Her zaman aklımıza takılan ve yanıtlarını enine boyuna aramaya çalıştığımız konu:
Dünyayı kimler yönetiyor?
Aklımızla kimler nasıl oynuyor?
Küreselcilerin şimdiki planı ne?
İnsanlığı nasıl bir küresel sistem bekliyor?
Küresel ekonomik kriz kapıda mı?
Bu kriz Türkiye'yi nasıl etkileyecek?
Geleceğin yatırım aracı ne olacak?
3. Dünya Savaşı kimler arasında olacak?
Bu soruları uzatmak mümkün ama biz asıl konumuza dönelim.
Son günlerde ABD'de olanlar ve olacak olanlar.
ABD içinde büyük bir bilek bükme mücadelesi mi yaşanıyor?
Yoksa "ABD, ABD ile mi savaşıyor" gibi ilave soruları da ekleyebiliriz.
Aslında ABD'de yaşanan krizin asıl nedeni veya arka planında yer alan mesele, Küreselci bilek ile ulusalcı ve milliyetçi kanadın bilek düellosundan başka bir şey değil.
Amerika Birleşik Devletleri, tarihinin en uzun ve en sert yönetim krizlerinden birine girdi.
Kongre bütçe konusunda anlaşmaya varamadı; federal kurumların büyük bölümü faaliyetlerini askıya aldı, yüz binlerce kamu çalışanı maaşsız kaldı.
Washington bu manzaraya aslında çok yabancı değil, ancak bu kez yaşanan sıradan bir bütçe krizi değil.
Bu kriz devletin nasıl işleyeceğinden ziyade, devletin ne olduğu sorusunu yeniden gündeme taşıyor.
Amerika'da hükümet kapanmaları neredeyse mevsimsel bir gelenek haline geldi.
1980'lerden bu yana, Kongre'nin bütçeyi zamanında geçirememesi sık sık aynı sonucu doğurdu: devletin bazı bölümleri durdu.
1981 Reagan, 1995 Clinton ve 2013 Obama dönemleri bu döngünün önceki örnekleriydi.
Ancak 2025'teki kriz, geçmişteki kapanmalardan daha sert bir ideolojik tona sahip.
Kapanma artık yalnızca mali bir tıkanma değil; Amerikan siyasetinin derin fay hattını görünür kılıyor.
Kapanma başladığında yüz binlerce federal çalışan işe gitmemeleri için talimat alıyor.
Ülke genelinde hava trafiği ve güvenlik hizmetlerinde aksaklık yaşanıyor.
Son günlerde ülke çapında havaalanları ve kontrol merkezlerinde personel yetersizliği olduğu bildiriliyor.
Devlet bazı hizmetleri geçici olarak askıya alınmış durumda; federal iş gücünün ise yüzde 40'ı maaşsız durumda.
Kapanma haftalar geçtikçe soyut bir siyasi tartışmadan çıkıyor ve milyonlarca Amerikalının hayatında somut bir gerçekliğe dönüşüyor.
Önceki başkanlar kapanmaları genellikle siyasi bir başarısızlık olarak görürken, Trump bu durumu bir fırsat olarak değerlendiriyor.
Bu fırsat "Project 2025" adıyla biliniyor ve federal kurumların küçültülmesi, başkanlık yetkilerinin merkezileştirilmesi ve çevre ile eğitim bütçelerinin kısılması olarak görülüyor.
Amerikan tarihinde ilk kez bir başkan, hükümetin durmasını bilinçli bir siyasi araç olarak kullanıyor.
Kapanmanın üçüncü haftasında kriz yalnızca kamu çalışanlarını değil, küresel piyasaları da etkilemeye başlıyor.
Uzayan bütçe çıkmazı, dünyanın en büyük ekonomisinin yavaşlayabileceği yönünde Wall Street'te endişe yaratıyor.
ABD tahvil faizleri düşüyor, dolar zayıflıyor, yatırımcı güveni azalıyor.
Yabancı yatırımcılar artık Washington'un kendini yönetip yönetemediğini sorguluyor.
Artık mesele bir mali kriz değil; Amerika'nın yönetim kapasitesine dair bir güven sorunu haline geldi.
Elbette ki tüm bu veriler, aslında ABD'de neler olup bittiğini tam olarak yansıtmıyor.
