24.08.2023
- Aynı insanlarla değişim olmaz / 22.08.2023
- Siyasette devrimi millet yapmalı / 22.03.2024
- İslam ülkeleri Endülüs’ün hâline düştü / 19.03.2024
- İktidardakiler sazan avına mı çıktı? / 14.03.2024
- Değişim istiyorsan önce sen değişmelisin! / 11.03.2024
- Hiçbir şey yapamıyorsanız ABD’nin istemediğini yapın / 20.09.2023
- Türkiye’ye göç etmek çok kolay! / 29.08.2023
- AKP beceremedi diye nas yok olmaz! / 26.08.2023
- Gerçek itibar ormanı yanmaktan korumaktır / 24.08.2023
- Aynı insanlarla değişim olmaz / 22.08.2023