‘Ali’yi dinleyin ve ona itaat edin’
İmam Ali (a.s) şöyle anlatır: Resûlullah (s.a.a) beni çağırdı ve bana dedi ki: "Ey Ali! Allah Bana en yakın aşiretimi uyarmamı emretti. Ama bu emri yerine getirme hususunda sıkıntı içindeyim. Çünkü biliyorum ki, onlara bunu anlatmaya başladığım anda, onlardan hoşlanmadığım davranışlar göreceğim. Bu yüzden bir süre bir şey yapmadan bekledim. Daha sonra Cebrail geldi ve dedi ki: 'Ey Muhammed! Eğer Sana emredileni yapmazsan, Rabbin Sana azap eder.' Sen şimdi bizim için bir kazan yemek pişir ve bu yemeğin üzerine bir koyun budu koy. Bizim için bir maşrapaya da süt koy. Sonra Abdulmuttaliboğulları'nı benim için topla. Onlarla konuşayım, Bana emredilen hususu tebliğ edeyim."
Ali (a.s) Peygamber'in (s.a.a) kendisine emrettiklerini yapar ve onları çağırır. O gün kırk kişiden bir fazla veya bir eksiktiler. Aralarında amcaları Ebu Talib, Hamza, Abbas ve Ebu Leheb de vardı. Hep beraber yemek yediler. İmam Ali diyor ki: "Herkes yemeğini yedi. Hiç kimse bir şey istemez oldu. Ama yemekte ellerini daldırdıkları yerden başka bir boşluk görmüyordum. Ali'nin nefsini elinde bulunduran Allah'a yemin ederim ki, onların tümünün yediği yemeği bir tek kişi yiyebilirdi. Sonra Resûlullah (s.a.a) dedi ki: 'Topluluğa içecek ver.' Onlara süt dolu maşrapayı getirdim. Hepsi ondan içti. Tümü de iyice kandı. Allah'a yemin ederim ki, onlardan bir tanesi, tümünün içtiği sütü içebilirdi. Peygamberimiz (s.a.a) onlarla konuşmak isteyince, Ebu Leheb atıldı: 'Arkadaşınız sizi büyüledi.' Bunun üzerine topluluk dağıldı ve Hz.
Peygamber (s.a.a) onlarla konuşma fırsatını bulamadı."
Ertesi gün İmam Ali'ye, dünküne benzer bir hazırlık yapmasını emretti. Toplantıya katılanlar yiyip içtikten sonra Resûlullah (s.a.a) onlara şöyle dedi: "Ey Abdulmuttaliboğulları! Allah'a yemin ederim ki, Araplar içinde kavmine Benim size getirdiğim gibi bir şey getiren bir genç daha bilmiyorum. Ben size dünya ve ahiret hayrını getirdim. Allah Bana, sizi buna davet etmemi istedi. İçinizde kim, Benim kardeşim, vasim ve aranızdaki halifem olmak üzere Benim vezirim olacak?" İmam Ali'den başka hiç kimseden ses çıkmadı. Ali coşkulu ve heyecanlı bir sesle haykırdı: "Ben, ya Resûlallah! Senin vezirin olurum." Bunun üzerine Resûlullah (s.a.a) Ali'nin omzuna elini attı ve şöyle dedi: "Bu Benim kardeşim, vasim ve aranızda Benim halifemdir. Onu dinleyin ve ona itaat edin." Oradakiler gülerek ayağa kalktılar. Bir yandan da Ebu Talib'e şöyle diyorlardı: "Oğlunu dinlemeni, ona itaat etmeni emretti, duydun mu!" (Tarih'ut-Taberî, 2/63; el-Kâmil Fi't- Tarih, 2/62; el-İrşad, s.42, bab: 2, böl. 7; Mecma'ul-Beyan, 7/206; Tarih-u Dimaşk, İbni Asakir, 1/86).