ABD'de olan şey, kuruluşundan beri birbirleriyle sürekli olarak mücadele halinde olan ve fakat bazı alanlarda işbirliği yapmayı becerebilen iki küresel gücün bilek güreşi.
Paranın Efendileri olan Rockefeller ve Rothschild'lerden bahsediyoruz.
Aslında Rothschild demek, ABD demektir.
ABD'de Rockefeller tekno kapitali, Rothschild'ler ise finans kapitali temsil eder.
ABD'de Merkez bankasının sahibi FED'in bazı ortakları var gibi gözükse de, aslında tüm yetkiler bu kanadın elindedir.
Yani, Rothschild'lerin elindedir.
Bir diğer tanımlamayla Rockefeller'e taşçılar, Rothschild'lere ise kağıtçılar denmektedir.
Esasen Trump'un Çin'e söz geçirememesinin ve bu ülke ile arasının açık olmasının nedeni, Çin'de hakim olan ve hükümetle oldukça uyumlu çalışan gücün, Rothschild'lerin olmasından dolayıdır.
Zira Trump'un seçilmesini sağlayan güç, Rockefeller, yani tekno kapilci kanattı.
Trump'un iktidara geldiği günden bu tarafa Rothschild'lerin sahip olduğu FED'le sürekli ters düşmesinin nedeni de, tam olarak bu iki kanat arasındaki derin fay hatlarının oluşudur diyebiliriz.
Küresel para, yani doları basarak bütün dünyaya ihraç edip karşılığında gerçek değeri olan emtiayı kendi ülkesine getirme başarısı, Rothschild'lere aittir.
Trump ise ABD'nin bu yolla değil, kendi içinde üreterek kalkınmasını savunuyor.
Baktığımızda ABD'nin toplam ithalatı, 3 trilyon 359,3 milyar dolar civarında seyrediyor.
Bu şu demek oluyor.
Bu kadar doları dünyaya ihraç eden küresel finans kapitalciler, aslında insanlığın tüm emeğini bedavadan kendi ülkelerine transfer etmiş oluyor.
ABD'de bu iki kanadın birbirini yok etme çabası, en çokta Asya ülkelerinin işine yarıyor.
Asya ülkeleri özellikle de Prof. Dr. Haydar Baş'ın "Milli Ekonomi Modeli" tezine dayalı bir uygulama yöntemine gittiklerinden dolayı, sürekli olarak yükselen bir değer olma yolunda ilerliyor.
Türkiye tüm bunlar yaşanırken ne mi yapıyor?
İktidar ile muhalefet arasında kısır döngü fırtınalar kopartılıyor.
Ekonomik olarak Türkiye, dünyanın en kötü durumunda olan ülkeler liginde top koşturuyor.
Ülkemiz üzerinde SEVR kara bulutları dolaşıyor.
BOP'un tamamlanmasına ramak kalmışken, bizimkiler sözde "Terörsüz Türkiye" masalları ile milleti oyalıyor.
Bütün dünya ülkelerinde şu veya bu şekilde krizler baş gösterirken, tüm insanlığın kurtuluş reçetesi olarak formüle edilen "Milli Ekonomi Modeli" tezi için, ne iktidardan ne de muhalefetten BTP'ye şu ana kadar bir teklifle gidilmedi.
Çünkü bu tez, BTP'nin resmi olarak parti programını oluşturuyor.
Hal böyle olunca, insanımız pazarlarda yere atılan sebze meyveleri toplamaya ve ağlayıp sızlamaya devam ediyor.
Şu halde siz söyleyin!
Türkiye'yi dünya lideri yapmaya aday olan bu muhteşem tezin uygulanmasını istemeyen siyasetçiler, milli ve milletin adamı olabilir mi?
Dünyayı kimler yönetiyor?
Aklımızla kimler nasıl oynuyor?
Küreselcilerin şimdiki planı ne?
İnsanlığı nasıl bir küresel sistem bekliyor?
Küresel ekonomik kriz kapıda mı?
Bu kriz Türkiye'yi nasıl etkileyecek?
Geleceğin yatırım aracı ne olacak?
3. Dünya Savaşı kimler arasında olacak?
Bu soruları uzatmak mümkün ama biz asıl konumuza dönelim.
Son günlerde ABD'de olanlar ve olacak olanlar.
ABD içinde büyük bir bilek bükme mücadelesi mi yaşanıyor?
Yoksa "ABD, ABD ile mi savaşıyor" gibi ilave soruları da ekleyebiliriz.
