ABD Genelkurmay Başkanı General Myers'in bugünkü Ankara gezisinden önce hükümet, dersine iyi çalıştı.
Önceki gün Çankaya'da sivil-asker-bürokrat üçlü zirvesinde "yeni pozisyon" belirlendi.
Cumhurbaşkanı Sezer, Başbakan Gül ve Genelkurmay Başkanı Özkök'ün katıldığı toplantıda ABD'ye desteğin şartları belirlendi.
Desteğin sınırları belirlendi diyemiyoruz çünkü bu sınırlar "olasılıklara" göre sürekli Amerika lehine esniyor.
Çankaya Zirvesi'nden sonra toplantıyla ilgili basın toplantısı düzenleyen Cumhurbaşkanı'nın Başdanışmanı Büyükelçi Tacan İldem, bu gerçeği biraz uyduruk, biraz diplomatik dille dolambaçlı bir şekilde şöyle ifade ediyor: "Türkiye'nin, ABD'nin taleplerinin kimilerine, her hangi bir yükümlülük altına girmeyecek biçimde bütünüyle olasılık planlaması çerçevesinde olumlu yanıt verdiği bilinmektedir. Çeşitli üs, havaalanı ve limanlardaki keşif çalışmaları tarafımızdan verilen izin uyarınca yürütülmektedir."
Tacan İldem açıklamasında ABD mahreçli kararsızlık suçlamalarını reddederken "ABD'nin askeri operasyonla ilgili ilettiği talepler zamanında gözden geçirilmiş ve yanıtlarımız ABD'ye iletilmiştir" diyor.
Böylece aslında ABD taleplerine onay verildiğini ancak bu yanıtların "olasılık planlaması" çerçevesinde ve ölçüsünde kamuoyuna yansıtıldığını öğreniyoruz.
Aynı paralelde açıklamalarda bulunan Başbakan Gül'ün sözlerinden ise ABD'ye onay verdiğimiz taleplerin ipuçlarını buluyoruz.
Başbakan Gül, ABD Başkanı Bush'un üç gün içinde cevap verin dayatmasına "yetki Meclis'te.
Meclis ancak BM'nin yeni kararı söz konusu olunca savaşa girme kararı alabilir" demiş.
Bu cevaptan sonra ABD'nin üslubunu nazikleştirdiğini, ve taleplerini minumuma indirdiğini, 125 bin askerden 80 bine, sonra da 25 bine indiklerini ifade ediyor.
Başbakan Gül ise ABD'ye 15 bin askerin kuzeyden geçişine izin verilebileceğini ima ediyor.
Her halde ABD'ye başlangıçta bu sayıyla yetinin. Nasıl olsa savaş çıkınca bombalar yağınca herkes savaşın erken bitmesi için ABD ordusunun tamamının dahi Güneydoğu'ya yerleşmesine razı olur demek istemiştir.
Washington Post'a konuşan batılı bir diplomat, "Kuzey Cephesi mutlaka açılacak. Türkiye 15 bin ABD askerinin G.Doğu bölgesine konuşlanmasını kabul etmek üzere" iddiasında bulunuyor.
İşin zorluğu diyor bu diplomat, "Türk hükümetinin bu gerçeği kamuoyuna açık açık söyleyememesi ve Meclis kararının gerekli oluşu" tespitinde bulunuyor.
Tacan İldem "her hangi bir yükümlülük altına girmeden onay verdik" diyedursun üslerin, limanların denetime açılması 15 binden başlayan ABD askerine geçit verilmesi" yükümlülük değil de nedir?
Asıl yükümlülük altına girmeyen, Türkiye'yi "hatır için" zoraki savaşa sokan ABD, 3.5 milyar dolarlık destek önerisinin ötesinde ne savaşın maliyetiyle ne de savaş sonrası ile ilgili bir taahhüde girmiyor.
Başbakan Gül, Meclis kararından önce ABD'den yazılı taahhüt almaktan dem vuruyor.
Bakalım, ABD savaşın ekonomik faturasıyla ilgili, Kürt devleti, Türkmenlerin hakları, Irak'ın toprak bütünlüğü ve Musul-Kerkük petrolleri ile ilgili bir yazılı taahhütte bulunacak mı? Güldürmeyin beni.
