Basiretsiz ve akılsız bir dostun verdiği zararı, akıllı bin düşman veremez.Sözkonusu basiretsizlik ve akılsızlığa, bir de çözümsüzlük ve nasipsizlik eklenirse; onun verdiği zararı, "dünya âlem" veremez.Hiç gizleyecek vaziyet yok; devlet ve milletimiz, böyle bir ahval ile karşı karşıyadır.Tablo ortada?Basiretsiz ve akılsız bir milliyetçinin milletimize; basiretsiz ve akılsız bir "dinci"nin dine ve dindarlara; basiretsiz ve akılsız bir "halkçı"nın halkımıza; basiretsiz ve akılsız bir "devletçi"nin devlete; basiretsiz ve akılsız bir "Atatürkçü"nün Atatürk'e ve bıraktığı mirasa verdiği zararı, akıllı bin ecnebi, hatta binlerce ecnebi vermedi, veremez.Sözkonusu basiretsizlik ve akılsızlığa, bir de çözümsüzlük ve nasipsizliği ekleyin, dahası hepsinin aynı tavada-aynı vatanda cem olduğunu düşünün; milletin, dinin, devletin, Atatürk'ün ve medeniyet mirasımızın bunlardan gördüğü zararı, varın siz hesap edin? Bu zararı, hangi ecnebi bize verebilir!?Meselenin bir diğer boyutu şu: son dönemde maalesef akılsız dostlarla akıllı ecnebilerin "adeta ortaklaşa çalıştıkları" ve "maalesef aynı kuyuya taş attıkları" rahatça görülmektedir? Vaziyet budur dostlar.Şimdi güya herkes şunu merak ediyor; önümüzdeki süreç nasıl geçecek, Gül devri nasıl olacak?! Hiç merak etmeyin? Tam bir "ılımlı demokrasi süreci" olacak? Yani "ılımlı İslam", "ılımlı milliyetçilik", "ılımlı devletçilik" ve "ılımlı Atatürkçülük" dönemi açılmıştır.Türkiye'mizin bağrında barındırdığı basiretsiz, akılsız ve çözümsüz kimi milliyetçi, dinci, halkçı, devletçi ve Atatürkçü geçinenlerin ahvali değişmedikten sonra; bizim kendi kendimize yaptıklarımızı, hiçbir ecnebi bize yapamaz.Kim ne geçinirse geçinsin; millet ve devlet adına çözümü olan var mı ortada? Yok. Ne sivilin elinde çözüm var, ne askerin elinde? Çözümü olan beri gelsin.Vallahi ve billahi, tüm samimiyetimle söylüyorum, ben Prof. Dr. Haydar Baş'tan başka "milli bir çözüm", "milli bir model" ve "kuşatıcı bir çıkış yolu" ortaya koyan bir Allah kulu görmedim. Ne sivilinde gördüm, ne askerinde? Ne Meclis içinde gördüm, ne Meclis dışında.Varsa söyleyin; oğlum senin gözün kör, işte çözüm, desin biri? Deyin Allah aşkına. Ortada somut ve reel çözümler yoksa; devir, Gül devri olsa ne olur, Lale devri olsa ne olur?Nitekim çiçeği burnunda Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, "Avrupa Birliği ile her alanda uyum sağlamış bir Türkiye" mesajı verdi ilk çıkışında. Gül'ün seçilmesi üzerine BOP'çu ABD ve sair küresel mühendisler, "dışarıya taşan bir memnuniyet" sergilediler? Dolayısıyla Gül devrinin, AB, ABD ve sair küresel odakların taleplerinin "ılımlı bir biçimde" uygulamaya konacağı bir süreç olacağını öngörmek, kehanet olmasa gerek.Bu bağlamda Gül devrinin, asker ile sıkıntısı olur mu? Olmaz?Olsa olsa ne olur; son günlerde olduğu gibi olur, o kadar? Yemin töreninde bir araya gelmezler, ama bir gün sonra mezuniyet töreninde buluşurlar. "Cumhurbaşkanım" yerine "Sayın Cumhurbaşkanı" diye hitap ederler. Güya e-muhtıra türünden sanal atışmalarla ayran kabartılır, ama Dolmabahçe buluşmasında olduğu üzere soğuk ayranlar karşılıklı yudumlanır, işler rayına konur.Türkiye'nin sürüklendiği vaziyet ortada iken "geçmişin iri kartel medyası ile yeniyetme yeşil kartel medyası"nın karşılıklı paslaşarak topluma pompaladıkları su türden "devlet tiyatrosu", kimin ekmeğine yağ sürüyor?!Bu tiyatro karşısında başı dönmeyen kaç tane vatan evladı kaldı!? Milletin başı dönüyor; olan-biteni anlamaya dahi vakit bulamıyor. Vatanından da, devletinden de, sivilinden de, askerinden de soğuyor, kopuyor, uzaklaşıyor... Atı alan ecnebi, Üsküdar'ı geçiyor, küreselleştikçe küreselleşiyor. Olan yine millete ve devlete oluyor.Küresel talepler, son iki AKP döneminde olduğu gibi, bundan sonra da elbette "demokratik istikrar"ın ne pahasına olursa olsun "bozulmaması" ekseninde halledilecektir.Cumhurbaşkanlığı ve aynı zamanda Başkomutanlık makamını dolduran Gül, "ılımlı demokrasi"yi temsil ederken, asker de "demokrat asker" olarak vaziyet alacaktır? Başkomutan'ın duruşuna aykırı vaziyet almak, ancak "olağanüstü" dönemlerde olmuştur? Lakin artık devir, "ılımlı demokrasi" ve "küresel dönüşüm" devridir.Irak'ta "demokrasi işgali" olarak kendini gösteren küresel fırtına, maalesef "demokratik yöntemler"le pek çoklarını dönüştürüyor. Küresel akımların dönüştüremedikleri vatan evlatlarına gelince; onlar da "dönüştürülmüş olanlar" tarafından ya toplumdan tecrid edilmeye çalışılıyor, ya da Don Kişot vaziyetine itiliyor.İşte tam bu noktada "değişmez gerçek" kendini bir kez daha hissettiriyor: Basiretsiz ve akılsız dostun verdiği zararı, akıllı bin düşman vermez; hele de sözkonusu basiretsizlik ve akılsızlığa, bir de çözümsüzlük ve nasipsizlik eklenirse, onun verdiği zararı, "dünya âlem" veremez. Şayet bu zararı fark etmezsek, ne mi olur; derler ki, akılsız başın cezasını ayaklar çeker.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019