ABD'nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson Genelkurmay Başkanımız Yaşar Büyükanıt paşanın yaptığı açıklamalarla ilgili olarak şunları söylemiş: "Türkiye'de böyle kuru gürültü oluyor. Şaşırıyorum. Herkes ne kadar çok laf ediyor... Bana göre, Türk iç politikası ve medyasında belli ölçüde bir kakofoni bulunmakla birlikte, ufukta Türkiye'nin laik, demokratik, istikrarlı ve güvenli yapısını tehdit edecek bir tehdit görmüyorum."'Cacophonie, cacophony'nin İngilizce ve Fransızca anlamları, ses kargaşası, uyumsuz, ahenksiz, akortsuz ses karmaşası. Türkçe'deki yakın karşılığı ise "kuru gürültü", boş laf. Osmanlıca ifadesiyle de laf-ı güzaf, yani boş lakırdı.ABD büyükelçisinin, Büyükanıt paşanın açıklamalarıyla ilgili yaptığı bu açıklama, "kakofoni" tanımlamasıyla anıldı. Fakat başta ABD büyükelçisi olmak üzere, açıklamalardan rahatsızlık duyan çevrelerin tamamı şunu çok iyi biliyorlar ki, Büyükanıt'ın açıklamaları gayet uyumlu, ahenkli ve Türkiye'nin başındaki tehlikelere ve bunlara sebep olanlara dair kritik tespitler ve çözümlerle donatılmış dört dörtlük bir açıklama.Wilson'un bu açıklamalarını, AB komiseri Kretschmer'in "Türkiye'de irtica tehdidi yok" ve İngiltere Büyükelçisi Sir Peter Westmacott'un, meslektaşı Wilson'u destekleyen açıklamaları takip etti.Ardından Başbakan Erdoğan'ın Londra dönüşü uçakta "iliştirilmiş" gazetecilerine yaptığı ve bu gazetecilerin "büyük açılım, sürpriz teklif" başlıklarıyla duyurduğu "irtica yoktur, varsa da beraber halledelim" açıklaması geldi. Muhtemelen Başbakan Erdoğan, Londra dönüşü uçakta bu açıklamaları yaparken, Meclis Başkanı Bülent Arınç da, bir diğer "iliştirilmiş" gazeteci Nazlı hanıma birbirinden ilginç açıklamalar yapıyordu. Arınç da, diğerleri gibi Büyükanıt'ın konuşmasından fevkalade rahatsız bir şekilde düşüncelerini aktarıyordu. Ve asıl kıyamet, Büyükanıt'ın işbaşına gelmesiyle bütün dönüş planları altüst olan ABD'deki şahsın gazete ve televizyonunda kopuyordu. Çünkü bu açıklamalar onları fena halde rahatsız etmişti. Bütün yazarlar, Büyükanıt'ın bu açıklamalarından duydukları endişeyi dile getiriyorlardı. Fakat bu yazılardan özellikle bir tanesinde ilginç ve bir o kadar da "mesaj yüklü" cümleler bulunuyordu. İşte o yazıdan bazı bölümler:"Ortada "irtica" ve "laiklik" üzerinden sürdürülen bir gerilim var. CHP, Çankaya, komutanlar, üniversite yönetimleri (YÖK dahil) ve medyanın bir kısım yönetici ve kalemleri bir tarafta, AK Parti hükümeti, DYP ve sivil iradenin inisiyatifini savunanlar diğer tarafta. Ancak son iki gündür yeni bir unsur işin içerisine girdi. Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri, çok açık ve net bir şekilde birinci kampa karşı tavır koyarak ikincilerin yanında yer aldılar." (Hüseyin Gülerce-Zaman, 5 Ekim 2006)Gülerce'nin, kalemi titreyerek yazdığı bu yazıda, AB ve ABD'nin Büyükanıt'a karşı aldığı tavırdan duyulan memnuniyet ve TSK'ya gösterilen AB ve ABD sopaları net bir şekilde seziliyor. Hele Gülerce'nin şu cümlesi, tam da acemi şantajcının korkarak tehdit etmesine benziyor:"Dayatmaya kalkarsanız, işin içine Brüksel'in, Washington'un girmesine meydan verirsiniz."'Bakın ABD ve AB bu açıklamalardan fena halde rahatsız, yani bizim yanımızda! Daha fazla şansınızı zorlamayın, yoksa...' demeye getiriyorlar.İşte Türkiye'nin acı ve utanç verici yüzü bu... Sırtını AB, ABD ve Vatikan'a dayayarak, Türk milletine, Türk askerine ve Türk devletine saldırmanın dayanılmaz hafifliği bu olsa gerek.Safların netleşmesi, bu milletin gerçek sahipleriyle, AB ve ABD maşalarının gün yüzüne çıkması bu olsa gerek.Bakın, Büyükanıt paşanın konuşmasının üzerinden daha birkaç gün geçmeden, konuşmada tarif edilenler nasıl da bir bir gün yüzüne çıkıverdi. Nasıl da hepsi patır patır kendilerini savunmaya ve sırtlarını dayadıkları ağabeylerinin arkasına gizlenmeye başladılar.Demek ki, Büyükanıt paşa hedefi tam 12'den vurmuş! Prof. Dr.
Haydar Baş'ın dediği gibi, "Büyükanıt paşanın açıklamasından sonra Türkiye üzerinde hesabı olanlar kara kara düşünmeye başladı. Bu açıklama onlar için ciddi bir ikazdır."İşte bağımsızlık böyle bir erdem...Gücünü milletten alıp, sırtını sadece ve sadece millete dayayıp; vatana, millete, devlete, askere ve istiklale sonuna kadar sahip çıkmak!