Önceki gün Çankaya'da sivil-asker-bürokrat üçlü zirvesinde "yeni pozisyon" belirlendi.
Cumhurbaşkanı Sezer, Başbakan Gül ve Genelkurmay Başkanı Özkök'ün katıldığı toplantıda ABD'ye desteğin şartları belirlendi.
Desteğin sınırları belirlendi diyemiyoruz çünkü bu sınırlar "olasılıklara" göre sürekli Amerika lehine esniyor.
Çankaya Zirvesi'nden sonra toplantıyla ilgili basın toplantısı düzenleyen Cumhurbaşkanı'nın Başdanışmanı Büyükelçi Tacan İldem, bu gerçeği biraz uyduruk, biraz diplomatik dille dolambaçlı bir şekilde şöyle ifade ediyor: "Türkiye'nin, ABD'nin taleplerinin kimilerine, her hangi bir yükümlülük altına girmeyecek biçimde bütünüyle olasılık planlaması çerçevesinde olumlu yanıt verdiği bilinmektedir. Çeşitli üs, havaalanı ve limanlardaki keşif çalışmaları tarafımızdan verilen izin uyarınca yürütülmektedir."
Tacan İldem açıklamasında ABD mahreçli kararsızlık suçlamalarını reddederken "ABD'nin askeri operasyonla ilgili ilettiği talepler zamanında gözden geçirilmiş ve yanıtlarımız ABD'ye iletilmiştir" diyor.
Böylece aslında ABD taleplerine onay verildiğini ancak bu yanıtların "olasılık planlaması" çerçevesinde ve ölçüsünde kamuoyuna yansıtıldığını öğreniyoruz.
Aynı paralelde açıklamalarda bulunan Başbakan Gül'ün sözlerinden ise ABD'ye onay verdiğimiz taleplerin ipuçlarını buluyoruz.
Başbakan Gül, ABD Başkanı Bush'un üç gün içinde cevap verin dayatmasına "yetki Meclis'te.
Meclis ancak BM'nin yeni kararı söz konusu olunca savaşa girme kararı alabilir" demiş.
Bu cevaptan sonra ABD'nin üslubunu nazikleştirdiğini, ve taleplerini minumuma indirdiğini, 125 bin askerden 80 bine, sonra da 25 bine indiklerini ifade ediyor.
Başbakan Gül ise ABD'ye 15 bin askerin kuzeyden geçişine izin verilebileceğini ima ediyor.
Her halde ABD'ye başlangıçta bu sayıyla yetinin. Nasıl olsa savaş çıkınca bombalar yağınca herkes savaşın erken bitmesi için ABD ordusunun tamamının dahi Güneydoğu'ya yerleşmesine razı olur demek istemiştir.
Washington Post'a konuşan batılı bir diplomat, "Kuzey Cephesi mutlaka açılacak. Türkiye 15 bin ABD askerinin G.Doğu bölgesine konuşlanmasını kabul etmek üzere" iddiasında bulunuyor.
İşin zorluğu diyor bu diplomat, "Türk hükümetinin bu gerçeği kamuoyuna açık açık söyleyememesi ve Meclis kararının gerekli oluşu" tespitinde bulunuyor.
Tacan İldem "her hangi bir yükümlülük altına girmeden onay verdik" diyedursun üslerin, limanların denetime açılması 15 binden başlayan ABD askerine geçit verilmesi" yükümlülük değil de nedir?
Asıl yükümlülük altına girmeyen, Türkiye'yi "hatır için" zoraki savaşa sokan ABD, 3.5 milyar dolarlık destek önerisinin ötesinde ne savaşın maliyetiyle ne de savaş sonrası ile ilgili bir taahhüde girmiyor.
Başbakan Gül, Meclis kararından önce ABD'den yazılı taahhüt almaktan dem vuruyor.
Bakalım, ABD savaşın ekonomik faturasıyla ilgili, Kürt devleti, Türkmenlerin hakları, Irak'ın toprak bütünlüğü ve Musul-Kerkük petrolleri ile ilgili bir yazılı taahhütte bulunacak mı? Güldürmeyin beni.
İbrahim Berk / diğer yazıları
- Cübbe düştü haç göründü / 07.01.2020
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014