ABD ile ilişkiler, Soğuk Savaş sonrası yeniden ele alınıp değerlendirilmeliydi. Çünkü Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle dünyada ve haliyle de dış politikada büyük değişimler olmuştu. ABD, bu değişimleri Türkiye ile ilişkilerine yansıtmamaya ve eski minval üzere devam ettirmeye özen göstermiştir.
Söz konusu ilişki, Türkiye'nin görüşlerini ve milli çıkarlarını önemsememe şeklinde idi. Öyle ki, Türkiye taviz verdikçe ABD, daha büyüğünü talep ediyordu. Nihayet bıçak kemiğe dayandı.
Türk milleti, artık ABD'nin ne istediğini açık seçik olarak anlamıştır. Anladığı içindir ki, 15 Temmuz 2016 günü darbecilere karşı emsalsiz bir direniş ortaya koymuştur.
ABD, darbe girişimi sonrası Türkiye'ye üst düzey yöneticilerini göndererek bir dizi görüşmeler yaptırıyor. Bu görüşmeleri sürdüren yetkililerimiz, şu gerçekleri akıldan çıkarmamalıdır: ABD, Türkiye'nin anladığı anlamda milli bir devlet değildir. O siyasi işbirliklerinden ve ekonomik ortaklıklardan oluşan, daha açık deyişle Yahudi sermayesinin esiri bir yapıdır.
Onun içindir ki, ABD adına karşımıza gelenlerin, devlet adamı özelliği taşımayan kişiler olduğunu bilmemiz gerekmektedir. O kişiler, sözünü ettiğimiz yapının hesabına pazarlık, ondan da öte dolandırıcılık ve aldatıcılık yapmaktadırlar. O bakımdan verdikleri sözlere asla inanılmamalıdır.
İnanma eğiliminde olanlara sorarız: Geçmişi bırakınız, son birkaç yıl içerisinde ABD, hangi sözünü tutmuştur? Sözünü tutmak şöyle dursun, her zaman sözlerinin tam aksini yapmıştır. Sözün özü ABD, hiçbir dönemde Türkiye'ye karşı dostluğa ve müttefikliğe uygun bir davranış sergilememiştir.
Bundan dolayıdır ki, Türk milleti ABD'ye güven duymamaktadır. Son darbe girişimi ise güvensizliği had safhaya yükseltmiştir. Zira Türk milleti, Fetullah Gülen'in kukla, ABD'nin de kuklacı olduğunu adı gibi bilmektedir.
Darbe girişimi sonrası ABD yetkilileri güven tazelemek ve artırmak için gidip geliyorlar. Umarız, Türkiye'yi yönetenler ABD'lilerin boş sözlerine, geçmişte olduğu gibi yine aldanmazlar. ABD'ye anlayacağı dille, bundan böyle bu ilişki biçimini sürdürmenin imkânsızlığı anlatılmalıdır.
ABD, Türkiye ile ilişkileri gerçekten düzeltmek niyetinde ise, ilkönce bölgemizde kendi başına buyruk politika izlemekten ve terör örgütlerini desteklemekten vazgeçmeli ve Türkiye'nin milli çıkarlarını gözetmelidir. İkincisi, Türkiye başta olmak üzere tüm bölge devletleriyle ilişkileri, karşılıklı çıkarlar temeline oturtmalıdır.
ABD, aynı politikayı sürdürürse, onun bedeli kendine ödettirilebilir ve mutlaka da ödettirilmelidir. Aksi halde, BOP çerçevesinde Türkiye dâhil, bölge ülkelerinin hepsinin yeniden bölünmesi kaçınılmaz olacaktır.
Söz konusu ilişki, Türkiye'nin görüşlerini ve milli çıkarlarını önemsememe şeklinde idi. Öyle ki, Türkiye taviz verdikçe ABD, daha büyüğünü talep ediyordu. Nihayet bıçak kemiğe dayandı.
Türk milleti, artık ABD'nin ne istediğini açık seçik olarak anlamıştır. Anladığı içindir ki, 15 Temmuz 2016 günü darbecilere karşı emsalsiz bir direniş ortaya koymuştur.
ABD, darbe girişimi sonrası Türkiye'ye üst düzey yöneticilerini göndererek bir dizi görüşmeler yaptırıyor. Bu görüşmeleri sürdüren yetkililerimiz, şu gerçekleri akıldan çıkarmamalıdır: ABD, Türkiye'nin anladığı anlamda milli bir devlet değildir. O siyasi işbirliklerinden ve ekonomik ortaklıklardan oluşan, daha açık deyişle Yahudi sermayesinin esiri bir yapıdır.
Onun içindir ki, ABD adına karşımıza gelenlerin, devlet adamı özelliği taşımayan kişiler olduğunu bilmemiz gerekmektedir. O kişiler, sözünü ettiğimiz yapının hesabına pazarlık, ondan da öte dolandırıcılık ve aldatıcılık yapmaktadırlar. O bakımdan verdikleri sözlere asla inanılmamalıdır.
İnanma eğiliminde olanlara sorarız: Geçmişi bırakınız, son birkaç yıl içerisinde ABD, hangi sözünü tutmuştur? Sözünü tutmak şöyle dursun, her zaman sözlerinin tam aksini yapmıştır. Sözün özü ABD, hiçbir dönemde Türkiye'ye karşı dostluğa ve müttefikliğe uygun bir davranış sergilememiştir.
Bundan dolayıdır ki, Türk milleti ABD'ye güven duymamaktadır. Son darbe girişimi ise güvensizliği had safhaya yükseltmiştir. Zira Türk milleti, Fetullah Gülen'in kukla, ABD'nin de kuklacı olduğunu adı gibi bilmektedir.
Darbe girişimi sonrası ABD yetkilileri güven tazelemek ve artırmak için gidip geliyorlar. Umarız, Türkiye'yi yönetenler ABD'lilerin boş sözlerine, geçmişte olduğu gibi yine aldanmazlar. ABD'ye anlayacağı dille, bundan böyle bu ilişki biçimini sürdürmenin imkânsızlığı anlatılmalıdır.
ABD, Türkiye ile ilişkileri gerçekten düzeltmek niyetinde ise, ilkönce bölgemizde kendi başına buyruk politika izlemekten ve terör örgütlerini desteklemekten vazgeçmeli ve Türkiye'nin milli çıkarlarını gözetmelidir. İkincisi, Türkiye başta olmak üzere tüm bölge devletleriyle ilişkileri, karşılıklı çıkarlar temeline oturtmalıdır.
ABD, aynı politikayı sürdürürse, onun bedeli kendine ödettirilebilir ve mutlaka da ödettirilmelidir. Aksi halde, BOP çerçevesinde Türkiye dâhil, bölge ülkelerinin hepsinin yeniden bölünmesi kaçınılmaz olacaktır.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018