Aslında ABD'de yaşanan krizin asıl nedeni veya arka planında yer alan mesele, Küreselci bilek ile ulusalcı ve milliyetçi kanadın bilek düellosundan başka bir şey değil.
Amerika Birleşik Devletleri, tarihinin en uzun ve en sert yönetim krizlerinden birine girdi.
Kongre bütçe konusunda anlaşmaya varamadı; federal kurumların büyük bölümü faaliyetlerini askıya aldı, yüz binlerce kamu çalışanı maaşsız kaldı.
Washington bu manzaraya aslında çok yabancı değil, ancak bu kez yaşanan sıradan bir bütçe krizi değil.
Bu kriz devletin nasıl işleyeceğinden ziyade, devletin ne olduğu sorusunu yeniden gündeme taşıyor.
Amerika'da hükümet kapanmaları neredeyse mevsimsel bir gelenek haline geldi.
1980'lerden bu yana, Kongre'nin bütçeyi zamanında geçirememesi sık sık aynı sonucu doğurdu: devletin bazı bölümleri durdu.
1981 Reagan, 1995 Clinton ve 2013 Obama dönemleri bu döngünün önceki örnekleriydi.
Ancak 2025'teki kriz, geçmişteki kapanmalardan daha sert bir ideolojik tona sahip.
Kapanma artık yalnızca mali bir tıkanma değil; Amerikan siyasetinin derin fay hattını görünür kılıyor.
Kapanma başladığında yüz binlerce federal çalışan işe gitmemeleri için talimat alıyor.
Ülke genelinde hava trafiği ve güvenlik hizmetlerinde aksaklık yaşanıyor.
Son günlerde ülke çapında havaalanları ve kontrol merkezlerinde personel yetersizliği olduğu bildiriliyor.
Devlet bazı hizmetleri geçici olarak askıya alınmış durumda; federal iş gücünün ise yüzde 40'ı maaşsız durumda.
Kapanma haftalar geçtikçe soyut bir siyasi tartışmadan çıkıyor ve milyonlarca Amerikalının hayatında somut bir gerçekliğe dönüşüyor.
Önceki başkanlar kapanmaları genellikle siyasi bir başarısızlık olarak görürken, Trump bu durumu bir fırsat olarak değerlendiriyor.
Bu fırsat "Project 2025" adıyla biliniyor ve federal kurumların küçültülmesi, başkanlık yetkilerinin merkezileştirilmesi ve çevre ile eğitim bütçelerinin kısılması olarak görülüyor.
Amerikan tarihinde ilk kez bir başkan, hükümetin durmasını bilinçli bir siyasi araç olarak kullanıyor.
Kapanmanın üçüncü haftasında kriz yalnızca kamu çalışanlarını değil, küresel piyasaları da etkilemeye başlıyor.
Uzayan bütçe çıkmazı, dünyanın en büyük ekonomisinin yavaşlayabileceği yönünde Wall Street'te endişe yaratıyor.
ABD tahvil faizleri düşüyor, dolar zayıflıyor, yatırımcı güveni azalıyor.
Yabancı yatırımcılar artık Washington'un kendini yönetip yönetemediğini sorguluyor.
Artık mesele bir mali kriz değil; Amerika'nın yönetim kapasitesine dair bir güven sorunu haline geldi.
Elbette ki tüm bu veriler, aslında ABD'de neler olup bittiğini tam olarak yansıtmıyor.
ABD'de olan şey, kuruluşundan beri birbirleriyle sürekli olarak mücadele halinde olan ve fakat bazı alanlarda işbirliği yapmayı becerebilen iki küresel gücün bilek güreşi.
Paranın Efendileri olan Rockefeller ve Rothschild'lerden bahsediyoruz.
Aslında Rothschild demek, ABD demektir.
ABD'de Rockefeller tekno kapitali, Rothschild'ler ise finans kapitali temsil eder.
ABD'de Merkez bankasının sahibi FED'in bazı ortakları var gibi gözükse de, aslında tüm yetkiler bu kanadın elindedir.
Yani, Rothschild'lerin elindedir.
Bir diğer tanımlamayla Rockefeller'e taşçılar, Rothschild'lere ise kağıtçılar denmektedir.
Esasen Trump'un Çin'e söz geçirememesinin ve bu ülke ile arasının açık olmasının nedeni, Çin'de hakim olan ve hükümetle oldukça uyumlu çalışan gücün, Rothschild'lerin olmasından dolayıdır.
Zira Trump'un seçilmesini sağlayan güç, Rockefeller, yani tekno kapilci kanattı.
Trump'un iktidara geldiği günden bu tarafa Rothschild'lerin sahip olduğu FED'le sürekli ters düşmesinin nedeni de, tam olarak bu iki kanat arasındaki derin fay hatlarının oluşudur diyebiliriz.
Küresel para, yani doları basarak bütün dünyaya ihraç edip karşılığında gerçek değeri olan emtiayı kendi ülkesine getirme başarısı, Rothschild'lere aittir.
Trump ise ABD'nin bu yolla değil, kendi içinde üreterek kalkınmasını savunuyor.
Baktığımızda ABD'nin toplam ithalatı, 3 trilyon 359,3 milyar dolar civarında seyrediyor.
Bu şu demek oluyor.
Bu kadar doları dünyaya ihraç eden küresel finans kapitalciler, aslında insanlığın tüm emeğini bedavadan kendi ülkelerine transfer etmiş oluyor.
ABD'de bu iki kanadın birbirini yok etme çabası, en çokta Asya ülkelerinin işine yarıyor.
Asya ülkeleri özellikle de Prof. Dr. Haydar Baş'ın "Milli Ekonomi Modeli" tezine dayalı bir uygulama yöntemine gittiklerinden dolayı, sürekli olarak yükselen bir değer olma yolunda ilerliyor.
Türkiye tüm bunlar yaşanırken ne mi yapıyor?
İktidar ile muhalefet arasında kısır döngü fırtınalar kopartılıyor.
Ekonomik olarak Türkiye, dünyanın en kötü durumunda olan ülkeler liginde top koşturuyor.
Ülkemiz üzerinde SEVR kara bulutları dolaşıyor.
BOP'un tamamlanmasına ramak kalmışken, bizimkiler sözde "Terörsüz Türkiye" masalları ile milleti oyalıyor.
Bütün dünya ülkelerinde şu veya bu şekilde krizler baş gösterirken, tüm insanlığın kurtuluş reçetesi olarak formüle edilen "Milli Ekonomi Modeli" tezi için, ne iktidardan ne de muhalefetten BTP'ye şu ana kadar bir teklifle gidilmedi.
Çünkü bu tez, BTP'nin resmi olarak parti programını oluşturuyor.
Hal böyle olunca, insanımız pazarlarda yere atılan sebze meyveleri toplamaya ve ağlayıp sızlamaya devam ediyor.
Şu halde siz söyleyin!
Türkiye'yi dünya lideri yapmaya aday olan bu muhteşem tezin uygulanmasını istemeyen siyasetçiler, milli ve milletin adamı olabilir mi?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hacı Gaydan / diğer yazıları
- Atlantik çökerken, Asya yükseliyor / 07.11.2025
- Dünyayı yöneten Siyonist üst aklın itirafları / 03.11.2025
- ABD’nin gözü Eskişehir’de / 29.10.2025
- Asgari ücret 90 bin lira olmalı / 28.10.2025
- Bütçe değil nükleer bomba! / 27.10.2025
- Uyuşturucu satanı İDAM edin! / 21.10.2025
- Türkiye sistematik olarak çökertiliyor! / 20.10.2025
- ALS’li hastalara acil devlet desteği! / 15.10.2025
- Andımız yeniden okutulmalı / 13.10.2025
- Şerefsiz, alçak ‘biji Apo’ / 10.10.2025
- Dünyayı yöneten Siyonist üst aklın itirafları / 03.11.2025
- ABD’nin gözü Eskişehir’de / 29.10.2025
- Asgari ücret 90 bin lira olmalı / 28.10.2025
- Bütçe değil nükleer bomba! / 27.10.2025
- Uyuşturucu satanı İDAM edin! / 21.10.2025
- Türkiye sistematik olarak çökertiliyor! / 20.10.2025
- ALS’li hastalara acil devlet desteği! / 15.10.2025
- Andımız yeniden okutulmalı / 13.10.2025
- Şerefsiz, alçak ‘biji Apo’ / 10.10.2025

















































































